ݺߣ

ݺߣShare a Scribd company logo
Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri
Aşkın psikolojisi
 Aşk, çeşitli sanat dallarının vazgeçilmez konusu olmayı
 sürdürmekle birlikte, bilimsel araştırmaların özellikle
 de psikolojinin de ilgi odaklarından biri haline
 gelmiştir
 İnsanlar yalnız yaşayamayan, başkalarıyla birlikte var
  olan ve yakın ilişkiler arayan canlılardır
 Yakın ilişki ya da aşk, bazen kişisel bir ilişki, bazen
  kişisel ilişkilerin özel bir öğesi ya da bir özelliği, bazen
  de bir insanın diğerine duyduğu belli bir duyguyu
  belirtmek için kullanılmaktadır
 Burada önemli olan, yakın ilişki ya da aşk için her
  zaman bir “diğer” kişinin olması gerektiğidir
 Aşk, biliş, duygu ve davranışları içeren karmaşık ve
  dinamik bir sistemdir
 Araştırmacıların aşkı ele alış biçimleri de, bakış
  açılarına göre değişmektedir
 Bu bakış açılarının bazıları bireysel ya da toplumsal
  özelliklere, kimileri evrimsel geçmişe, kimileri de
  nöropsikoloji alanındaki bulgulara dayanmaktadır
 Aşk;
 Freud’a göre, cinselliğin yüceltilmesi
 Harlow’a göre bağlanma davranışı
 Fromm’a göre ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış
 Tennov’a göre ise, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan,
  geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin
  verdiği duyarlı tepkidir
 Maslow, aşkı ikiye ayırmıştır
1. Kişinin güvensizliğiyle gelişen ve düşük düzeydeki
   duygusal ihtiyaçları ifade eden «yetersizlik aşkı»
2. Yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve
   özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteğini
   ifade eden «aşık olmak»
 Bilim dünyasında en temel sorulardan biri; aşkın, içten
  gelen bir eğilim mi olduğu yoksa sosyal öğrenmelerle
  mi oluştuğu yönündedir ve bu görüşlerin ikisi de kabul
  görmektedir
 Yapılan bir çok araştırma sonucunda çeşitli duygu,
  davranış ve tutumları içeren sadece aşk faktörü olduğu
  sonucuna varılmıştır
 Aşk ilişkilerindeki normallik ve patolojiyi inceleyen
  Kernberg, aşkı varoluşsal boyutta benlik sınırlarının
  terk edilmesi olarak tanımlamıştır
 Kernberg, aşkı dinamik bir bakış açısıyla ele almış ve
  aşkın karşıdaki kişiye yöneltilmiş sevgi ilişkisinden ve
  cinsel bir arzuya dönüştürülmüş olan uyarılma ve
  agresif enerjilerden ibaret olduğunu vurgulamaktadır
 Kernberg’e göre aşk;
 Kendilik ve nesne tasarımlarının kaynaşmasıyla oluşan
  duyarlılık,
 Karşıdaki kişiyle özdeşim,
 Karşıdaki insanı ülküleştirme,
 Tutkulu bir özellik taşıyan cinsel-nesne ilişkisi
 Süperego yatırımlarından oluşan karmaşık bir
  duygusal yapıdır
 Bağlanma kuramına göre gelişim devamlılık gösterir,
  dolayısıyla ana babalarla erken yaşlarda yaşanan
  ilişkiler gelecekte kurulacak olan ilişkileri şekillendirir
 Son yıllarda yapılan araştırmalar, bir yandan ana-baba-
  çocuk ilişkileri ile yetişkin ruh sağlığı arasındaki bağı
  açıklamaya, bir yandan da erken çocukluk
  yaşantılarının yetişkinin bağlanma stilleri ve kimlik
  gelişimi ile ilişkisini incelemeye yönelmişlerdir
 Bowlby ve Ainsworth’un tanımladığı bağlanma
 çeşitleri üzerinde yapılan araştırmalarda, çocukluktan
 gelen bağlanma örüntülerinin yakın ilişkilerin
