ݺߣ

ݺߣShare a Scribd company logo
İSLAM DÜŞÜNCESİ:
 AHLAK-TASAVVUF


      DR. HASAN OCAK
DİB SELÇUK DİNİ YÜKSEK İHTİSAS MERKEZİ
A- AHLAKA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR
•        Ahlâk felsefesi, felsefenin, insan eylemlerini ve bu
   eylemlerin dayandığı ilkeleri konu alan dalıdır. Buna göre
   ahlâk felsefesi, ahlâk alanında hakim olan ilkeleri, “iyi” ve
 “kötü” nün ne olduğunu, ahlâklılığın ne anlama geldiğini ele
      alır. Ahlâklılığın ne olduğu üzerinde durur; özünü ve
    temellerini araştırır. İnsanın davranışlarında özgür olup
  olmadığını sorgular. Hangi eylemlerin ahlâklı olabileceğini
  irdeler. Bunlar için bir takım ölçütler koyar. Kısacası ahlâk
felsefesi, ahlâk hayatı üzerinde sistemli bir biçimde düşünme
                          ve soruşturmadır.
  Her bilgi dalının kendine özgü kavramları ve özel terimleri
vardır. Ahlâk felsefesinin de “iyi”, “kötü”, “özgürlük”, “erdem”,
 “sorumluluk”, “vicdan”, “ahlâk yasası”, “ahlâkî karar”, “ahlâkî
      eylem” olarak belirlenen kavramları vardır. Şimdi bu
           kavramların neyi anlattığını kısaca belirtelim.
• İyi: Ahlâk açısından yapılması uygun olan,
  iradenin yapılmasına özgürce karar verdiği
  eylemlerdir.
• Kötü: Ahlâk yasası açısından yapılması
  uygun olmayan eylemlerdir.
• Özgürlük: İradeyi kullanarak istediğini
  yapabilme halidir.
• Erdem: İradenin cesaret, cömertlik,
  bilgelik gibi iyiyi yapmaya yönelmesidir.
• Sorumluluk: İnsanın bilerek ve iradeli
  olarak yaptığı bir işin, bir davranışın
  sonuçlarını kabullenmesidir.
• Vicdan: İyi ile kötüyü birbirinden ayırabilme
  gücüdür. (Bireyin, kendi tutum ve eylemlerini
  değerlendirme yetisi)
• Ahlâk yasası: Uyulması ahlâk açısından gerekli
  ve geçerli olan kurallardır. Bu kurallar kişinin ne
  yapması, ne yapmaması, davranışlarının nasıl
  olması gerektiğini gösterir.
• Ahlâkî karar: Kişinin, ahlâk yasalarına kendi hür
  iradesi ile uymasıdır. Bu uyma dışarıdan
  herhangi bir zorlama ile değil, bireyin kendi
  isteğiyle olmalıdır.
• Ahlâkî eylem: Ahlâk kurallarına uygun ve iradeli
  olarak bir şeyi yapmaktır.
• 2. Ahlâk Felsefesinin Temel Soruları
• a. Ahlâkî eylemin bir amacı var mıdır?
• Bu soruya filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir.
  Ahlâkın amacını mutluluk - haz olarak açıklayan
  filozoflardan Epiküros’a göre mutluluk;
  yaşamdan “haz” alabilmektir. Haz, en yüksek
  iyidir. Ancak bu haz duyusal bir haz olmayıp,
  bedenin acılardan uzak olması, ruhun huzura
  kavuşmasıdır. “Fayda”yı ileri süren filozoflara
  göre mutluluk, insanın tutkularına engel olması,
  toplumun çıkarının kişisel çıkarlardan üstün
  tutulmasıdır. Kant’a göre ise ahlâkî eylemin
  amacı mutluluk değil “ödev” olmalıdır. Ödev, iyiyi
  istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da
  gerçekleşmemesi önemli değildir.
–b. İnsan ahlâkî eylemde bulunurken özgür müdür?
Bu soruya filozoflar birbirine karşıt iki cevap vermişlerdir.
İnsanın eylemlerinde özgür olduğunu ya da olmadığını
savunanlar kendilerine göre psikolojik, sosyal, ahlâkî ve
hukuki kanıtlar ileri sürmektedirler. Eylemlerin özgür olduğunu
savunan filozoflar, kişinin kararlarında tamamen özgür
olduğunu ileri sürerler ve özgürlük için sınır tanımazlar.
Eylemlerin özgür olmadığını savunanlar ise her şeyin
önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş
olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceğine inanırlar. Bunlara
göre insan, rüzgarın önündeki yaprak gibidir. İrade içten ve
dıştan gelen etkenler tarafından belirlenir. İnsan karar alırken
içinde bulunduğu koşulların etkisindedir. Bu koşullar serbest
karar vermeyi önler.
• c. İnsan Neye Karşı Ahlâklıdır?
• Bu soruya bağlı olarak dört tür ahlâktan söz
  edilebilir:
• • Dine karşı ahlâk: Dinin belirlediği kurallara
  uymak esastır.
• • Doğaya karşı ahlâk: İnsanın doğaya
  tepkilerinde kendini gösterir. Doğal varlıkları
  korumak gibi.
• • Bireysel ahlâk: Bireylerin kendi öz güvenine
  karşı bakışında söz konusudur. “Kendimden
  utanıyorum” diyen birinin bu ifadesi, kendine
  karşı ahlâkî durumunu ifade etmektedir.
• • Toplumsal ahlâk: İnsanın diğer insanlarla
  ilişkilerinde ortaya çıkar. Başkalarının iyi niyetini
  kötüye kullanmada olduğu gibi.
• d. Ahlâkın Kaynağı nedir?
• Bu konuda farklı görüşler vardır.
• • Ahlâkın dünyanın bir parçası olduğunu
  söyleyenler vardır.
• • Ahlâkın doğa üstü bir varlıktan
  kaynaklandığını ileri sürenler vardır.
• • Ahlâkı insan zihninin bir ürünü sayanlar
  vardır.
• e. Ahlâk Yargısını Diğer Yargı Türlerinden
  Ayıran Özellikler Nelerdir?
• • Ahlâk yargıları yapılması istenen bir eylemi
  bildirir. Bunlar yaşama yönelik, olması gerekeni
  belirten yargılardır.
• • Ahlâk yargıları değer içerdiğinden özneldir. “İyi”
  ve “kötü” gibi değerler ortaya koyarlar.
• • Ahlâk yargıları değişkendir. Zamana ve
  mekana göre değişir. Herkes için değişmez
  yasalar ortaya koymaz.
• • Ahlâk yargıları normatiftir. Yapılması ya da
  yapılmaması gerekeni belirtir. “Yalan söylemek
  kötüdür” gibi.
