2. KAYNAKLAR
1- Mevsıli, el-İhtiyâr
2- Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc
3- İbn Kudâme, el-Muğnî
4- Cezîrî el-Fıkh alâ Mezâhibi’l-Erbaa
5- A. Zeydan, el-Mufassal fî Ahkâmi’l-Mer’e
6- Ö. Nasûhi Bilmen, Hukûk-i İslâmiyye Kamusu
7- Mahmûd Şeltût
8- Yûsuf el-Karadâvî, Fıkhu’z-Zekat
9- Muhammed Ebû Zehre, İslam’da Sosyal Dayanışma
10-Hayrettin karaman, İslam’ın ışığında Günün Meseleleri
11- Y. Vehbi Yavuz
12- Vecdi Akyüz, Mukayeseli İbadet İlmihali
13- Rıfat ORAL, Oruç ve Zekat
14- Mehmet ERDOĞAN, Zekat nisabının amacı dikkate alınarak günümüz standartlarına
göre yeniden belirlenmesi
15- TDV İslam İlmihali
15- Zekat hakkında yazılmış çeşitli Tezler.
3. GÜNCEL ZEKAT PROBLEMLERİ
• 1. Bölüm: ZEKATA TÂBİ MALLAR:
1) Altın-gümüş ve bu ikisi dışındaki ziynetlerden zekat verilmesi gerekir mi?
2) Ticaret Malının Zekâtı (Alış, satış, piyasa fiyatından hangisi baz alınmalıdır?)
3) Deniz mahsullerinin zekatı
4) Müstefad Malın Zekatı, maaş, ücret ve serbest meslek kazançlarının zekatı
5) Alacakların Zekatı
6) Toprak mahsullerinin zekatı
7) Balın zekatı
8) Mudarabe ortaklığında zekat,
9) Kıymetli evrakların zekatı
10) Kuyumculara zekat düşer mi?
• 2. Bölüm: Nisap Miktarı:
1) Nisap miktarı nasıl hesaplanır?
2) Zekata tabi mallar (altın, koyun, ticaret malı …) nisap miktarı belirlenirken toplanabilir mi?
• 3. Bölüm: Zekatın Sarf Yerleri:
1) Zekatın sarf edileceği yerleri belirleyen Tevbe Suresi 60. ayetteki “Fî- sebilillah” kavramına kimler
girer?
2) Günümüzde Müellefe-i kulûb var mıdır?
4. ZEKATA TABİ MALLAR
• 1- Altın-gümüş ve bu ikisi dışındaki ziynetlerden zekât
verilmesi gerekir mi?
• Hanefilere göre; Altın ve gümüşün basılmış
parasından, külçesinden, süsünden ve kabından
zekâtının verilmesi gerekir.
• Cumhura göre; ise kadının süs eşyası zekâta tabi
değildir. Çünkü bu, kadınlar içim mubahtır. Fakat altın
ve gümüşten yapılıp kullanılması ve edinimi haram
olan süs eşyasına – kaplar, kaşıklar, bıçak kabzaları
vs. - ve erkeklere haram olan bilezik, halhal vs.ye
icma ile zekât düşer.
5. • Mahmud Şeltut, “Kadının huliyyâtından
maksat, tezeyyün ise bunlar havâic-i
asliyedendir” der. Fakat kadın bunları
huliyyat adı altında ileriye dönük ihtiyaçlar
için kenz ve iddihâr kastıyla elinde
tutuyorsa o halde havâic-i asliyeden olmaz
ve zekâtı gerekir. Zeydan ve Karadâvî de
bu görüştedir.
6. • Şâfiîlere göre; kadın ziynette israfa kaçarsa
mesela 200 dinar (yaklaşık 850 gr.) ağırlığında
ziynet bulundurursa bunların zekâtını vermesi
gerekir.
• Kadın hem kullanmak hem de ileride onu
satarak nafakasına harcamak kastıyla ziynet
edinmişse Zeydan ihtiyaten zekâtının verileceği
kanaatindedir. Ancak baştan ihtiyaç için aldığı
ziyneti ilerde ihtiyacı için satmaya niyetlenmişse
zekâtı gerekmez.
7. • Ziynet eşyaları çoğaldığında, tezeyyün için
ihtiyaç ve kullanım azalır. Buna rağmen ve
aslen bu kasıtla alınıp ileride nafaka için
satılması niyetine rağmen onda zekât
yoktur.
