2. Fıkıhtaki (ibadet ve amele dair olan konularda) ihtilaflar, akaitteki ihtilaflar gibi insanı bid‘at ve
dalâlete götürmez. Nitekim fıkhî meselelerde ictihatların farklılığı ümmet için rahmet sayılmıştır.
Böylece zaman ve mekânlara göre Müslümanlara genişlik-rahatlık ve kolaylıklar sağlanmıştır.
Amelde hak olan dört mezhep sırasıyla şunlardır:
1-)Hanefi Mezhebi
2-)Maliki Mezhebi
3-)Åžafi Mezhebi
4-)Hanbeli Mezhebi
3. Mezhebin kurucusu İmam-ı A‘zam Ebû Hanîfe’dir (rh.). Hicri 80 (M. 699) yılında Kûfe’de
doğmuş, 150’de (M. 767) Bağdat’ta vefat etmiştir. Aslen varlıklı bir aileden gelen İmâm-ı A‘zam
hazretleri, ilim öğrenme ve öğretmenin yanında ticaretle de meşgul olmuştur. Ticari hayatı,
günlük meseleleri iyi bilmesine, ihtiyaçları yakından tanıyıp problemleri kolay ve isabetli
çözmesine yardımcı olmuştur.
İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.) ictihatlarında daima insanların ihtiyaçlarını, dinin inanç ve
ameldeki maksadını, temel kriterleri dikkate alarak hareket etmiştir. Mezhebin en önemli
özelliği, ayet ve hadislerin hükmü ile aklın yorumu arasında makul bir dengenin oluşudur.
Dört ana şer‘î delilin yanında örf ve âdet gibi fer’î delilleri, kamu yararını daima göz
önünde bulundurmuş, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasını düstur (ilke) edinmiştir.
4. Hanefi mezhebinde bir konuda hüküm çıkarmak için önce "kitaba" (yani İslam'ın kutsal
kitabı Kur'an'a) başvurulur. Kitapta bir delil bulunamazsa Hadis'lere bakılır. Hadisler'de
yoksa sahabenin birinin görüşü temel alınır. Sahabi sözünde de bir cevap bulunamazsa en
son kıyas'a başvurulur. Bazen maslahat icabı kıyas tercih edilir.
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed, mezhebin teşekkülünde etkili olmuş büyük Hanefi
müctehidleridir. Ebû Yûsuf, mal, vergi ve devlet hukukuna dair Kitabü'l-Harâc adlı eserini
yazmış, hanefî meıhebinin devlet ricâli ve kitleler arasında yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Abbâsî halifesi Hârun er-Reşîd zamanında "kâdıu'l-kudât (baş kadı)" olmuş, böylece mezhebin
icrâ ve kazâda uygulanması yolunu açmıştır.
Hanefî mezhebi Irak'ta doğmuş ve Abbâsîler devrinde ülkenin başlıca fıkıh mezhebi olmuştur.
Bugün Türkiye ve Balkan Türkleri", Arnavutluk, Bosna-Hersek, Yunanistan, Bulgaristan ve
Romanya müslümanları genel olarak Halefîdirler. Hicaz, Suriye Yemen'in, Aden bölgesindeki
müslümanların bir kısmı da Hanefidir
5. Mezhebin kurucusu İmam Malik’tir (rh.). Hicri 93 (M. 711) yılında Medine’de doğmuş, 179
(M. 795) yılında yine Medîne’de vefat etmiştir. Mezhebin en önemli özelliği, İmam Mâlik’in, o
günün ilim merkezi durumunda olan Medine halkının uygulam
asına büyük ehemmiyet vermesidir. Ona göre, Medinelilerin ameli, mütevatir sünnet (en
kuvvetli sünnet) hükmündedir. Mezheb genellikle Mısır ve Kuzey Afrika’da yaygındır. İmam
Mâlik, Ehl-i Hadis veya Ehl-i Hicaz fıkhının temsilcisidir.
İmam Malik'in fıkıhta hocası Rabi'atu'r-Rey'dır. Bununla birlikte, onun fıkıhta derinleşmesinde
ve hadis ilminde söz sahibi bir seviyeye yükselmesinde Medine'nin seçkin âlimlerinden
Abdurrahman ibn Hürmüz, Şihab ez-Zuhrî, Ebu Zinad, Yahya b. Sa'id el-Ensârî ve Hz. Ömer'in
azadlısı Nafi'in büyük katkıları olmuştur. O Nafi'den Hz. Ömer (r.a) ve oğlu Abdullah'ın fıkhını
ve fetvalarını iyice öğrenmişti.