•   Olgu ve Değer Problemi
•   "Olgu - Değer Problemi" ile olgu ve değer
    arasındaki ilişkinin veya bir durum bildiren
    olgusal önermelerden, değer yüklü önermelere
    geçiş teşebbüsünün taşıdığı problem yada
    problemleri kastedilir. Bu başlık altında şu tür
    sorulara cevap arayacağız:
•   Tasvir edici olgusal önermelerden değer
    hükümlerini dedüksiyon yoluyla çıkarmamız
    mümkün müdür, değil midir? Eğer böyle bir
    çıkarım mümkünse, bu nasıl mümkün
    olmaktadır; değilse niçin mümkün değildir?
    Olgu ile değer arasında aşılması imkansız
    mantıkî bir kopukluk var mıdır? Böyle bir
    kopukluk varsa, bunu aşmanın mümkün
    olduğu durumlar söz konusu mudur?
• Problem alanımızı daha da açıklığa
  kavuşturabilmek için, dile getirdiğimiz
  sorulan şu şekilde de formüle etmemiz
  mümkündür: Değer hükümleriyle tabiî
  veya tabiat üstü tasvir edici olgusal
  önermeler arasındaki ilişkinin mantıki
  statüsü nedir?
• Bu iki tür önerme arasında, geçerli mantıki
  bir çıkarım mümkün müdür? Eğer
  mümkünse, bu nasıl olmaktadır; değilse
  niçin değildir?
• Durumu açıklığa kavuşturmak için tabiî ve tabiat
  üstü iki olgusal önermeden hareketle iki örnek
  verelim. Birinci örneğimiz, tabiatüstü olgusal
  önermeden yapılabilecek çıkarımla ilgili olsun:
• Öncül: Tanrı hırsızlığı yasaklamaktadır.
• Sonuç: O halde hırsızlığı yapmamalıyım.
• İkinci örneğimiz, tabiî nitelikteki olgusal
  önermeden yapılabilecek çıkarıma örnek olsun:
• Öncül. X, insana haz vermektedir
• Sonuç: O halde X'i yapmalıyım.
• Yapılan bu tür çıkarımlarda problem teşkil
  eden husus şudur: Her iki örnekte de
  öncüller bir durumu tespit etmektedir.
  Mesela "Tanrı hırsızlığı yasaklamaktadır"
  öncülünde Tanrı ile ilgili, bir durum tespiti
  vardır. Oysa bu öncülden çıkarılan sonuç;
  durumu tespit etmekten ziyade ya
  yükümlülük bildirmekte, ya da ödev
  yüklemektedir. Yani bu çıkarımda
  öncülden tamamen farklı karakterde bir
  sonuç önermesine geçilmektedir.
• Bu şekilde yapılan çıkarımlar geçerli midir,
  değil midir? sorusuna verilecek cevap,
  "olgu-değer problemi"ne bakış tarzına
  göre değişecektir. Olgu ile değer arasında
  mantıkî bir kopukluk gören, olgu'dan
  değer'in çıkarılamayacağını savunanlara
  göre, yukarıdaki çıkarımlar geçersizdir.
  Çünkü öncülümüz, bütünüyle durum
  bildiren tasvir edici karakterde olgusal bir
  önermedir; değer'i içermemektedir. Bu
  yüzden de böylesi bir öncülden değer
  yüklü bir sonucu çıkarmak geçersiz bir
  çıkarımdır.
• Olgu ile değer arasında mantıkî bir
  uçurum görmeyenlere göre ise, yukarıdaki
  çıkarımlarımız geçerlidir. Çünkü olgu ile
  değer arasında şu veya bu şekilde
  kurulabilecek mantıkî bir bağ vardır. Bu
  sebepten her türlü olgusal ifadelerden
  olmasa da, hiç değilse bazılarından
  dedüksiyon yoluyla değer hükümlerini
  çıkarmak mümkün olabilmektedir.
•   GENEL AHLÂK TEORİLERİ
•   Erdem Ahlâkı
•   Bu teorinin ilk temsilcileri olarak Sokrates ve
    Platon zikredilebilir.
•   Sokrates, insanın davranışlarının iyi-kötü
    şeklinde ahlâkî bir tasnife tabi tutulacağını, iyi
    ve kötünün ise bilgiye, dolayısıyla akla dayan-
    dırılacağını belirtir. Bilgi insanı doğru davran-
    maya, doğru davranma ise mutluluğa ulaştırır
    ki, sonuçta bilgiyle mutluluk, yani erdem aynı
    şey olurlar. Mahiyeti iyi olan bilginin elde
    edilmesi, iyi ile kötünün birbirinden ayırt
    edilmesini sağlar ki, iyiyi kötüden ayıran kimse
    bilgeliğe ulaşır. Bu da mutlu olmayı sağlar.
    Dolayısıyla bilgiden doğan erdem, yani
    ahlâklılık ile mutluluk sonuçta aynı noktada
    birleşirler.
• Erdem, Sokrates'e göre "bilinen ve
  uygulanan hakikattir"; "iyiyi kötüden
  ayırma bilgisi" ise, adalettir. Keza
  “insanın kendini bilmesi” olgun bir
  ahlâkî şahsiyete ulaşmada temel
  esastır. Kötülük ve suç insanın
  kendini bilememesinden,
  bilgisizliğinden kaynaklanır.
• Sokrates'in ahlâk felsefesini esas alan Platon,
  onu metafizik ilkelerle destekleyerek
  temellendirmeye çalışır. Ona göre erdem; "iyi
  idesi çevresinde birikmiş ve adalet idesi
  tarafından buyrulmuş aşkın normların (idelerin)
  karşılığından başka bir şey değildir."Platon'un
  kavram idealizmini ortadan kaldırmaya çalışan
  Aristoteles'e göre, varlık, madde ve formdan
  oluşur ki, bunlar ayrı ayrı birbirine dayanarak
  mutlak ve saf forma (Tanrıya, iyiliğe), yani
  "sevilen şey seveni nasıl kendine çekiyorsa"
  öylece ulaşırlar.
• Bu bakımdan in-sanın davranış normu kendi en
  iyi formunu tamamlamak, özünü ya da tabiatını
  üst derecede gerçekleştirmek olmalıdır. Bu da
  akılla olur; dolayısıyla erdemlilik akla uygun bir
  hayatı yaşamakla anlamını kazanır.
  Nikhomakhos Ahlâk'ında erdem bir tür
  alışkanlık, herşeyi "tam ortada" dengede
  tutacak bir tutum ola-rak nitelendirilir.
  Aristoteles'e göre, toplum halinde yaşamak
  durumunda olan insan, hayvan ile Tanrı
  arasında bir bağlantı noktası olup tabii bir olay
  olan toplumun da belli bir amacı vardır: Üyeleri
  arasında erdemi geliştirmek.