• Altın ve gümüş dışındaki huliyyatta
ittifakla zekât yoktur. Fakat bunların
ticareti yapılıyorsa kıymeti üzerinden
zekâtı verilmelidir.
8. Ticaret Malının Zekâtı (Alış, satış, piyasa -2
(?fiyatından hangisi baz alınmalıdır
• Ticaret mallarının nisabı hesaplanırken
altın ve gümüşe ekleneceği hususunda
ihtilaf yoktur.
• Hanefilere göre ticaret malının kıymetinin
sene başında ve sene sonunda nisabı
bulması gerekir, yıl içindeki eksilmeler
dikkate alınmaz. Ebû Zehra de bu
kanaattedir.
9. • Maliki ve Şâfiîlerde ise itibar sene
sonunadır.
• Sene sonundaki kıymetleri Diyanet
ilmihaline göre maliyet fiyatına göre
belirlenir. Bu aynı zamanda İbn Rüşd ve
bazı fakihlerin görüşüdür.
10. • Karadâvî meşhur olan görüşün cumhura ait olan
rayiç (piyasa) fiyatıyla kıymetlendirilmesi
olduğunu ve kendisinin de bu kanaatte olduğunu
söyler.
• Hanbelîlere göre; Ticaret mallarının zekâtı
nakdî olarak ödenir.
Şafiîlere göre de nakdi olarak verilir. Bu görüş,
mezhebin cedid görüşü ve esah olan görüşüdür.
Ebû Hanîfe’nin diğer görüşüne göre tacir
muhayyerdir, ister kıymetini ister aynını verir.
11. • Nisap hesaplanırken ticaretin döndüğü yer ve
sabit eşyalar hesaba katılmaz.
• Mesela şirketteki makineler, arabalar ve bina
zekata tabi değildir. Sadece bu şirkette üretilen
mallar ve para cinsinden değerler zekata tabiidir.
Şirketin demirbaşları satıldığında bir yıl
beklemeksizin bir kereye mahsus zekatları
verilir.
Müslüman tacir zekât ödeme vakti geldiğinde
sermayesini, kârını, stoklarını, ödenmesi umulan
alacaklarını ve ticaret malının dökümünü çıkarıp
kıymetlendirerek elindeki paraya ekler ve tüm
servetinden 40’ta 1 oranında zekâtını verir.
12. 3- Deniz mahsullerinin zekatı
• Bu konuda 3 görüş vardır:
• 1- Dört mezhep imamı, bu konuda nass
bulunmadığı için deniz mahsullerinin zekâta tabi
olmadığı kanaatindedir.
2- İmam Ebû Yûsuf gibi, denizden çıkan inci,
mercan, anber vs.yi madenlere benzetip
zekatının 5’te 1 oranında olduğunu savunanlar
vardır.
3- Toprak mahsullerine benzetip onda bir veya
yirmi de bir diyenler vardır.
Rıfat hocamıza göre; deniz ürünlerinin zekatı
ticari mallara benzetilerek kırk da bir
oranında verilmelidir.
13. 4- Müstefad Malın Zekâtı
• Müstefâd mal, önceden yokken sonradan
mülkiyete geçen maldır. Maaş, ücret, ikramiye,
geçici kazançlar, bağışlar, miras yoluyla edinilen
servet bu kapsamdadır.
• Eğer müstefâd, eldeki malın cinsinden değil ise
çoğunluğa göre ayrı hükümdedir. Nisaba
eklenmez.
• Şayet elde bulunan nisap miktarı malın
cinsinden ise eldeki mala eklenip üzerinden 1 yıl
geçince zekâta tabi olur. Fakihler umumiyetle
müstefâd malda da havelân-ı havlin şart
olduğunu söyler.
14. a- Maaş, Ücret ve Serbest Meslek
Kazançlarının Zekatı
• Fukahâ, genellikle bu gelirleri müstefâd
kabul edip, üzerinden 1 yıl geçince nisabı
dolduran miktarlarından 40’ta 1 oranında
zekâtı gerekir demişlerdir.
15. • Aralarında Karadâvî’nin de bulunduğu bazı
muâsır âlimler yıllanma şartını gereksiz görürler.