6. İmam Malik, kendi usulüne dair bir eser yazmadığı gibi, bu konuda açık bir şeyde söylemiş
deÄŸildir. Zaten, diÄŸer imamlarda olduÄŸu gibi o da herhangi bir ekol oluÅŸturma endiÅŸesiyle hareket
etmiş değildi. Öğrendiği ilimleri, çevresinde toplanan öğrencilerine aktarırken ve problemlerin
çözümü için fetva soranlara fetva verirken, dinin kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğu yerine
getirme endiÅŸesinden baÅŸka bir duygu ile hareket etmiÅŸ deÄŸildir. Onun talebeleri memleketlerine
döndüklerinde, halkın meselelerini İmam Malik'in fetvalarına göre çözüyorlardı. Onun
fetvalarının yetersiz olduğu konularda ortaya çıkan yeni meseleleri onun usulüne uygun olarak,
hallediyorlardı. İşte onun talebeleri, mezheplerinde ihtiyaç duydukları usulü, Malik'in ana
hatlarıyla işaret ettiği doğrultularda ortaya koymuşlardır. İmam'ın Muvatta'da takip ettiği yöntem,
onun fıkıhtaki usulünun temel prensiplerini açıklar niteliktedir. O fıkhî bir mesele ile alâkalı
olarak önce hadisi alır, peşinden Medineliler'in o konudaki uygulamalarına değinir, arkasından da
Tabi'in ve diğer ulemanın görüşlerini zikreder.
Malikî mezhebinin Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs'te yayılıp da, diğer bölgelerde etkinlik
gösterememesinin sebebi olarak; Endülüs'ten Medine'ye kadar olan bölgede, Medine'nin kuzey ve
doğu tarafındaki memleketlerde olduğu gibi, ilmî merkezler ve etrafında ders halkalarının
oluştuğu müctehid imamların olmayışı, ayrıca Batı'dan gelen öğrencilerin fıkhî ekolleşmelerin
geliştiği doğu taraflarına yönelmelerinin zorluğu gösterilmektedir.
7. Mezhebin kurucusu İmam Şâfiî’dir. Hicri 150 tarihinde (M. 767) Filistin’in Gazze şehrinde
doğmuş, 204’te (M. 819) de Mısır’da vefat etmiştir (rh.). İmam Mâlik’ten Hicaz fıkhını, Ebû
Hanîfe’nin talebesi olan İmam Muhammed’den de Irak fıkhını öğrendi. Mezhebinin en
önemli özelliği, âdeta Hanefî ile Mâlikî fıkhının terkibi/sentezi
(birleşimi) niteliğinde olmasıdır. Şâfiî mezhebi genellikle Mısır, Suriye, Irak, Horasan’da
yaygındır. Ayrıca Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde de epeyce mensubu
bulunmaktadır.
Babası İdris bir iş için Filistin'deki Gazze'ye gitmiş ve orada iken vefat etmişti. Doğumundan iki
yıl sonra annesi onu alıp baba vatanı olan Mekke'ye getirdi. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i
hıfzetti. Fasih Arapça konuşan Huzeyl kabilesi arasında şiir ve edeb öğrendi. Sonra Mekke
müftîsi Müslim b. Hâlid ez-Zenâ'den ders alarak, onun yanında fetva verecek duruma geldi. O
zaman on beş yaşlarında idi. Bundan sonra Medine'ye gitti. Orada müctehid İmam Mâlik b. Enes
(ö. 179/795) fıkıhta üstad idi. Mâlik, kendi eseri olan el-Muvatta'ı, İmam Şafiî'nin ezbere
okuduğunu görünce hayretini gizleyememişti. İmam Şafiî, Süfyan b. Uyeyne, Fudayl b. Iyâz'dan,
amcası Muhammed b. Şâfi' ve başkalarından hadis rivayet etti
8. Delil olarak Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas'a dayanır. Şafiî, Hanefi ve Malikîlerin aldığı
"İstihsan"ı reddeder ve "kim istihsan yaparsa kendisi şeriat koymuş olur" derdi. Masâlih-i
Mürsele'yi ve Medinelilerin amelini delil almayı da reddederdi. Bağdat'lılar ona "Sünnetin
Yardımcısı" lakabını vermişlerdi.
Şâfiî mezhebi İran'a da girmiştir. Günümüzde Şiî ekolü ile yanyana bulunmaktadır.
Günümüzde Anadolu'nun doğu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Filistin, Seylan ve
Malaya müslümanları arasında Şafiî mezhebine mensup olanlar bir hayli fazladır. Endonezya
adalarında ise hâkim olan tek mezhep Şâfiî mezhebidir.
9. Mezhebin kurucusu İmam Ahmed b. Hanbel’dir (rh.). Hicri 164’te (M. 780) Bağdat’da doğmuş,
204’te (855) de yine Bağdat’ta vefat etmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel ibadet ve muamelat
konularında iki ayrı usûl benimsedi. İbadetle ilgili hususlarda ayet ve hadislere çok sıkı sarılmakla
birlikte, muamelat konularında (günlük hayatın icapları) bir şeyin haram olduğuna dair ayet ve
hadislerde açık bir delil yoksa, onun mubah olduğuna hükmederek daha serbest bir anlayış
geliştirdi. Mezheb genellikle Hicaz, Filistin, Mısır gibi ülkelerde yaygındır.