• Bunun için normlar gerekir. Öte yandan evrendeki her
  varlık mutluluğu arar, ona yöne-lir; çünkü hayatı anlamlı
  ve değerli kılan bu-dur. Fakat mutluluğun kapsamı
  değişkenlik gösterebilir. Mutluluğu sağlayan belli başlı
  dört değerden söz edilebilir ki, bunlar; haz, şe-ref,
  zenginlik ve düşünce hayatıdır. Bu sonun-cusu en yüce
  amaçtır. İşte insan faaliyetini bu amaca yönelterek onu
  gerçekleştirmelidir. Bununla birlikte her varlık türünün
  kendine has en yüce iyisi vardır. Ahlâk felsefesinin göre-
  vi en iyinin ne olduğunu belirlemek, ruhların erdemli ve
  mutlu olması için akla uygun olan yolu göstermektir.
  Aristoteles ferdi mutluluğun ah-lâkın esası olduğunu
  kabul eden eudaimonist (mutluluk ahlâkı) anlayışların
  (Bentham, Mill, Spencer vb.) habercisi de olmuştur.
•   Stoik Ahlâk
•   Stoa okulunun kurucusu Kıbrıslı
    Zenon’dur. Zenon, doğru, erdemli ve
    mutlu yaşamın temelini dünyaya bağlı
    olmakta, yani devlet ve tanrıya bağlı
    olmamakla kurmuştur. Stoacılar da “akıl
    gücü” ile tutku ve duygularını denetleyip
    insana zararlı şeylerden uzak durmayı
    tercih etmişler. Böylelikle kapılar
    duygusuzluğa açılır. Zenon’a göre;
    insanın topluluk halinde yaşaması akla
    uygun bir içgüdüdür.
• Stoa, Helenizm’in tipik felsefesidir. Roma
  İmparatorluğu’nda çok yaygındır. Ahlâk
  öğretisi Zenon felsefesinin temel
  konusudur. Entelektüel, dünya- nesne-
  insan ilişkisini bilmeyen kişin erdemli
  olamadığı, mutluluğu yakalayamadığı,
  bilgeliğin sadece erdemlilikle elde
  edilebileceği bir ahlâk öğretisidir.
• Hayat, doğal olarak istenen, değer verilendir.
  Her şeyin dayanağıdır, ama tamamen iyi
  değildir, gerektiğinde vazgeçilebilmelidir. Zâten
  bu da Zenon’un intihar nedenlerindendir. Stoa’da
  eylemler, doğru ya da ödeve uygundur. Doğru
  eylemler ruhun birliği, ödeve uygun eylemler ise
  akıldan değil, varlığı koruma içgüdüsünden
  doğan, akıl karşısında haklı çıkabilen
  eylemlerdir.. Stoa ahlâkı doğru yasalar ve
  kuralların ancak akıl yolu ile bulunabileceği bir
  ahlâktır.
•     Epictetos da ahlâkını şöyle belirtir:“Bilge odur
  ki kimseyi kötülemez, kimseyi övmez, kimseden
  yakınmaz, kimseyi suçlamaz….”
• Stoa bilgeliği, olayların anlaşılmasıdır. Böylelikle
  doğaya karşı konulmaz, boyun eğilir ve iyiliğe
  katılınır. İyi= Doğru= Yaşam= Akıl= Tanrı
  denklemine göre mutlu olmak, yaşamın
  pürüzsüz, uyumlu akışıdır. Bilge kişi mutludur.
  (Zâten, istediği olunca insanlar neden mutsuz
  olsun ki? Stoacılar bir şeyler isteyemezler mi?
• “İyi olan yararlı olabilendir.” demiş Sextus
  Empricus. Stoalıların yararlısının teknik bir
  anlamı yoktur, ölçüsü insan değildir. Yararlı
  yaşam doğrultusunda gidendir, ki bu da
  Tanrı’nın dilediği yolda gitmesi, KADERdir.
• Stoalılar için mantık, düşünce ile ilgili
  değildir sadece iyi bir limana varmak için
  araçtır. Bilgelik daha çok bir dansçılığa
  benzer, sadece dansçının ne yapacağına
  bağlıdır. Stoalılar için fizik bir ahlâktır ve
  akılla bağlantısı olan yaşamın bir
  bölümüdür.
•   Ödev Ahlâkı:
•   Bu ahlâk teorisinin en tipik örneği Kant
    ahlâkıdır. Kant'ın ahlâk felsefesinin temel
    kav-ramları şunlardır:
•   a) İyi isteme (veya irade);
•   b) Ödev;
•   c) Ahlâk yasası veya buyruğu (Kate-
    gorik Emperatif);
•   d) Özgürlük (İrade özgürlü-ğü, ahlâkî
    özerklik).
• İyi isteme, doğrudan ve kendiliğinden iyi
  ve mutlak değeri olan; "dünyada,
  dünyanın dışında bile; İyi bir istemden
  başka kayıtsız şartsız iyi sayılabilecek
  hiçbir şey"dir. (Ahlâk Metafiziğinin
  Temellendirilmesi). İyi istemeyi belirleyen,
  aydınlatan ve açıklayan ödev kavramıdır.
  Kant iyi istemenin ödevle bağlantısında
  insanın eylemlerini şöyle sınıflandırır:
  Ödeve aykırı olanlar, Ödeve uygun olanlar
  (eğilimden çıkan, ödevden çıkan).
• Ödev ve bununla ilgili olarak erdem,
  ahlâklılık ve iyi idelerinin deneyden
  bağımsız olarak apriori gerçeklikleri vardır.
  Ödev idesinin deneyden bağımsız apriori
  geçerli oluşu ahlâk yasası varsayımına
  dayanır ki, Kant'a göre ahlâk yasası "aklın
  bir faktumu (olgusu)"dur. Ayrıca ahlâkî
  isteme, eğilimlerden gelen ve mut-luluğa
  erişmeye çabalayan bir istemeden
  temelde ve ilke olarak bütünüyle başkadır.
  Çünkü ahlâkî isteme, yasa düşüncesiyle
  belirlenmiştir.
• Yani duygulara, eğilimlere bakmaksızın sadece
  "ödev" olarak vardır ve öyle yaşanır ki, ödevin
  severek yapılmasıyla, yasaya saygı-dan dolayı
  yapılması önemli değildir. Çünkü "Ahlâk yasası
  dolaysız olarak istemeyi belirler." Ödev kavramı
  nesnel olarak, eylemin yasaya uygunluğunu
  ister; öznel olarak, yani maksimleri bakımından
  ise, “istemenin yasayla belirlenmesinin tek yolu
  olarak yasaya saygı ister." Ödevin kaynağı ise,
• Kant'a göre, manevî dünyaya ilişkin olan ve
  "doğanın mekanizminden bağımsız ve özgür"
  olan kişiliğimizdir. Ahlâk Yasası kişiliğin özerklik
  (otonomi), evrensellik. İnsan kişiliğine saygı
  ilkeleriyle iç içedir.
• Kant'a göre ise ahlâkî eylemin amacı mutluluk
  değil "ödev" olmalıdır. Ödev, iyiyi istemedir.
  Bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi
  önemli değildir. Ona göre bir eylem, "ödev"
  duygusundan dolayı gerçekleştirilmişse,
  ahlâkîdir. Kant'a göre bir eylemin gerisindeki
  ilke, eylemin kendisinden ve sonucundan daha
  önemlidir. "Öyle davran ki, eylemine ölçü
  aldığın ilke, tüm insanlar için genel bir yasa
  haline gelebilsin" ilkesi onun evrensel ahlâk
  anlayışını ortaya koymaktadır. İnsanlar, ahlâk
  yasalarını tüm insanlar için geçerli olabilecek
  şekilde koydukları için evrensel ve mutlaktır.
•   Faydacı Ahlâk:
•   Bireye fayda sağlayan şeyler iyi, fayda
    sağlamayan şeyler kötüdür. Bu anlayış ahlâkî
    eylemin sonucuna değer vermekte, ahlâkî
    eylemin değerini onun vereceği sonuca
    bağlamaktadır. Faydayı ve başarıyı iyinin ölçütü
    sayan bu anlayışa göre de evrensel ahlâk
    yasası yoktur. Hedonizm, insanı “bio-fizyolojik
    bir hayvan”a indirgemektir. İnsan hayatta elde
    edebildiği kadar zevki yaşamalıdır. Hedonist
    öğretilerin arasında bazı nüanslar olmakla
    birlikte, temel amaçlarının hazzın miktarının
    arttırılması ile mutluluğu bir tutma ve acıdan
    mümkün olduğunca uzaklaşma olduğu
    söylenebilir. Bu bakımdan hepsi de maddeci bir
    felsefe üzerine düşüncelerini kurarlar.
• Mesala, Epiküros, evrenin, ruhun hatta ilâhların
  da maddi atomlardan meydana geldiklerine
  inanır. Epiküros hayvanları örnek alarak hazcılık
  düşüncesini geliştirir. Eğer hayvanlar acıdan
  kaçıp hazza yöneliyorlarsa, bizim de böyle
  davranmamız gerektiğini düşünür. Ancak o,
  hazzı sadece maddi zevk alma ile
  sınırlandırmayarak, ikiye ayırırı: Statik ve
  dinamik. Epiküros’a göre bedeni hazlar (statik)
  hiçbir zaman tatmin edilemez, bu hazların
  peşinde koşanlar hiçbir zaman huzur
  bulamazlar. İnsanı mutlu kılacak hazlar, bütün
  bir hayat boyu sürecek kalıcı ve sürekli (dinamik)
  hazlardır.
• Diğer hedonist ahlâk anlayışlarında ve modern
  çağda ortaya çıkan faydacı ahlâk öğretilerinde
  zevk ve çıkar temel hedef olmaktadır; iyi olan
  sadece bireye faydalı olandır. Birey yani tek tek
  insanlar önce gelir. Günümüzde hâkim olan
  bireycilik anlayışının temelinde de bu felsefeler
  yatmaktadır. Hatta evrimci çatışmacı ideolojiler
  de bu felsefelerden beslenmektedir. Toplum
  çıkarı da tek tek insanların çıkarını aramasına
  bağlıdır. Vahşi kapitalizm olarak nitelenen
  siyasal felsefe kendini böylece meşrulaştırır.
• 5- Çağdaş Ahlâk teorileri:
• A. Ahlâk Yasasını Sübjektif Temelde
  Açıklayanlar
• Sübjektif özellikleri savunan filozoflara
  göre, insanların ahlâkî eylemlerinde
  kendilerine yol gösteren bir ahlâk yasası
  vardır. İnsandan bağımsız olmayan yasa,
  varlığını insanın öznel yaşamından alır ve
  karşısına, davranışlarını belirleyen bir
  buyruk biçiminde çıkar. "Dürüst ol",
  "İnsanları sev" gibi.
• Bergson: Ona göre doğru bilginin ölçütü
  sezgidir. İnsan neyin iyi neyin kötü
  olacağını ancak sezgi ile kavrayabilir.
  İnsan, içinden gelen sezgiye uyarak
  hareket ederse (yoksula yardım edip
  etmeme gibi) iyi olanı, ahlâkî olanı yapmış
  olur.
• Mill: İyi ve kötünün ölçütü faydadır. İyinin
  ölçütü olan mutluluk, yalnızca eylemde
  bulunanın değil, ilgili herkesin
  mutluluğudur. Mill, çok sayıda insana en
  yüksek mutluluğu verebilmek ilkesini
  benimser. Böylece evrensel ahlâk
  yasasının varlığını kabul eden Mill, bunu
  mutluluk gibi öznel bir ilkeye dayandırmış
  olmaktadır.
• Bentham: Yaşamda değerli olan şeyin
  haz olduğu görüşündedir. Ona göre en
  yüce haz, olabildiğince çok sayıda insana
  en yüksek düzeyde fayda sağlayan
  hazdır. Bu anlayışa göre insan yalnızca
  kendi hazzını ya da mutluluğunu değil,
  birlikte yaşadığı diğer insanların da
  yararını ve mutluluğunu düşünmelidir. O
  halde tek başına insan için değil, herkes
  için faydalı olan, yasa olarak kabul
  edilmelidir.
• B. Ahlâk Yasasını Objektif Temelde
  Açıklayanlar
• Sokrates: İnsanın eylemlerini belirleyen
  bir takım temel normlar ve değerler vardır.
  Bu değerlerin kaynağı insanda değildir.
  İnsanın nasıl eylemde bulunacağına, bu
  değerler ışığında akıl karar vermelidir.
• Platon: Bir eylemin iyi ya da kötü
  olmasını, "İyi ideası"na uygun olup
  olmamasına bağlıyor.İnsanın en yüksek
  amacı, İyi ideası'na ulaşmaktır.
• Aristoteles: Aristoteles'e göre insan,
  mutluluğa ulaşmak için aşırı uçlardan
  kaçınmalı, orta yolu seçmelidir. Gözü kara
  ile korkaklık arasında orta yol olan
  cesareti, müsriflik ile cimrilik arasında orta
  yol olan cömertliği seçmelidir.
• Spinoza: Spinoza'ya göre evren, “Makro
  Kozmos” ve “Mikro Kozmos” olarak
  ikiye ayrılmıştır. Başlangıçta bir olan bu iki
  evren, insanın duygu ve tutkularının esiri
  olması yüzünden ayrışmıştır. Neyin iyi,
  neyin kötü olduğu Makro Kozmosun
  doğasında belli ve gizlidir. İnsan duygu ve
  tutkularının esiri olmaktan kurtularak
  “Makro Kozmos”un doğasına geri dönüp
  bu ilkelere sahip olmalıdır.
• İ. Kant: Kant'a göre ise ahlâkî eylemin amacı
  mutluluk değil "ödev" olmalıdır. Ödev, iyiyi
  istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da
  gerçekleşmemesi önemli değildir. Ona göre bir
  eylem, "ödev" duygusundan dolayı
  gerçekleştirilmişse, ahlâkîdir. Kant'a göre bir
  eylemin gerisindeki ilke, eylemin kendisinden ve
  sonucundan daha önemlidir. "Öyle davran ki,
  eylemine ölçü aldığın ilke, tüm insanlar için
  genel bir yasa haline gelebilsin" ilkesi onun
  evrensel ahlâk anlayışını ortaya koymaktadır.
