1. 23 Mart 2011 Çarşamba<br />BİRİNCİ OTURUM<br />Açılma Saati: 14.02<br />BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT <br />KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)<br />ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 43’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle tekrar, sizleri, gecenin bu vaktinde saygıyla selamlıyorum.<br />Değerli milletvekilleri, önergemiz “Dosya üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı olmama” başlıklı 43’üncü maddede, 2’nci fıkrada yer alan “Cumhurbaşkanı adına Cumhurbaşkanının tensip edeceği görevli sözlü açıklamada bulunur.” ifadesinde “Cumhurbaşkanının tensip edeceği görevli sözlü” yerine “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri” ibaresinin konmasına yöneliktir. Dolayısıyla bu düzenlemeyle Cumhurbaşkanlığını en üst düzeyde temsil edecek bir değişiklik gerçekleşmiş olacaktır. Sayın Komisyonun ve Bakanın katılmama gerekçesinin ne olduğunu anlamakta, bu vesileyle, güçlük çektiğimi de ifade etmek istiyorum. Yeri geldiğinde Cumhurbaşkanlığı makamının en yüksek makam olduğunu ve her yerde en iyi şekilde temsil edilmesi gerektiğini savunan anlayış, burada bu tezinden vazgeçmiş olmaktadır. Bunu takdirlerinize sunuyorum. <br />Bu vesileyle, sizi, yaklaşık iki yıl önce Sayın Cumhurbaşkanının “Yakında iyi şeyler olacak.” sözüyle başlayan bir sürece götürüp o günden bugüne Türkiye sayenizde nereye geldi, onu tekrar bir hatırlatmak istiyorum çünkü dört yıllık yasama sürecinin sonunda bu Türkiye'nin nereye geldiğini hem bizler hem de bizleri izleyen aziz milletimiz çok iyi anlamak zorunda. <br />İki yıl öncesinde başlayan bu süreç, 1 Ağustos 2009 tarihinde polis akademisinde bir sayın bakanın koordinatörlüğünde “Kürt açılımı” adıyla düzenlenen bir toplantıda içinin Sayın Bakan tarafından dahi açıklanmakta zorluk çekildiği bir konuyla Türkiye’nin gündemine getirildi. Arkasından Sayın İçişleri Bakanından ve yapılan açıklamalardan alınan güçle 19 Ekim 2009 tarihinde bir Habur töreni yaşandı. 20 Ekim tarihli grup toplantısında Sayın Başbakan “Bu görüntülerden umutlanmamak mümkün mü?” diye Türkiye’ye seslendi ve sizlere seslendi. Kırmızı halılarla bu teröristler Türkiye’ye alındı, mobil mahkemelerle bunlar yargılandı, Atatürk’ün portresi ve Türk Bayrağı’nın indirildiği bir mobil mahkeme kuruldu ve bunlar salıverildi. Arkasından Sayın Başbakan’ın 17 Nisan 2010 tarihli “Kanal 24” isimli televizyonda yaptığı bir açıklamayla “Bu referandumda yapılacak Anayasa değişiklik oylaması bizim açılım projemizin yani Millî Birlik ve Kardeşlik Projemizin önündeki engelleri kaldırıyor, atacağımız adımları kolaylaştırıyor.” diye Türkiye’ye mesaj verildi. Arkasından 3 Ağustos 2010 tarihli Diyarbakır mitinginde Sayın Başbakan Diyarbakırlılara seslendi, dedi ki: “Bu Anayasa değişiklik paketi demokratik açılım projemizin kapısını açıyor, kapısını ey Diyarbakırlılar.” Cesaretlenme arttı. Arkasından bir büyükşehir belediye başkanı meşenin dallarını hatırlatarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hükûmetine küfretti ve suskun kalan bir Başbakan, suskun kalan bir İçişleri Bakanı âdeta yüzü kızarmadan burada açıklama dahi yapamadı. En son, birkaç gün önce Nevruz kutlamalarında görevi başında taşlanan Türk polisi ve tokatlanan baş komiser ve Türkiye’nin geldiği nokta bu. <br />Değerli milletvekilleri, bu süreci lütfen sorgulayınız. Bu süreçte vebali olan herkes bunun hesabının bir gün mutlaka verilmesi gerektiğini de eminim ki düşünüyordur. Dolayısıyla, bu sürecin neyi, ne amaçla ve Türkiye’yi nereye götürmek için hazırlandığını da… Bunun mimarı ve övünerek koordinatörlüğünü yapan Sayın İçişleri Bakanının yerinde oturan bugünkü İçişleri Bakanı acilen bunun gereğini yapmalı, değilse o koltuğu lütfen boşaltıp bu onurlu devletin onurunu düşürmemeli diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)<br />