 kalitesini, dengesini ve memnuniyet düzeyini
 etkilediği belirtilmiştir
 Bartholomew ve Shaver, çocukluktaki bağlanma
  figürleri ile ilişkilerin, ileride kişinin yakın ilişkisindeki
  beklentilerini, duygularını, savunmalarını etkilediğini
  belirtmişlerdir
 Shaver ve arkadaşları, bağlanma türleriyle romantik
  aşkı ilişkilendirerek, kişilerin bebeklikteki bağlanma
  stillerinin, aşık oldukları kişilerle ilişkilerini
  belirlediğini savunmuşlardır
 Lee aşkı renklere benzetmiş, aşkın birden çok boyutu
  olabileceğini ve bu bağlamda çok boyutlu aşk biçimleri
  şeklinde sınıflandırmıştır
 Gökkuşağındaki bütün renkler kırmızı, sarı ve mavi
  olmak üzere üç ana renkten kaynağını almaktadır
 Lee’nin aşk çeşitleri
 Eros (tutkulu aşk)
 Ludus (oyun gibi aşk)
 Storge (arkadaşça aşk) olarak üç ana aşk çeşidinden
  oluşur
 Diğer aşk çeşitleri, bu üç ana aşkın bileşimiyle oluşur
 Lee, aşkın bu üç ana çeşidine aşkın birincil renkleri
  adını vermiştir
 Lee, tutkulu aşkı kırmızıya, oyun gibi aşkı sarıya ve
  arkadaşça aşkı ise maviye benzetir
 Lee’ye göre aşkı renklerle açıklamanın iki yararı vardır
1. İnsanlar nasıl farklı renkleri tercih edebiliyorlarsa,
   benzer biçimde farklı aşk türlerini tercih
   edebileceklerinin farkına varırlar
2. Geçmişte yaşanılan aşk deneyimleri daha farklı
   değerlendirilebilirler
 Güçlü bir fiziksel çekimle başlayan aşk tipidir
 Bu tip aşk, sevecenlik, iletişimde açıklık, ilişkide
  güvende olma, tutku, ilişkiye güvenli bağlanma ile
  ilişkilidir
 İhtirasa değil benzerliğe, birbirini gözetmeye ve ilgileri
  paylaşmaya dayanan, arkadaşlığın ön planda olduğu,
  zamanla gelişen aşk biçimidir
 Aşkın oyun ya da keyifli bir yaşantı olarak algılandığı
  aşk biçimidir
 Bu tip aşk, bağlayıcılığı düşük, eğlencesi ön planda,
  cinselliğin ve tutkunun önemli olduğu, yoğun
  duygusallıktan yoksun, kısa süreli ve çok eşliliğe açık
  bir ilişki türüdür
 ‘Tutkulu aşk’ ve ‘oyun gibi aşk’ türlerinin bir araya
    gelmesiyle ortaya çıkmaktadır
   Bağımlı aşk olarak da adlandırılmaktadır
   Kıskançlık, güvensizlik ve sahipleniciliğin hakim
    olduğu bu aşk türünde yoğun duygular ön plandadır
   İlişkileri sorunlu olsa bile, genelde ilişkiyi bitiremezler
   İlişkiyi bitirenler genellikle karşı taraf olur
   Ayrılığın olumsuz etkilerini uzun süre üstlerinden
    atamazlar ve ilişkilerinde ve ilişkileri bittikten sonra
    acı çekmekten hoşlanırlar
 ‘Arkadaşça aşk’ ve ‘oyun gibi aşk’ türlerinin bir
  bileşimidir
 Birlikte olunacak kişinin, eğitim, meslek, aile gibi bazı
  özelliklerinin önemli olduğu, ilişkinin uyumuna ve
  devam edeceğine, olumlu bir gelecek sağlayabileceğine
  inanılan aşk türüdür
 ‘Tutkulu aşk’ ve ‘arkadaşça aşk’ türlerinin bir araya
  gelmesiyle ortaya çıkan aşk türüdür
 Kişi aşkı bir görev gibi görür
 Bu aşk türünde kişi karşıdakini kusurlarına rağmen
  sever, bağlayıcı ve destekleyicidir
 Levinger ve Snoek’un İlişki Düzeyleri Modeli
 Bu modelde, dört ilişki düzeyinden söz edilir
1. Sıfır ilişki düzeyinde, birbirinin varlığından habersiz iki
    kişiden söz edilmektedir
2. Fark etme olarak adlandırılan düzeyde, kişilerde