  İnsanlar, ahlâk yasalarını tüm insanlar için
  geçerli olabilecek şekilde koydukları için
  evrensel ve mutlaktır.
•   Dinler ve Ahlâk
•   İSLÂM AHLÂKI
•   İslâm Öncesi Ahlâk
•   İslâm Ahlâkının Kaynağı
•   İslâm Ahlâkının Temel Kavramları
•   İslâm Ahlâkının Temel İlkeleri

•   AHLÂK-HUKUK İLİŞKİSİ
•   İslâm Fıkhının Ahlâkî Zemini
•   Küllî Kaideler Açısından Ahlâk-Hukuk
    İlişkisi
•   Hukuk Teorileri ve Ahlâk

More Related Content

Ahlak Felsefesi - Dr. H. Ocak

  • 1. İSLAM DÜŞÜNCESİ: AHLAK-TASAVVUF DR. HASAN OCAK DİB SELÇUK DİNİ YÜKSEK İHTİSAS MERKEZİ
  • 2. A- AHLAKA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR • Ahlâk felsefesi, felsefenin, insan eylemlerini ve bu eylemlerin dayandığı ilkeleri konu alan dalıdır. Buna göre ahlâk felsefesi, ahlâk alanında hakim olan ilkeleri, “iyi” ve “kötü” nün ne olduğunu, ahlâklılığın ne anlama geldiğini ele alır. Ahlâklılığın ne olduğu üzerinde durur; özünü ve temellerini araştırır. İnsanın davranışlarında özgür olup olmadığını sorgular. Hangi eylemlerin ahlâklı olabileceğini irdeler. Bunlar için bir takım ölçütler koyar. Kısacası ahlâk felsefesi, ahlâk hayatı üzerinde sistemli bir biçimde düşünme ve soruşturmadır. Her bilgi dalının kendine özgü kavramları ve özel terimleri vardır. Ahlâk felsefesinin de “iyi”, “kötü”, “özgürlük”, “erdem”, “sorumluluk”, “vicdan”, “ahlâk yasası”, “ahlâkî karar”, “ahlâkî eylem” olarak belirlenen kavramları vardır. Şimdi bu kavramların neyi anlattığını kısaca belirtelim.
  • 3. • İyi: Ahlâk açısından yapılması uygun olan, iradenin yapılmasına özgürce karar verdiği eylemlerdir. • Kötü: Ahlâk yasası açısından yapılması uygun olmayan eylemlerdir. • Özgürlük: İradeyi kullanarak istediğini yapabilme halidir. • Erdem: İradenin cesaret, cömertlik, bilgelik gibi iyiyi yapmaya yönelmesidir. • Sorumluluk: İnsanın bilerek ve iradeli olarak yaptığı bir işin, bir davranışın sonuçlarını kabullenmesidir.
  • 4. • Vicdan: İyi ile kötüyü birbirinden ayırabilme gücüdür. (Bireyin, kendi tutum ve eylemlerini değerlendirme yetisi) • Ahlâk yasası: Uyulması ahlâk açısından gerekli ve geçerli olan kurallardır. Bu kurallar kişinin ne yapması, ne yapmaması, davranışlarının nasıl olması gerektiğini gösterir. • Ahlâkî karar: Kişinin, ahlâk yasalarına kendi hür iradesi ile uymasıdır. Bu uyma dışarıdan herhangi bir zorlama ile değil, bireyin kendi isteğiyle olmalıdır. • Ahlâkî eylem: Ahlâk kurallarına uygun ve iradeli olarak bir şeyi yapmaktır.
  • 5. • 2. Ahlâk Felsefesinin Temel Soruları • a. Ahlâkî eylemin bir amacı var mıdır? • Bu soruya filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir. Ahlâkın amacını mutluluk - haz olarak açıklayan filozoflardan Epiküros’a göre mutluluk; yaşamdan “haz” alabilmektir. Haz, en yüksek iyidir. Ancak bu haz duyusal bir haz olmayıp, bedenin acılardan uzak olması, ruhun huzura kavuşmasıdır. “Fayda”yı ileri süren filozoflara göre mutluluk, insanın tutkularına engel olması, toplumun çıkarının kişisel çıkarlardan üstün tutulmasıdır. Kant’a göre ise ahlâkî eylemin amacı mutluluk değil “ödev” olmalıdır. Ödev, iyiyi istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir.
  • 6. –b. İnsan ahlâkî eylemde bulunurken özgür müdür? Bu soruya filozoflar birbirine karşıt iki cevap vermişlerdir. İnsanın eylemlerinde özgür olduğunu ya da olmadığını savunanlar kendilerine göre psikolojik, sosyal, ahlâkî ve hukuki kanıtlar ileri sürmektedirler. Eylemlerin özgür olduğunu savunan filozoflar, kişinin kararlarında tamamen özgür olduğunu ileri sürerler ve özgürlük için sınır tanımazlar. Eylemlerin özgür olmadığını savunanlar ise her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna, insanın önceden belirlenmiş olanları hiçbir şekilde değiştiremeyeceğine inanırlar. Bunlara göre insan, rüzgarın önündeki yaprak gibidir. İrade içten ve dıştan gelen etkenler tarafından belirlenir. İnsan karar alırken içinde bulunduğu koşulların etkisindedir. Bu koşullar serbest karar vermeyi önler.
  • 7. • c. İnsan Neye Karşı Ahlâklıdır? • Bu soruya bağlı olarak dört tür ahlâktan söz edilebilir: • • Dine karşı ahlâk: Dinin belirlediği kurallara uymak esastır. • • Doğaya karşı ahlâk: İnsanın doğaya tepkilerinde kendini gösterir. Doğal varlıkları korumak gibi. • • Bireysel ahlâk: Bireylerin kendi öz güvenine karşı bakışında söz konusudur. “Kendimden utanıyorum” diyen birinin bu ifadesi, kendine karşı ahlâkî durumunu ifade etmektedir. • • Toplumsal ahlâk: İnsanın diğer insanlarla ilişkilerinde ortaya çıkar. Başkalarının iyi niyetini kötüye kullanmada olduğu gibi.
  • 8. • d. Ahlâkın Kaynağı nedir? • Bu konuda farklı görüşler vardır. • • Ahlâkın dünyanın bir parçası olduğunu söyleyenler vardır. • • Ahlâkın doğa üstü bir varlıktan kaynaklandığını ileri sürenler vardır. • • Ahlâkı insan zihninin bir ürünü sayanlar vardır.
  • 9. • e. Ahlâk Yargısını Diğer Yargı Türlerinden Ayıran Özellikler Nelerdir? • • Ahlâk yargıları yapılması istenen bir eylemi bildirir. Bunlar yaşama yönelik, olması gerekeni belirten yargılardır. • • Ahlâk yargıları değer içerdiğinden özneldir. “İyi” ve “kötü” gibi değerler ortaya koyarlar. • • Ahlâk yargıları değişkendir. Zamana ve mekana göre değişir. Herkes için değişmez yasalar ortaya koymaz. • • Ahlâk yargıları normatiftir. Yapılması ya da yapılmaması gerekeni belirtir. “Yalan söylemek kötüdür” gibi.