• Onlar da bu gelirleri müstefâd kabul eder ama
İbn Abbas, Muâviye ve Ömer b. Abdülaziz’in
“müstefâd maldan yıllanma şartı aramadan
zekât tahsil etme” içtihadını tercih ederler.
• Mesela; bir memurun maaşı normal ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra artıyor ve artanların yıllık
toplamı nisabı dolduruyorsa yılsonu
beklenmeden her ay maaşından zekâtını öder.
16. 5- Alacakların Zekâtı
• Fakihlerin çoğunluğuna göre alacaklar ikiye
ayrılır:
• 1-Tahsil edileceği umulan, borçlunun kabul
ettiği ve ödeme imkânına sahip olduğu
alacaklar; Bu durumdaki alacakların zekâtının
verilmesi gerekir.
• 2- Tahsil edileceği umulmayan, batak,
borçlunun inkâr ettiği alacaklar; İbn
Hanbel’den gelen bir rivâyete göre zekâtı yoktur,
diğer rivayete göre ise kabzedilince geçmiş
senelerin zekâtıyla beraber ödenmesi gerekir.
17. • Şâfiîlerde esah görüş; kabzdan önce zekat
verilmesinin vacip olmayışıdır. Kabzdan sonra
önceki yılların zekâtı da ödenir.
• Önceki yılların tamamının değil de 3 yılın
zekatının ödenmesi gerektiğini söyleyenler
vardır.
• Hanefîlere göre alacaklar 3’e ayrılır:
• 1- Kuvvetli alacaklar; Borç verilmiş paralar ve
ticaret malı karşılığındaki alacaktır. Bunlar tahsil
edildikten sonra geçen senelere ait zekâtları da
verilir. Mükellef alacağından en az 40 dirhem
tahsil etmedikçe zekât vermek zorunda değildir.
18. • 2-Mutavassıt alacaklar; Ev kirası ve satılan
evin bedeli gibi ticaret malı olmayan bir şey
karşılığındaki alacaklara denir. Burada nisap
miktarını kabzedene kadar zekât yoktur.
Kabzedince yıllanma şarttır ve geçmiş yılların
zekâtını da öder.
• 3- Zayıf alacaklar; Miras gibi, bir şey karşılığı
olmayan veya mehir, hul‘ bedeli ve kısastaki sulh
bedeli gibi mal olmayan bir şey karşılığındaki
alacaklardır. Tahsilinden sonra nisap ve yıllanma
şartları gerçekleşirse zekâtı verilir.
19. • Zeydan’a göre; râcih olan görüş borçlunun
zimmetinde olduğu sürece zekâtın
gerekmeyeceğidir. Alacak tahsil edildikten sonra
diğer mallarla karıştırılır. Kendi başına nisaba
ulaştığında veya diğer mallara eklendiğinde –
eklenmesi caiz olan mallara – yıllanma
gerçekleştikten sonra zekâtı gerekir.
• Alacağın zekâtının vacip olmaması için iki
şart vardır:
• 1-Borcu veren zekâttan kaçmak için
vermemelidir. Mesela yıllanma gerçekleşmemesi
için karısına borç verene zekât vaciptir.
• 2- Borçlu borcunu ödediğinde kabz etmemezlik
yapılmamalıdır. Çünkü bu zekâttan kaçma
kastına delâlet eder.
20. 6- Toprak Mahsullerinin Zekâtı
• a) Mezheplere göre hangi toprak mahsullerinin zekatı
gerekir?
• Bu konuda Hz. Peygamberden iki hadis nakledilmektedir:
“Zekat ancak şu dört sınıf mahsulden alınır; Arpa, buğday, kuru
üzüm ve hurma.” Diğer rivayet: “Acur, karpuz, nar, şeker
kamışına gelince Rasulüllah onların zekatını affetti.”
şeklindedir. İkinci rivayetteki affetti ifadesinden duruma göre
bu ürünlerden de zekat alınabileceği anlaşılmaktadır.
• İmam Ebû Hanîfe’ye ve İbn Hanbel’e göre toprağın bitirdiği tüm
ürünler zekâta tabidir.
• İmameyne göre 1 sene ilaçlanmadan kalabilen ürünler, Malikîler
ve Şâfiîlere göre 1 sene muhafaza edilebilen gıda maddesi
özelliğine sahip hububat cinsi ürünler zekâta tabidir.