    kişilerarası ilişki yoktur. Yalnızca kişilerden biri, diğerinin
    dış görünümünün farkına varmıştır
3. Yüzeysel ilişki düzeyinde ise, kişiler arasında ilişki vardır
4. Dördüncü düzeyde, karşılıklı ilişkiler yer almaktadır. Bu
    düzeydeki ilişkiler, kişilerin etkileşimlerinin yoğunluğu
    boyutunda değişmektedir
 Bu kurama göre ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye ve
  geriye doğru değişiklik gösterebilir
 Hinde’nin Kişilerarası İlişki Modeli
 Bu görüşe göre ilişkiler davranışlar dizisi olmayıp,
  etkileşimler dizisidir
 İlişkiler, onları meydana getiren kişilerin
  etkileşimlerinden doğarlar ve değişik boyutlarda
  tanımlanır
 Bu boyutlar;
 Etkileşimlerin içeriği, çeşitliliği, niteliği, farklı
  etkileşimlerin göreceli sıklık ve örüntülerinden doğan
  nitelikleri, ilişkideki kişilerin davranışlarındaki
  karşılıklı birbirini tamamlayıcılık, benzerlik,
  kendilerini ve ilişkide bulundukları kişileri algılayış ve
  bu algıların ideal kişi ve ilişki kavramlarına benzerliği,
  kişilerin ilişkinin devam ve gelişmesine bağlılıkları
  olarak belirlenmiştir
 Üçgen Aşk Kuramı
 Sternberg’e göre aşk, yakınlık, tutku ve bağlılık öğeleri
  olan bir kavramdır
 Yakınlık, tutku ve bağlanma öğelerinin farklı
  bileşimleri, üçgen aşk kuramı çerçevesinde tanımlanan
  sekiz aşk türünü ortaya çıkartır
1. Beğenme/Hoşlanma (Yakınlık): Bir kişinin bir diğer
kişiye kendini yakın hissetmesi, ona karşı bir sıcaklık
beslemesi; ancak, o kişiye karşı belli bir tutku ya da uzun
süreli bir bağlanma hissetmemesi olarak tanımlanır
2. Çılgınca aşk (Tutku): Bir görüşte aşk olarak
tanımlanabilir. Kişinin gerçekte aşık olduğu kişiye değil
de, kafasında hayal ettiği kişiye karşı aşkının bir saplantı
haline dönüşmesidir. Çılgınca sevme davranışı, seven
kişi tarafından çok kolay bir şekilde ortaya konulur.
Doğru koşullar altında bu tip aşk hemen ortaya çıkar ve
kişi, zihinsel ve fiziksel olarak aşk nesnesinden çok
çabuk uyarılma özellikleri gösterir
3. Boş aşk (Bağlanma): Bir kişinin bir başka kişiyi sevdiğine
karar vermesi ve bu aşkı devam ettirmesi; ancak, ilişkinin
yakınlık ve tutku barındırmaması sonucu boş aşk ortaya
çıkar. Uzun yıllar süren, ancak doğal duygusal içeriklerin ve
fiziksel çekimin zaman içinde yok olduğu ilişkiler bu tür aşka
girer. Kültürden kültüre değişmekle birlikte, bu tür aşklar
uzun ilişkilerin sonunda ya da başında olabilir.
4. Romantik aşk (Yakınlık+Tutku): Romantik aşk,
beğenmenin yanı sıra, kişilerin birbirlerine karşı fiziksel ve
zihinsel açıdan çekici gelmesi durumunda oluşur. Bu aşkın
olması için, fiziksel ve duygusal olarak eşlerin birbirine karşı
ilgi duyması gerekir. Bağlanma gerekli değildir. Bu tür aşkta
gelecekte birlikte olmama durumu söz konusu olabilir.
5. Arkadaşça aşk (Yakınlık+Bağlanma): Bu tür aşk, uzun
süren bir arkadaşlık ilişkisine benzer. Tutku unsuru
ilişkide söz konusu değildir. Bir çok romantik aşk ilişkisi
arkadaşça aşk ilişkisine dönüşebilir ve tutku ortadan
kalkınca yerini yakınlık alır. Tutku, uzun zaman sonra
ilişkide derinden hissedilen bağlılığa dönüşebilir.
İnsanların arkadaşlığa dönüşen ilişkiler yaşama
düşüncesine alışmaları kişiden kişiye değişir.