  • 10. Olgu ve Değer Problemi • "Olgu - Değer Problemi" ile olgu ve değer arasındaki ilişkinin veya bir durum bildiren olgusal önermelerden, değer yüklü önermelere geçiş teşebbüsünün taşıdığı problem yada problemleri kastedilir. Bu başlık altında şu tür sorulara cevap arayacağız: • Tasvir edici olgusal önermelerden değer hükümlerini dedüksiyon yoluyla çıkarmamız mümkün müdür, değil midir? Eğer böyle bir çıkarım mümkünse, bu nasıl mümkün olmaktadır; değilse niçin mümkün değildir? Olgu ile değer arasında aşılması imkansız mantıkî bir kopukluk var mıdır? Böyle bir kopukluk varsa, bunu aşmanın mümkün olduğu durumlar söz konusu mudur?
  • 11. • Problem alanımızı daha da açıklığa kavuşturabilmek için, dile getirdiğimiz sorulan şu şekilde de formüle etmemiz mümkündür: Değer hükümleriyle tabiî veya tabiat üstü tasvir edici olgusal önermeler arasındaki ilişkinin mantıki statüsü nedir? • Bu iki tür önerme arasında, geçerli mantıki bir çıkarım mümkün müdür? Eğer mümkünse, bu nasıl olmaktadır; değilse niçin değildir?
  • 12. • Durumu açıklığa kavuşturmak için tabiî ve tabiat üstü iki olgusal önermeden hareketle iki örnek verelim. Birinci örneğimiz, tabiatüstü olgusal önermeden yapılabilecek çıkarımla ilgili olsun: • Öncül: Tanrı hırsızlığı yasaklamaktadır. • Sonuç: O halde hırsızlığı yapmamalıyım. • İkinci örneğimiz, tabiî nitelikteki olgusal önermeden yapılabilecek çıkarıma örnek olsun: • Öncül. X, insana haz vermektedir • Sonuç: O halde X'i yapmalıyım.
  • 13. • Yapılan bu tür çıkarımlarda problem teşkil eden husus şudur: Her iki örnekte de öncüller bir durumu tespit etmektedir. Mesela "Tanrı hırsızlığı yasaklamaktadır" öncülünde Tanrı ile ilgili, bir durum tespiti vardır. Oysa bu öncülden çıkarılan sonuç; durumu tespit etmekten ziyade ya yükümlülük bildirmekte, ya da ödev yüklemektedir. Yani bu çıkarımda öncülden tamamen farklı karakterde bir sonuç önermesine geçilmektedir.
  • 14. • Bu şekilde yapılan çıkarımlar geçerli midir, değil midir? sorusuna verilecek cevap, "olgu-değer problemi"ne bakış tarzına göre değişecektir. Olgu ile değer arasında mantıkî bir kopukluk gören, olgu'dan değer'in çıkarılamayacağını savunanlara göre, yukarıdaki çıkarımlar geçersizdir. Çünkü öncülümüz, bütünüyle durum bildiren tasvir edici karakterde olgusal bir önermedir; değer'i içermemektedir. Bu yüzden de böylesi bir öncülden değer yüklü bir sonucu çıkarmak geçersiz bir çıkarımdır.
  • 15. • Olgu ile değer arasında mantıkî bir uçurum görmeyenlere göre ise, yukarıdaki çıkarımlarımız geçerlidir. Çünkü olgu ile değer arasında şu veya bu şekilde kurulabilecek mantıkî bir bağ vardır. Bu sebepten her türlü olgusal ifadelerden olmasa da, hiç değilse bazılarından dedüksiyon yoluyla değer hükümlerini çıkarmak mümkün olabilmektedir.
  • 16. GENEL AHLÂK TEORİLERİ • Erdem Ahlâkı • Bu teorinin ilk temsilcileri olarak Sokrates ve Platon zikredilebilir. • Sokrates, insanın davranışlarının iyi-kötü şeklinde ahlâkî bir tasnife tabi tutulacağını, iyi ve kötünün ise bilgiye, dolayısıyla akla dayan- dırılacağını belirtir. Bilgi insanı doğru davran- maya, doğru davranma ise mutluluğa ulaştırır ki, sonuçta bilgiyle mutluluk, yani erdem aynı şey olurlar. Mahiyeti iyi olan bilginin elde edilmesi, iyi ile kötünün birbirinden ayırt edilmesini sağlar ki, iyiyi kötüden ayıran kimse bilgeliğe ulaşır. Bu da mutlu olmayı sağlar. Dolayısıyla bilgiden doğan erdem, yani ahlâklılık ile mutluluk sonuçta aynı noktada birleşirler.
  • 17. • Erdem, Sokrates'e göre "bilinen ve uygulanan hakikattir"; "iyiyi kötüden ayırma bilgisi" ise, adalettir. Keza “insanın kendini bilmesi” olgun bir ahlâkî şahsiyete ulaşmada temel esastır. Kötülük ve suç insanın kendini bilememesinden, bilgisizliğinden kaynaklanır.
  • 18. • Sokrates'in ahlâk felsefesini esas alan Platon, onu metafizik ilkelerle destekleyerek temellendirmeye çalışır. Ona göre erdem; "iyi idesi çevresinde birikmiş ve adalet idesi tarafından buyrulmuş aşkın normların (idelerin) karşılığından başka bir şey değildir."Platon'un kavram idealizmini ortadan kaldırmaya çalışan Aristoteles'e göre, varlık, madde ve formdan oluşur ki, bunlar ayrı ayrı birbirine dayanarak mutlak ve saf forma (Tanrıya, iyiliğe), yani "sevilen şey seveni nasıl kendine çekiyorsa" öylece ulaşırlar.
  • 19. • Bu bakımdan in-sanın davranış normu kendi en iyi formunu tamamlamak, özünü ya da tabiatını üst derecede gerçekleştirmek olmalıdır. Bu da akılla olur; dolayısıyla erdemlilik akla uygun bir hayatı yaşamakla anlamını kazanır. Nikhomakhos Ahlâk'ında erdem bir tür alışkanlık, herşeyi "tam ortada" dengede tutacak bir tutum ola-rak nitelendirilir. Aristoteles'e göre, toplum halinde yaşamak durumunda olan insan, hayvan ile Tanrı arasında bir bağlantı noktası olup tabii bir olay olan toplumun da belli bir amacı vardır: Üyeleri arasında erdemi geliştirmek.