21. • Şâfiîler meyvelerden sadece hurma ve
üzümün zekâtının verileceğini söyler.
• 3 imama göre sebzeler öşre tabi değilken
İmameyne göre; 1 sene bozulmadan
kalabiliyorsa ancak o zaman zekâtı
gerekir.
22. • Ebû Hanîfe dışındaki tüm imamlara göre nisap 5
vesktir (653 kg).
• Ebû Yûsuf’a göre zağferan ve pamuk gibi vesk
ile ölçülemeyenler için şeri bir nass yoktur. Bu
nisabı rey ile belirleme yolu da yoktur. O halde
hakkında nass bulunanların kıymetine itibar
edilir. Bu yüzden kıymet bakımından en
düşüğüne itibar edilir. Mesela pamuk, arpa gibi
vesk ile ölçülebilen en düşük değeri taşıyan
tanelerden 5 vesk kıymetine ulaşırsa o zaman
zekât gerekir.
23. b) Ziraat için harcanan masraflar
zekâttan düşer mi?
• Bu hususta 3 görüş vardır:
• 1- Günümüzde arazinin sulama masrafından
ziyade sâir masraflar önemli bir yekûn teşkil
etmektedir. Hz. Peygamber’in (sav) masrafla
sulanan arazideki zekât oranını nısf öşr olarak
bildirmesi, emek ve masrafla yapılan tarımı buna
kıyaslamamıza imkân tanır. Dolayısıyla bu
masrafları düşmeden 10’da 1 değil, 20’de 1
zekât gerekir diyebiliriz.
24. • 2- Sulama dışında kalan girdilerin zekât
matrahından düşülmesi, geri kalandan sulama
usulüne göre zekât verilmesi gerekir. DİYK ve
Karadâvî de bu kararı benimsemiştir.
• 3- Bu masraflar nazara alınmaz. Mezhep
imamlarının görüşleri bu doğrultudadır. Mevsılî
zekât oranının öşrden nısf-ı öşre düşürülmesinin
bir kolaylık olduğunu, bir daha düşürülmesinin
yersiz olduğunu belirtir. Zeydan ve Bilmen de bu
görüştedir.
25. c) Zekât yükümlüsü toprağı işleyen
?midir? Yoksa toprak sahibi midir
• İmam-ı Azam’a göre öşr, arazi sahibinden alınır.
• İmameyn ve diğer 3 imama göre ise mahsul
sahibinden alınır. Mezhepte müftâ bih olan görüş
de budur.
• Öşr arazisi muzâraa suretiyle işleniyorsa Ebû
Hanîfe’ye göre zekât yine arazi sahibinden
alınırken İmameyne göre arazi sahibiyle amil
hisseleri nispetinde zekât verirler.
26. • Ziraattaki ortaklıkta, çıkan ürün
bölündüğünde kişilerin hissesine düşen,
nisaba ulaşmasa da toplamı ulaşıyorsa
zekatını verirler. Herkes hissesine göre
zekata katılır.
27. Balın zekatı -7
• Hanefî ve Hanbelî mezhebi balı zekâta
tabi tutar. Ancak Ebû Hanîfe öşr
arazisinde veya dağlarda olmasını şart
koşar. Görüş ayrılığı hadislerin
sıhhatinden kaynaklanmaktadır. Diğer iki
mezhep hadislerin sıhhatinde problem
görmüşlerdir. A. Zeydan tercihe şâyan
görüşün zekâtın vücûbiyeti olduğunu
belirtir.
28. • Ebû Hanîfe’ye göre; balda nisap
aranmaz.
• Ebû Yûsuf’a göre balda nisap,
ölçülemeyen kıymetlerden olduğu için en
düşük değerli ölçülebilen maddenin 5
vesklik değeridir.
• İmam Ahmet balın nisabını 10 fark veya
farak olarak kabul etmiştir ki bu da 610
kg’a müsâvîdir.
• Balın nisabının 5 kovan olduğunu
söyleyenler de vardır.
29. • Baldan ne kadar zekat verilmesi gerektiği
konusunda:
• Hanefi ve Hanbeliler, toprak ürünlerine
kıyas ederek onda bir ve yirmi de bir
demişlerdir.
• Maliki ve Şafii alimleri ise ineğin sütüne
kıyas etmenin daha doğru olacağını
söylemişlerdir. Dolayısıyla Maliki ve
Şafiilere göre balın zekatı yoktur.