6. Aptalca aşk (Tutku+Bağlanma): Bu tür aşk Hollywood
tarzı bir aşktır, filmlerde olduğu gibi insanlar tanışıp,
ardından kısa bir süre içinde evlenirler. Zaman içinde
gelişen yakınlık unsuru göz ardı edilip, yalnızca tutkuya
dayanarak bir bağlanma yaratılır. Aptalca aşk, stresin
oluşmasına uygun bir ortam yaratır. Bu tür aşkta,
bireyler tutkuyu ilişkinin temeline yerleştirirler ancak,
tutku azaldığında hayal kırıklığına uğrarlar
7. Mükemmel aşk (Yakınlık+Tutku+Bağlanma): Özellikle
romantik ilişkilerde her insanın istediği aşk türüdür.
8. Aşksızlık: Bu tür aşkta üç unsurun hiçbiri
bulunmamaktadır. Bu tür ilişki, bilinen ve yaşanılan
kişilerarası ilişkilere iyi birer örnektir. Bu tür ilişkiler
nedensel etkileşimleri içerir ve hatta bu tür ilişkide
arkadaşlık bile söz konusu değildir. Genellikle zorunlu
ilişkilerdir
 Evrimsel Kökenli Biyolojik Aşk Kuramı
 Evrimsel bakış açısıyla aşk insanların başarılı
  üremelerini sağlayan bir uyum mekanizmasıdır
 Bu uyum, iki insanı onların bakımına gereksinimi olan
  bir bebeğin ana babası olmaları için birbirine
  bağlamaktadır
 Aşk eylemleri temel amacı türü devam ettirmek olan
  bugüne ilişkin amaçlara hizmet eder
 Bu yakın amaçlar; kaynak sergileme, sadakat ve
  koruma, bağlılık ve evlilik, cinsel yakınlık, üreme,
  kaynak paylaşımı ve ana babalık yatırımıdır
 İstenilen bir eşi kendine çekmek için temel kaynakları
  göstermek önemlidir
 Kaynak sergileme türünden aşk eylemlerine örnek
  olarak, kadının erkeğe yemek hazırlaması ve erkeğin
  kadına bir çiçek alması gibi davranışlar gösterilebilir
 Sadakat ve koruma amacına ulaşmayı sağlayan aşk
  eylemlerinin de evrimsel bir biyolojik temeli vardır
 Sadakat ve koruma amaçlarından ilki, eşlere bağlılığı
  garanti etmektir
 Cinsel yakınlık duygusal yakınlığı da içerebilir ve en
  azından ilişkinin ileri dönemlerinde heteroseksüel
  aşkın önemli bir parçasıdır
 Cinsel yakınlık ve üreme bir kadının üretici değerinin
  göstergesi olarak görülebilirken, erkeğin de
  kaynaklarını (maddi destek, koruma) paylaşması
  üreticiliğinin yerine getirilmesi olarak görülmektedir
 Erkeğin para, yiyecek, barınak gibi kaynakları
  paylaşması, kadının güvenliğini ve çocuklara yapılacak
  yatırımın nesnesini sağlama amacına hizmet eder
 Evrimsel yaklaşıma göre aşık olan iki birey tarafından
  dünyaya getirilen çocuklar bir eş bulup, kendileri de
  üreyebilecek olgunluğa gelemezlerse, aşkın ilk altı
  görevi evrimsel olarak başarıyla tamamlanmış
  sayılmamaktadır
 Romantik aşk kuramları incelendiğinde tutkulu aşk ve
 romantik yakınlık olmak üzere iki kuram dikkati
 çekmektedir
 Tutkulu Aşk Kuramları
a) Stendhall’ın Tutkulu Aşk Kuramı
Stendhall, tutkulu aşkı yedi süreçte ele alarak
açıklamalarda bulunmuştur
1. Birinci süreç olan beğenme sürecinde aşıklar,
sevgilileriyle etkileşime girer ve birey, sevdiğini fiziksel
olarak çekici bulmaya başlar.
2. İkinci süreç beklenti sürecidir. Sevenler, sevdikleriyle
geçirecekleri mutlu anlarını düşünürler. Bu bağlamda
bireyler hayal kurarlar.