  • 20. • Bunun için normlar gerekir. Öte yandan evrendeki her varlık mutluluğu arar, ona yöne-lir; çünkü hayatı anlamlı ve değerli kılan bu-dur. Fakat mutluluğun kapsamı değişkenlik gösterebilir. Mutluluğu sağlayan belli başlı dört değerden söz edilebilir ki, bunlar; haz, şe-ref, zenginlik ve düşünce hayatıdır. Bu sonun-cusu en yüce amaçtır. İşte insan faaliyetini bu amaca yönelterek onu gerçekleştirmelidir. Bununla birlikte her varlık türünün kendine has en yüce iyisi vardır. Ahlâk felsefesinin göre- vi en iyinin ne olduğunu belirlemek, ruhların erdemli ve mutlu olması için akla uygun olan yolu göstermektir. Aristoteles ferdi mutluluğun ah-lâkın esası olduğunu kabul eden eudaimonist (mutluluk ahlâkı) anlayışların (Bentham, Mill, Spencer vb.) habercisi de olmuştur.
  • 21. Stoik Ahlâk • Stoa okulunun kurucusu Kıbrıslı Zenon’dur. Zenon, doğru, erdemli ve mutlu yaşamın temelini dünyaya bağlı olmakta, yani devlet ve tanrıya bağlı olmamakla kurmuştur. Stoacılar da “akıl gücü” ile tutku ve duygularını denetleyip insana zararlı şeylerden uzak durmayı tercih etmişler. Böylelikle kapılar duygusuzluğa açılır. Zenon’a göre; insanın topluluk halinde yaşaması akla uygun bir içgüdüdür.
  • 22. • Stoa, Helenizm’in tipik felsefesidir. Roma İmparatorluğu’nda çok yaygındır. Ahlâk öğretisi Zenon felsefesinin temel konusudur. Entelektüel, dünya- nesne- insan ilişkisini bilmeyen kişin erdemli olamadığı, mutluluğu yakalayamadığı, bilgeliğin sadece erdemlilikle elde edilebileceği bir ahlâk öğretisidir.
  • 23. • Hayat, doğal olarak istenen, değer verilendir. Her şeyin dayanağıdır, ama tamamen iyi değildir, gerektiğinde vazgeçilebilmelidir. Zâten bu da Zenon’un intihar nedenlerindendir. Stoa’da eylemler, doğru ya da ödeve uygundur. Doğru eylemler ruhun birliği, ödeve uygun eylemler ise akıldan değil, varlığı koruma içgüdüsünden doğan, akıl karşısında haklı çıkabilen eylemlerdir.. Stoa ahlâkı doğru yasalar ve kuralların ancak akıl yolu ile bulunabileceği bir ahlâktır. • Epictetos da ahlâkını şöyle belirtir:“Bilge odur ki kimseyi kötülemez, kimseyi övmez, kimseden yakınmaz, kimseyi suçlamaz….”
  • 24. • Stoa bilgeliği, olayların anlaşılmasıdır. Böylelikle doğaya karşı konulmaz, boyun eğilir ve iyiliğe katılınır. İyi= Doğru= Yaşam= Akıl= Tanrı denklemine göre mutlu olmak, yaşamın pürüzsüz, uyumlu akışıdır. Bilge kişi mutludur. (Zâten, istediği olunca insanlar neden mutsuz olsun ki? Stoacılar bir şeyler isteyemezler mi? • “İyi olan yararlı olabilendir.” demiş Sextus Empricus. Stoalıların yararlısının teknik bir anlamı yoktur, ölçüsü insan değildir. Yararlı yaşam doğrultusunda gidendir, ki bu da Tanrı’nın dilediği yolda gitmesi, KADERdir.
  • 25. • Stoalılar için mantık, düşünce ile ilgili değildir sadece iyi bir limana varmak için araçtır. Bilgelik daha çok bir dansçılığa benzer, sadece dansçının ne yapacağına bağlıdır. Stoalılar için fizik bir ahlâktır ve akılla bağlantısı olan yaşamın bir bölümüdür.
  • 26. Ödev Ahlâkı: • Bu ahlâk teorisinin en tipik örneği Kant ahlâkıdır. Kant'ın ahlâk felsefesinin temel kav-ramları şunlardır: • a) İyi isteme (veya irade); • b) Ödev; • c) Ahlâk yasası veya buyruğu (Kate- gorik Emperatif); • d) Özgürlük (İrade özgürlü-ğü, ahlâkî özerklik).
  • 27. • İyi isteme, doğrudan ve kendiliğinden iyi ve mutlak değeri olan; "dünyada, dünyanın dışında bile; İyi bir istemden başka kayıtsız şartsız iyi sayılabilecek hiçbir şey"dir. (Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi). İyi istemeyi belirleyen, aydınlatan ve açıklayan ödev kavramıdır. Kant iyi istemenin ödevle bağlantısında insanın eylemlerini şöyle sınıflandırır: Ödeve aykırı olanlar, Ödeve uygun olanlar (eğilimden çıkan, ödevden çıkan).
  • 28. • Ödev ve bununla ilgili olarak erdem, ahlâklılık ve iyi idelerinin deneyden bağımsız olarak apriori gerçeklikleri vardır. Ödev idesinin deneyden bağımsız apriori geçerli oluşu ahlâk yasası varsayımına dayanır ki, Kant'a göre ahlâk yasası "aklın bir faktumu (olgusu)"dur. Ayrıca ahlâkî isteme, eğilimlerden gelen ve mut-luluğa erişmeye çabalayan bir istemeden temelde ve ilke olarak bütünüyle başkadır. Çünkü ahlâkî isteme, yasa düşüncesiyle belirlenmiştir.
  • 29. • Yani duygulara, eğilimlere bakmaksızın sadece "ödev" olarak vardır ve öyle yaşanır ki, ödevin severek yapılmasıyla, yasaya saygı-dan dolayı yapılması önemli değildir. Çünkü "Ahlâk yasası dolaysız olarak istemeyi belirler." Ödev kavramı nesnel olarak, eylemin yasaya uygunluğunu ister; öznel olarak, yani maksimleri bakımından ise, “istemenin yasayla belirlenmesinin tek yolu olarak yasaya saygı ister." Ödevin kaynağı ise, • Kant'a göre, manevî dünyaya ilişkin olan ve "doğanın mekanizminden bağımsız ve özgür" olan kişiliğimizdir. Ahlâk Yasası kişiliğin özerklik (otonomi), evrensellik. İnsan kişiliğine saygı ilkeleriyle iç içedir.
  • 30. • Kant'a göre ise ahlâkî eylemin amacı mutluluk değil "ödev" olmalıdır. Ödev, iyiyi istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir. Ona göre bir eylem, "ödev" duygusundan dolayı gerçekleştirilmişse, ahlâkîdir. Kant'a göre bir eylemin gerisindeki ilke, eylemin kendisinden ve sonucundan daha önemlidir. "Öyle davran ki, eylemine ölçü aldığın ilke, tüm insanlar için genel bir yasa haline gelebilsin" ilkesi onun evrensel ahlâk anlayışını ortaya koymaktadır. İnsanlar, ahlâk yasalarını tüm insanlar için geçerli olabilecek şekilde koydukları için evrensel ve mutlaktır.