30. Mudarabe ortaklığında zekat -8
• Mudârebe ortaklığı için ayrılan mal, ticaret malı
sayılır.
• Hanbelîlerde mudârebe malı nisaba ulaşıp
yıllanma olursa mal sahibi hem sermayesinin
hem de kârının zekâtını verir.
• Mesela kâr yarı yarıya ve mudârebe olmak
üzere birine 50 bin TL verse ve üzerinden 1 yıl
geçince bu mal 100 bin TL olsa mal sahibine 75
bin TL’nin zekâtını vermek vacip olur. Malı
işleyenin kârı tek başına veya kendi malıyla
birlikte nisaba ulaşmazsa ona zekât yoktur.
31. Kıymetli evrakların zekatı -9
• a. Hisse Senetleri:
• Hisse senetlerinin zekâtı hususunda 2 görüş vardır:
• 1- Prof. Abdurrahman İsa’ya ait olan bu görüşe göre
belirleyici olan şirketlerin iştigal alanıdır.
• Şirket ticaretle uğraşıyorsa hisse senetleri değerlerinin
40’ta 1 oranında zekâta tabidir.
• Şirket Sınâî ise bu da kendi içinde ikiye ayrılır:
• a- Soğutma, nakliye, reklam şirketleri gibi sermayesi
tamamen alet ve vasıtalara bağlanmış ise hisse senetleri
değil yıllık karları nisabı bulur ve üzerinden bir yıl
geçerse zekâta tabidir.
• b- Petrol ve demir-çelik şirketleri gibi hem ticârî hem de
sınâî ise hisselerin sabit sermaye dışında kalan değerleri
ve kârları 40’ta 1 oranında zekâta tabidir.
32. • 2- Ebû Zehra, Hallâf ve Abdurrahman Hasan’a ait olan
görüşe göre hisse senetleri ticaret eşyası hükmünde olup
şirket ayrımına gidilmez. Piyasa değerleri ve kârları
nisaba ulaşıyorsa 40’ta 1 oranında zekâtı verilir.
• Ebû Zehra bu konuda farklı bir görüşe de meyletmiştir.
Bu görüşünde de amaç önemlidir. Hisse senetleri ticaret
için kullanılıyorsa yıl sonundaki kıymetleri ölçüsünden
40’ta 1 olarak zekâtı verilir. Ama yatırım aracı olarak
kullanılıyor ve sınâî hisse senetleri ise safi gelirin 10’da
1’i olarak zekâtı verilir. Aynı amacı güderek alınan ticari
hisse senetlerinde ise zekât oranı her iki oran da olabilir.
33. (b. Borç Senetleri (Tahvil, Bono
• Borç senetleri sağlam alacak kategorisine girer.
Her ne kadar faiz içeriyor olsa da, bu zekâtın
vücûbiyetine engel değildir.
• Abdurrahman İsa’ya göre zekâtı için vadesinin
gelmesi, ele geçmesi ve mülkiyeti üzerinden 1 yıl
geçmesi gerekir.
• Esasında Cumhur fakihlerin görüşü tahsili
umulan alacakların her sene zekâtının
verilmesidir. Çünkü tahsili umulan borç sahibinin
elindeki mal mesabesindedir.
34. Kuyumcuların nasıl zekat -10
?vermesi gerekir
• Kuyumcular altın ve gümüşün ticaretini
yaptıkları için stoklarındaki altınlar ticaret
eşyası kabilindendir. Dolayısıyla
zekâtlarını vermeleri gerekir.
35. Bölüm: .2
NİSAP MİKTARI
1- Nisap miktarı nasıl hesaplanır?
• Nisap miktarının hesaplanması konusunda
birtakım farklı hesaplamalar, zekat hakkında
görüş serdedenlerin kitaplarında ve ilmihallerde
hemen göze çarpmaktadır.
• Şüphesiz ki buna iki faktör yol açmıştır:
• Birincisi şer’î ölçülerdeki ihtilaflar,
• ikincisi de şer’î ölçünün mü yoksa örfî ölçünün
mü muteber olduğu konusundaki ihtilaflardır.