3. Ümit süreci üçüncü süreci oluşturmaktadır. Taraflar
aşık olup olmayacaklarına ilişkin yeterli ümidin olup
olmadığını göz önünde bulundururlar. Bu süreçten sonra
aşk doğmaktadır
4. Tutkulu aşkın doğmasıyla birlikte görülen süreç de
romantik çekicilik sürecidir
5. Billurlaşma sürecinde aşık, sevgilisiyle birlikte yeni
güzellikleri keşfeder. Birey, sevdiğiyle yaşamın daha da
güzel olduğunu anlar. Bu sürecin sonunda, güçlü bir
istek olan tutku ortaya çıkar
6. Birey, sevdiği tarafından geri çevrilme korkusu
yaşamaya başlayarak ayrılma sürecine girmektedir.
Belirsizlik ve uzaklık, bu süreci başlatmaktadır. Birey
sevgisinden şüphe duyarak, sevgisinin karşılıklı olup
olmadığını düşünmeye başlar
7. İkinci billurlaşma sürecinde bireyler, bu aşkın sürüp
sürmeyeceğini gerçekçi bir şekilde düşünmeye başlarlar.
Sonuçta doğan aşk ya ölecektir ya da çabalarla yaşamaya
devam edecektir
b) Hatfield, Berscheid ve Walster’ın Tutkulu ve
Arkadaşça Aşk Kuramı
Hatfield ve Walster’e göre tutkulu aşk diğerleriyle bir
bütün olmak için duyulan yoğun istektir
Tutkulu aşkta bireyin sevgiliye ulaşması bireyde,
mutluluk duygusuna, heyecana, fiziksel uyarılmaya ve
bireyin cinsel olarak doyum yaşamasına neden
olmaktadır
Karşılık görmediğinde ise, boşluk, kaygı, endişe,
kıskançlık duygusu, kuşku, acı, düş kırıklığına ve
umutsuzluk duygularına yol açar
Tutkulu aşk psikolojik olarak derin uyarılma durumudur
Arkadaşça aşkın tutkulu aşktan belki de en önemli farkı,
yakınlık kavramı konusundadır
Tutkulu aşkta bireyler yakınlık özlemi içindeyken,
arkadaşça aşkta kişiler yakınlığı çoktan elde etmişlerdir
Tutkulu aşk haz ve gizemle beslenirken, arkadaşça aşk
yalnızca keyifle beslenir
Tutkulu aşk, bir süre, insanın bütün varlığını egemenliği
altına alır ve günlük yaşamın diğer alanlarına çok az bir
enerji kalır
 Romantik Yakınlık Kuramı
Moss ve Schwebel’e göre yakınlık, bireylerin sosyal
gelişimlerini, kendilerini ayarlama düzeylerini ve fiziksel
sağlıklarını etkilemektedir
Yakınlığın fiziksel hastalıkların ve zihinsel bozukluklar
oluşmasında da engelleyici olduğu da ortaya konulmuştur
Moss ve Schwebel romantik yakınlığı beş etkenle açıklayarak
bu etkenlerin tamamı bir ilişkide bulunursa, o ilişkinin ideal
ilişki olabileceğini belirtmişlerdir
Ancak, her zaman bu etkenlerin hepsi aynı ilişkide yer
almamaktadır
Moss ve Schwebel’e göre ideal ilişkiyi sağlayan etkenler;
1. Bağlılık
2. Duygusal yakınlık
3. Bilişsel yakınlık
4. Fiziksel yakınlık
5. Karşılıklılık
 Araştırmacılar, beyin içindeki bazı biyokimyasalların,
  aşkla ilgili olduğunu bulmuşlardır
 Nöropsikolojik bakış açısına göre, aşık olma süreci
  genetik, hormonlar ve psikolojik deneyimlerle
  oluşmaktadır
 Bu etkenlerin bileşimi, uygun eşi bulduran içsel bir
  rehberdir
 İçsel yol göstericiler “aşk haritası” olarak adlandırılır
 Hormonal açıdan bakıldığında romantik aşkın sinyalleri,
  yanakların kızarması, kalp atışının hızlanması ve ellerin
  terlemesi şeklinde kendini belli etmektedir
 Aşık olunduğunda asıl etki, beynin hipotalamus
  bölgesinden salınan çeşitli kimyasalların etkisiyle vücudun
  içinde meydana gelmektedir
 Aşık olmaya başlandığında hipotalamustan salgılanan
  kimyasallar beynin hipofiz bölgesine bir mesaj iletmekte,