  • 31. Faydacı Ahlâk: • Bireye fayda sağlayan şeyler iyi, fayda sağlamayan şeyler kötüdür. Bu anlayış ahlâkî eylemin sonucuna değer vermekte, ahlâkî eylemin değerini onun vereceği sonuca bağlamaktadır. Faydayı ve başarıyı iyinin ölçütü sayan bu anlayışa göre de evrensel ahlâk yasası yoktur. Hedonizm, insanı “bio-fizyolojik bir hayvan”a indirgemektir. İnsan hayatta elde edebildiği kadar zevki yaşamalıdır. Hedonist öğretilerin arasında bazı nüanslar olmakla birlikte, temel amaçlarının hazzın miktarının arttırılması ile mutluluğu bir tutma ve acıdan mümkün olduğunca uzaklaşma olduğu söylenebilir. Bu bakımdan hepsi de maddeci bir felsefe üzerine düşüncelerini kurarlar.
  • 32. • Mesala, Epiküros, evrenin, ruhun hatta ilâhların da maddi atomlardan meydana geldiklerine inanır. Epiküros hayvanları örnek alarak hazcılık düşüncesini geliştirir. Eğer hayvanlar acıdan kaçıp hazza yöneliyorlarsa, bizim de böyle davranmamız gerektiğini düşünür. Ancak o, hazzı sadece maddi zevk alma ile sınırlandırmayarak, ikiye ayırırı: Statik ve dinamik. Epiküros’a göre bedeni hazlar (statik) hiçbir zaman tatmin edilemez, bu hazların peşinde koşanlar hiçbir zaman huzur bulamazlar. İnsanı mutlu kılacak hazlar, bütün bir hayat boyu sürecek kalıcı ve sürekli (dinamik) hazlardır.
  • 33. • Diğer hedonist ahlâk anlayışlarında ve modern çağda ortaya çıkan faydacı ahlâk öğretilerinde zevk ve çıkar temel hedef olmaktadır; iyi olan sadece bireye faydalı olandır. Birey yani tek tek insanlar önce gelir. Günümüzde hâkim olan bireycilik anlayışının temelinde de bu felsefeler yatmaktadır. Hatta evrimci çatışmacı ideolojiler de bu felsefelerden beslenmektedir. Toplum çıkarı da tek tek insanların çıkarını aramasına bağlıdır. Vahşi kapitalizm olarak nitelenen siyasal felsefe kendini böylece meşrulaştırır.
  • 34. • 5- Çağdaş Ahlâk teorileri: • A. Ahlâk Yasasını Sübjektif Temelde Açıklayanlar • Sübjektif özellikleri savunan filozoflara göre, insanların ahlâkî eylemlerinde kendilerine yol gösteren bir ahlâk yasası vardır. İnsandan bağımsız olmayan yasa, varlığını insanın öznel yaşamından alır ve karşısına, davranışlarını belirleyen bir buyruk biçiminde çıkar. "Dürüst ol", "İnsanları sev" gibi.
  • 35. • Bergson: Ona göre doğru bilginin ölçütü sezgidir. İnsan neyin iyi neyin kötü olacağını ancak sezgi ile kavrayabilir. İnsan, içinden gelen sezgiye uyarak hareket ederse (yoksula yardım edip etmeme gibi) iyi olanı, ahlâkî olanı yapmış olur.
  • 36. • Mill: İyi ve kötünün ölçütü faydadır. İyinin ölçütü olan mutluluk, yalnızca eylemde bulunanın değil, ilgili herkesin mutluluğudur. Mill, çok sayıda insana en yüksek mutluluğu verebilmek ilkesini benimser. Böylece evrensel ahlâk yasasının varlığını kabul eden Mill, bunu mutluluk gibi öznel bir ilkeye dayandırmış olmaktadır.
  • 37. • Bentham: Yaşamda değerli olan şeyin haz olduğu görüşündedir. Ona göre en yüce haz, olabildiğince çok sayıda insana en yüksek düzeyde fayda sağlayan hazdır. Bu anlayışa göre insan yalnızca kendi hazzını ya da mutluluğunu değil, birlikte yaşadığı diğer insanların da yararını ve mutluluğunu düşünmelidir. O halde tek başına insan için değil, herkes için faydalı olan, yasa olarak kabul edilmelidir.
  • 38. • B. Ahlâk Yasasını Objektif Temelde Açıklayanlar • Sokrates: İnsanın eylemlerini belirleyen bir takım temel normlar ve değerler vardır. Bu değerlerin kaynağı insanda değildir. İnsanın nasıl eylemde bulunacağına, bu değerler ışığında akıl karar vermelidir. • Platon: Bir eylemin iyi ya da kötü olmasını, "İyi ideası"na uygun olup olmamasına bağlıyor.İnsanın en yüksek amacı, İyi ideası'na ulaşmaktır.
  • 39. • Aristoteles: Aristoteles'e göre insan, mutluluğa ulaşmak için aşırı uçlardan kaçınmalı, orta yolu seçmelidir. Gözü kara ile korkaklık arasında orta yol olan cesareti, müsriflik ile cimrilik arasında orta yol olan cömertliği seçmelidir.
  • 40. • Spinoza: Spinoza'ya göre evren, “Makro Kozmos” ve “Mikro Kozmos” olarak ikiye ayrılmıştır. Başlangıçta bir olan bu iki evren, insanın duygu ve tutkularının esiri olması yüzünden ayrışmıştır. Neyin iyi, neyin kötü olduğu Makro Kozmosun doğasında belli ve gizlidir. İnsan duygu ve tutkularının esiri olmaktan kurtularak “Makro Kozmos”un doğasına geri dönüp bu ilkelere sahip olmalıdır.
  • 41. • İ. Kant: Kant'a göre ise ahlâkî eylemin amacı mutluluk değil "ödev" olmalıdır. Ödev, iyiyi istemedir. Bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir. Ona göre bir eylem, "ödev" duygusundan dolayı gerçekleştirilmişse, ahlâkîdir. Kant'a göre bir eylemin gerisindeki ilke, eylemin kendisinden ve sonucundan daha önemlidir. "Öyle davran ki, eylemine ölçü aldığın ilke, tüm insanlar için genel bir yasa haline gelebilsin" ilkesi onun evrensel ahlâk anlayışını ortaya koymaktadır. İnsanlar, ahlâk yasalarını tüm insanlar için geçerli olabilecek şekilde koydukları için evrensel ve mutlaktır.
  • 42. Dinler ve Ahlâk • İSLÂM AHLÂKI • İslâm Öncesi Ahlâk • İslâm Ahlâkının Kaynağı • İslâm Ahlâkının Temel Kavramları • İslâm Ahlâkının Temel İlkeleri • AHLÂK-HUKUK İLİŞKİSİ • İslâm Fıkhının Ahlâkî Zemini • Küllî Kaideler Açısından Ahlâk-Hukuk İlişkisi • Hukuk Teorileri ve Ahlâk