36. • İbn Âbidîn zekât nisabında şer’î ölçülerin geçerli
olduğunu söyler. Fakihler arasında “Abdülmelik
b. Mervan dinar ve dirheminin” şer’î dinar ve
dirhem ölçülerine esas olacağı hususunda bir
görüş ayrılığı yoktur. İcma vardır. Dünyanın
çeşitli müzelerinde sergilenen A. b. Mervan
dinarının ortalama ağırlığı yaklaşık olarak 4.24
gr’dır. Dolayısıyla altının nisabı 85 gr.dır. Zeydan
ve Karadâvî de bunu kabul eder.
• DİYK; 80.18 gr olarak karar kılmıştır.
• Y. Vehbi Yavuz ise örfî dirhemi esas alıp 96
gr.’da karar kılar.
37. Günümüzde hangi nisaba göre -3
?amel etmek gerekir
• Ebû Zehra, Karadâvî ve Hallâf’a göre
değeri gümüşe göre daha az
değiştiğinden altın esas alınmalıdır.
• Hem nass hem de icmâ ile sabit olan 40
koyun veya 5 devenin de baz
alınabileceğini söyleyenler de vardır.
• Y.V. Yavuz bütün nisap miktarlarının
ortalama değerlerinin alınabileceğini ifade
etmiştir.
38. • H. Karaman’a göre; normal şartlarda
altının esas alınması, iktisâdî açıdan
normal sayılmayan durumlarda ortalama
yoluna gidilmesi zenginliği tespitte en
uygun yol olarak gözükmektedir.
• A. Zeydan gümüş nisabı ile altın nisabı
arasındaki muhayyerliğe cevaz vermez.
Çünkü asr-ı saadette altın ve gümüş
nisabı müsâvî idi. O halde günümüzde tek
ölçü gerekir. Seçime layık olan da altındır.
39. • Ebû Zehra’nın tespitine göre Hz. Peygamber,
altının nisabını belirtmemiştir. Fakat sahâbe
gümüşün değerine eşit olan 20 dinarı takdir
etmiştir. Bu yüzden 20 miskal altını tüm devirler
için nisap miktarı kabul etmekte bir mahzur
yoktur.
• Prof.Dr. Mehmet Erdoğan, nisap miktarı
konusunda TÜİK’in belirlediği açlık ve yoksulluk
sınırlarının esas alınıp yoksulluk sınırı
üstündekilerin, açlık sınırı altındakilere zekat
vermelerini önermiştir. TÜİK’in hesaplamasına
itibar edilmezse müftülüklerin her sene fitre
miktarlarını belirledikleri gibi nisap miktarlarını da
belirleyebileceklerini söylemiştir.
40. Zekata tâbî mallar (altın, koyun, -4
ticaret malı …) nisap miktarı belirlenirken
?toplanabilir mi
• Ebû Hanîfe’ye göre; altın ve gümüş kıymet
olarak birbirine eklenir.
• İmameyne göre; cüzleriyle eklenir.
• Mesela bir kimsenin 10 miskal altın ve kıymeti
10 miskal eden 100 dirhemden az olan gümüş
kabı olsa Ebû Hanîfe’ye göre zekat gerekirken,
İmameyne göre gerekmez. Hayvanlar böyle
değildir. Çünkü onlar muhtelif cinslerdir.
41. Bölüm: .3
ZEKATIN SARF YERLERİ
• 1) Zekatın sarf edileceği yerleri belirleyen Tevbe Suresi
60. ayetteki “Fî- sebilillâh” kavramına kimler girer?
• Bu kavram, mutlak olarak kullanıldığında Allah yolunda savaşan
gaziler ve mücahitler kastedilir. Zekâtta da bu sehimden zekâta hak
sahibi olanlar, mücahitlerdir. Fıkıh âlimleri arasında bu anlayış
üzerinde icma vardır. Savaşçı zengin olsa bile zekâta hak sahibidir.
• Ebû Hanîfe’ye göre fakir olması şarttır.
• Şâfiî ve Hanbelîlere göre mücahidin devletten maaş almaması
gerekmektedir.
• Hanefîler dışındaki 3 mezhebe göre cihat için yapılan sur, köprü ve
barınak da bu fasla dâhildir.
42. • Fıkıh âlimlerinin bu yaklaşımına rağmen bazı
müfessirler, bu kavramın kapsamını
genişletmekten kaçınmamıştır. F. Râzî ölülerin
tekfini, köprü yapımı ve mescitlerin imaresi gibi
birçok şeyi dâhil ederek her türlü hayırlı işin
kastedildiğini beyan eder.