  hipofiz ise kendi hormonlarını kan dolaşımına vermektedir
 Bu aşamadan sonra ise cinsellikle ilgili hormonlar hızlı bir
  şekilde kana karışmaktadır
 Adrenalin, aşığın kalp atışının hızlanmasından ve
  terlemesinden sorumludur
 Dopamin, aşık birinin karşısındaki insanı aklından
  çıkaramamasından ve ona büyük bir tutkuyla bağlı
  olmasından sorumludur
 Aşkın bağımlılık evresinde oksitozin ve vazopressin
  etkili olmaktadır
 Oksitozin, doğum sırasında da salgılanır ve anne ile
  bebeği arasındaki bağın oluşmasında da etkilidir
 Androstenol denilen erkek teninde bulunan kimyasal
  ve onun kokusu kadınlara çekici gelmektedir. Ancak,
  bu kimyasal, kadınlar yumurtlama döneminde değilse
  itici bir etki yaratmaktadır
 Uzun süreli ilişkilerde eşler arasında bağlanma
  gerçekleşir. Bu aşamada sevgilinin yanında olmak,
  beyinde endorfin salgılanmasını uyarır bu da, güvenlik
  ve sükunet duygusu verir
 Aşkın en önemli özelliği, aşkın her zaman bitmesi ve
 ardından sevgi, öfke ya da nefret gibi başka duygulara
 dönüşmesidir
 Atak H., Taştan N. (2012). Romantik İlişkiler ve Aşk.
  Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches
  in Psychiatry, 4(4), 520-546.
 Uzun-Özer, B. ve Tezer, E. (2008). Aşka İlişkin Tutum
  Biçimlerinin Olumlu ve Olumsuz Duyguları
  Yordayıcılığı. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik
  Dergisi, III, 30, 19-29.
Aşkın psikolojisi

More Related Content

Aşkın psikolojisi

  • 1. Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri
  • 3.  Aşk, çeşitli sanat dallarının vazgeçilmez konusu olmayı sürdürmekle birlikte, bilimsel araştırmaların özellikle de psikolojinin de ilgi odaklarından biri haline gelmiştir
  • 4.  İnsanlar yalnız yaşayamayan, başkalarıyla birlikte var olan ve yakın ilişkiler arayan canlılardır  Yakın ilişki ya da aşk, bazen kişisel bir ilişki, bazen kişisel ilişkilerin özel bir öğesi ya da bir özelliği, bazen de bir insanın diğerine duyduğu belli bir duyguyu belirtmek için kullanılmaktadır  Burada önemli olan, yakın ilişki ya da aşk için her zaman bir “diğer” kişinin olması gerektiğidir
  • 5.  Aşk, biliş, duygu ve davranışları içeren karmaşık ve dinamik bir sistemdir  Araştırmacıların aşkı ele alış biçimleri de, bakış açılarına göre değişmektedir  Bu bakış açılarının bazıları bireysel ya da toplumsal özelliklere, kimileri evrimsel geçmişe, kimileri de nöropsikoloji alanındaki bulgulara dayanmaktadır
  • 6.  Aşk;  Freud’a göre, cinselliğin yüceltilmesi  Harlow’a göre bağlanma davranışı  Fromm’a göre ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış  Tennov’a göre ise, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepkidir
  • 7.  Maslow, aşkı ikiye ayırmıştır 1. Kişinin güvensizliğiyle gelişen ve düşük düzeydeki duygusal ihtiyaçları ifade eden «yetersizlik aşkı» 2. Yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteğini ifade eden «aşık olmak»
  • 8.  Bilim dünyasında en temel sorulardan biri; aşkın, içten gelen bir eğilim mi olduğu yoksa sosyal öğrenmelerle mi oluştuğu yönündedir ve bu görüşlerin ikisi de kabul görmektedir  Yapılan bir çok araştırma sonucunda çeşitli duygu, davranış ve tutumları içeren sadece aşk faktörü olduğu sonucuna varılmıştır