Ahmed b. Hanbel önce Kur'ân'ı hıfzetmiş, daha sonra arapça, hadis gibi ilimleri, sahâbe ve tabiîlere
ait rivâyetleri, Hz. Peygamber'in, sahabe ve tabiîlerin hayatlarını incelemekle ilim çalışmalarına
başlamıştır. Özellikle hadis ilmi için Basra, Kûfe, Mekke, Medîne, Şam, Yemen ve el-Cezîre'yi
dolaşmış, uzun bir süre İmam Şâfiî'ye (ö. 204/819) talebelik etmiştir.
10. İbn Hanbel'e göre, aynı konuda aksi bir görüşün bulunduğu bilinmeyen sahabe kavlî "icmâ"'
niteliğindedir. Eğer sahabe görüşleri arasında ihtilaf varsa, ya bunlardan Kitap veya Sünnete
yakın olanı tercih eder veya böyle bir tercih yapmaksızın sadece görüşleri nakletmekle yetinir.
konu hakkında sahabe görüşü nakledilmemişse, büyük tâbiî'lerin re'ylerini kendi re'yine tercih
eder. Mesele hakkında âyet, sahih hadis, sahabe kavli, zayıf ve mûrsel eser gibi deliller
bulamazsa kıyas yoluna başvurur.
Hanbelî mezhebinin fakihleri çok güçlü olduğu halde, istenilen ölçüde yayılmamıştır. Halktan bu
mezhebe bağlı olanlar azınlıkta kalmışlardır. Hatta hiçbir İslâm ülkesinde çoğunluğu teşkil
edememişlerdir. Ancak Necid ile Saud (ö. 795/1393) ailesi Hicaz bölgesine hâkim olduktan sonra
Arabistan yarımadasında Hanbelî mezhebi oldukça güçlenmiştir.
Güçleri arttıkça, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma için insanlara baskı yapıyorlardı.
Hanbelîlerin bu gibi davranışları yüzünden insanlar bu mezhepten ürkmüşlerdir. Bu sebeple
Hanbelî mezhebi fazla taraftar bulamamıştır.
11. Mezheblerin Çıkıs Sebepleri
İslâm dünyasında mezheplerin oluşumunu, ortaya çıkmasını etkileyen pek çok sebep saymak
mümkün. Ancak meseleyi uzatmadan şöyle özetleyebiliriz:
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken sahabiler arasında herhangi bir ihtilaf söz konusu
değildi. Dinden gerek inanç, gerek ibadet ve muamele ve gerekse âdap ve ahlâka dair
anlayamadıkları/anlaşamadıkları bir mesele çıkarsa, Rasûlüllah’a (s.a.v.) sorarlar, o da
açıklardı. Râşit halîfeler döneminde de bu hususlarda herhangi bir sıkıntı olmamıştı. Sahabe ve
tâbiîn devirlerinde ise, akaidve amele dair bir mesele ortaya çıkarsa, hemen güvenilir alimlere
müracaat edilir, cevabı alınır, karışıklık çıkmasına fırsat verilmezdi. Ancak daha sonraki
devirlerde, kendilerine güvenilir zatların yavaş yavaş azalmaları sebebiyle, Müslüman halkın
sıkıntılarını gören bazı alim ve müctehidler, akaid ve fıkıh alanındaki görüşlerini açıklayıp
yaymaya başladılar. Nitekim hicrî birinci asrın sonlarından itibaren mezheplerin kurucuları,
gerek akaid ve gerekse fıkıh sâhasındaki çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Onların bu görüşlerini
dinleyen, okuyup yazan insanlar da, bunlara uyarlardı. Böylece bu zatların görüş ve ictihatları,
halkın anlayışında bir mezhep olarak yerleşti. Bununla birlikte hemen ifade etmeliyiz ki, bu
büyük alim ve imamlardan hiçbirisi, 'Ben bir mezhep kuruyorum, bana uyunuz!' diye, halkı
kendi görüşlerine tâbi olmaya çağırmamışlardır. Devlet adamlarının, makam-mevki ve nüfuz
sahibi kimselerin davet ya da emirleriyle de bir mezhep kurmaya yeltenmemiÅŸlerdir.
12. Fıkhî Mezhepler Arasındaki Farklılıklara Örnekler:
Şafii mezhebine göre, birinin eli vb. kanarsa abdesti bozulmaz. Hanefi mezhebine göre
bozulur.
Hanbeli mezhebine göre namazda ilk tekbiri getirdikten sonra eller bağlanmaz.
Şafii mezhebine göre namazda rükua giderken ilk tekbirde olduğu gibi eller kaldırılır.
Şafii mezhebinde vitir namazı Hanefilerin kıldığı gibi kılınmaz.
Şafii mezhebinde sabah namazının farzında eller açılarak dua edilir.
Şafii mezhebinde Ettehiyatü duası okunurken, şehadet kısmında sağ elin işaret parmağı yukarı
kaldırılır.
Görüldüğü gibi mezhepler arasındaki farklılıklar ayrıntı konulardadır ve çoğunlukla
sünnetlerdedir. Peygamberimiz, Müslümanlara kolaylık olması için, ayrıntı konularda, farklı
zamanlarda farklı uygulamalarda bulunmuştur.