• Sıddık Hasan Hân’a göre de lafız âmmdır ve
tek bir çeşide hasredilemez, ama icmâ
olduğundan dolayı cumhurun görüşü daha
evlâdır.
43. • Reşid Rıza cihat vurgusundan ayrılmadan
cihadın kapsamını genişletmiştir. Ona
göre zamanımızda İslâm davetçilerinin
hazırlanıp küfür beldelerine gönderilmesi
de fî sebîlillâh’tır. Şerî ilim medreseleri de
bu sehimden alabilir. Onun önerisi şudur:
Kılıçla savunma imkânı yoksa dil ve kalem
ile İslâm’a davet ve onu savunmak için
buralara zekât verilsin. A. Zeydan da bu
hususta Reşid Rızâ’ya katılmaktadır.
44. • M. Hamîdullah kapsamı daha da
genişleterek dul kadınlar ve yetimler lehine
yapılan hayır işlerini ve hastaneleri de bu
sehimden faydalandırmanın gerekliliğine
inanır. Mahmud Şeltût da Hamîdullah
gibi düşünmektedir.
45. • Sonuç olarak bu konuda Faruk Beşer’in
kanaatini uygun bularak şunu
söyleyebiliriz: Bu kavramı geniş tutmak iyi
niyetten mütevellit olmakla beraber
yersizdir. Zira çeşitli yerleri kapsam
dâhilinde tutmamak oraların ihmalini
gerektirmez. Ayrıca bu tavra göre zekâtın
diğer sarf yerleri de bu kapsama dâhil
olmuş olurdu ve tekrar sayılması anlamsız
olurdu.
46. Günümüzde “müellefe-i kulûb” -2
?var mıdır
• Müellefe-i Kulûb kalpleri kazanılmak,
İslâm’a ısındırılmak veya kötülüklerinden
emin olunmak istenen yahut
Müslümanlara faydalı olacakları umulan
kişilerdir.
47. • Kâfirler 2 kısımdır;
• 1- Kavimleri veya aşiretlerinde
kendilerine itaat edilen ve Müslüman olup
birçok insanın hidayetine yol açması için
İslâm’a girmesi arzulananlar.
• 2- Şerrinden korkulan ve şerrini def
etmek için hediye verilenler.
48. • Müslümanlar ise 3 kısımdır;
• 1- Müslümanların efendilerinden, riyâset
bakımından kâfirlerin efendilerine denk
olanlar. Kâfirlerin efendilerinin bunlara
gıptayla bakıp İslâm’a girmelerini
sağlamak için bunlara zekât verilir.
• 2- Kavmi içinde itaat edilen efendiler ki bu
sayede iman ve cihatlarının kuvvetlenmesi
sağlanır.
• 3- Kâfirlerin şerlerini def etmeleri için sınır
boylarında ikamet eden Müslümanlar.
49. • Bu hisse kıyamete kadar bâkîdir. İslâm tarihinde Hz.
Ömer’in bu sınıfa hisse vermemesi nassı iptal etmek
değil, bilakis müellefe-i kulübün fiilen var olmamasından
kaynaklanır.
• Bazıları – Subhi el-Mahmesânî, İzmirli İsmail Hakkı,
Yunus Vehbi Yavuz, M. Said Hatipoğlu, Hüseyin Atay -
Hz. Ömer’in bu uygulamalarını referans göstererek bu
sınıfın hakkının neshini iddia ediyor. Hâlbuki yapılan
nassın tatbikinde ve müellefe-i kulübün şartlarının
tahakkukunda yapılan bir içtihattır. Hz. Ömer şartları
gerçekleşmiş bulmamış ve onlara nassı tatbik
etmemiştir.
• Şayet şartlar gerçekleşirse devlet başkanı müellefe-i
kulûba zekât verebilir.
50. • Müellefe-i kulûb kavramına kimlerin dâhil
olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
• Ebû Zehra, İslâm’a yeni girmiş ve
dolayısıyla kendi kavimlerinden ayrı
kalmış kimselerin olduğunu belirtir. İşte bu
insanlara Müslümanlık bir zorluk ve sıkıntı
oluşturmasın diye zekât verilir. Bu, onların
şirke dönme tehlikesini de izale eder.