  • 9.  Aşk ilişkilerindeki normallik ve patolojiyi inceleyen Kernberg, aşkı varoluşsal boyutta benlik sınırlarının terk edilmesi olarak tanımlamıştır  Kernberg, aşkı dinamik bir bakış açısıyla ele almış ve aşkın karşıdaki kişiye yöneltilmiş sevgi ilişkisinden ve cinsel bir arzuya dönüştürülmüş olan uyarılma ve agresif enerjilerden ibaret olduğunu vurgulamaktadır
  • 10.  Kernberg’e göre aşk;  Kendilik ve nesne tasarımlarının kaynaşmasıyla oluşan duyarlılık,  Karşıdaki kişiyle özdeşim,  Karşıdaki insanı ülküleştirme,  Tutkulu bir özellik taşıyan cinsel-nesne ilişkisi  Süperego yatırımlarından oluşan karmaşık bir duygusal yapıdır
  • 11.  Bağlanma kuramına göre gelişim devamlılık gösterir, dolayısıyla ana babalarla erken yaşlarda yaşanan ilişkiler gelecekte kurulacak olan ilişkileri şekillendirir  Son yıllarda yapılan araştırmalar, bir yandan ana-baba- çocuk ilişkileri ile yetişkin ruh sağlığı arasındaki bağı açıklamaya, bir yandan da erken çocukluk yaşantılarının yetişkinin bağlanma stilleri ve kimlik gelişimi ile ilişkisini incelemeye yönelmişlerdir
  • 12.  Bowlby ve Ainsworth’un tanımladığı bağlanma çeşitleri üzerinde yapılan araştırmalarda, çocukluktan gelen bağlanma örüntülerinin yakın ilişkilerin kalitesini, dengesini ve memnuniyet düzeyini etkilediği belirtilmiştir
  • 13.  Bartholomew ve Shaver, çocukluktaki bağlanma figürleri ile ilişkilerin, ileride kişinin yakın ilişkisindeki beklentilerini, duygularını, savunmalarını etkilediğini belirtmişlerdir  Shaver ve arkadaşları, bağlanma türleriyle romantik aşkı ilişkilendirerek, kişilerin bebeklikteki bağlanma stillerinin, aşık oldukları kişilerle ilişkilerini belirlediğini savunmuşlardır
  • 14.  Lee aşkı renklere benzetmiş, aşkın birden çok boyutu olabileceğini ve bu bağlamda çok boyutlu aşk biçimleri şeklinde sınıflandırmıştır  Gökkuşağındaki bütün renkler kırmızı, sarı ve mavi olmak üzere üç ana renkten kaynağını almaktadır
  • 15.  Lee’nin aşk çeşitleri  Eros (tutkulu aşk)  Ludus (oyun gibi aşk)  Storge (arkadaşça aşk) olarak üç ana aşk çeşidinden oluşur  Diğer aşk çeşitleri, bu üç ana aşkın bileşimiyle oluşur  Lee, aşkın bu üç ana çeşidine aşkın birincil renkleri adını vermiştir
  • 16.  Lee, tutkulu aşkı kırmızıya, oyun gibi aşkı sarıya ve arkadaşça aşkı ise maviye benzetir
  • 17.  Lee’ye göre aşkı renklerle açıklamanın iki yararı vardır 1. İnsanlar nasıl farklı renkleri tercih edebiliyorlarsa, benzer biçimde farklı aşk türlerini tercih edebileceklerinin farkına varırlar 2. Geçmişte yaşanılan aşk deneyimleri daha farklı değerlendirilebilirler
  • 18.  Güçlü bir fiziksel çekimle başlayan aşk tipidir  Bu tip aşk, sevecenlik, iletişimde açıklık, ilişkide güvende olma, tutku, ilişkiye güvenli bağlanma ile ilişkilidir
  • 19.  İhtirasa değil benzerliğe, birbirini gözetmeye ve ilgileri paylaşmaya dayanan, arkadaşlığın ön planda olduğu, zamanla gelişen aşk biçimidir
  • 20.  Aşkın oyun ya da keyifli bir yaşantı olarak algılandığı aşk biçimidir  Bu tip aşk, bağlayıcılığı düşük, eğlencesi ön planda, cinselliğin ve tutkunun önemli olduğu, yoğun duygusallıktan yoksun, kısa süreli ve çok eşliliğe açık bir ilişki türüdür
  • 21.  ‘Tutkulu aşk’ ve ‘oyun gibi aşk’ türlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır  Bağımlı aşk olarak da adlandırılmaktadır  Kıskançlık, güvensizlik ve sahipleniciliğin hakim olduğu bu aşk türünde yoğun duygular ön plandadır  İlişkileri sorunlu olsa bile, genelde ilişkiyi bitiremezler  İlişkiyi bitirenler genellikle karşı taraf olur  Ayrılığın olumsuz etkilerini uzun süre üstlerinden atamazlar ve ilişkilerinde ve ilişkileri bittikten sonra acı çekmekten hoşlanırlar
  • 22.  ‘Arkadaşça aşk’ ve ‘oyun gibi aşk’ türlerinin bir bileşimidir  Birlikte olunacak kişinin, eğitim, meslek, aile gibi bazı özelliklerinin önemli olduğu, ilişkinin uyumuna ve devam edeceğine, olumlu bir gelecek sağlayabileceğine inanılan aşk türüdür
  • 23.  ‘Tutkulu aşk’ ve ‘arkadaşça aşk’ türlerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan aşk türüdür  Kişi aşkı bir görev gibi görür  Bu aşk türünde kişi karşıdakini kusurlarına rağmen sever, bağlayıcı ve destekleyicidir
  • 24.  Levinger ve Snoek’un İlişki Düzeyleri Modeli  Bu modelde, dört ilişki düzeyinden söz edilir 1. Sıfır ilişki düzeyinde, birbirinin varlığından habersiz iki kişiden söz edilmektedir 2. Fark etme olarak adlandırılan düzeyde, kişilerde kişilerarası ilişki yoktur. Yalnızca kişilerden biri, diğerinin dış görünümünün farkına varmıştır 3. Yüzeysel ilişki düzeyinde ise, kişiler arasında ilişki vardır 4. Dördüncü düzeyde, karşılıklı ilişkiler yer almaktadır. Bu düzeydeki ilişkiler, kişilerin etkileşimlerinin yoğunluğu boyutunda değişmektedir  Bu kurama göre ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye ve geriye doğru değişiklik gösterebilir
  • 25.  Hinde’nin Kişilerarası İlişki Modeli  Bu görüşe göre ilişkiler davranışlar dizisi olmayıp, etkileşimler dizisidir  İlişkiler, onları meydana getiren kişilerin etkileşimlerinden doğarlar ve değişik boyutlarda tanımlanır
  • 26.  Bu boyutlar;  Etkileşimlerin içeriği, çeşitliliği, niteliği, farklı etkileşimlerin göreceli sıklık ve örüntülerinden doğan nitelikleri, ilişkideki kişilerin davranışlarındaki karşılıklı birbirini tamamlayıcılık, benzerlik, kendilerini ve ilişkide bulundukları kişileri algılayış ve bu algıların ideal kişi ve ilişki kavramlarına benzerliği, kişilerin ilişkinin devam ve gelişmesine bağlılıkları olarak belirlenmiştir
  • 27.  Üçgen Aşk Kuramı  Sternberg’e göre aşk, yakınlık, tutku ve bağlılık öğeleri olan bir kavramdır  Yakınlık, tutku ve bağlanma öğelerinin farklı bileşimleri, üçgen aşk kuramı çerçevesinde tanımlanan sekiz aşk türünü ortaya çıkartır
  • 28. 1. Beğenme/Hoşlanma (Yakınlık): Bir kişinin bir diğer kişiye kendini yakın hissetmesi, ona karşı bir sıcaklık beslemesi; ancak, o kişiye karşı belli bir tutku ya da uzun süreli bir bağlanma hissetmemesi olarak tanımlanır 2. Çılgınca aşk (Tutku): Bir görüşte aşk olarak tanımlanabilir. Kişinin gerçekte aşık olduğu kişiye değil de, kafasında hayal ettiği kişiye karşı aşkının bir saplantı haline dönüşmesidir. Çılgınca sevme davranışı, seven kişi tarafından çok kolay bir şekilde ortaya konulur. Doğru koşullar altında bu tip aşk hemen ortaya çıkar ve kişi, zihinsel ve fiziksel olarak aşk nesnesinden çok çabuk uyarılma özellikleri gösterir
  • 29. 3. Boş aşk (Bağlanma): Bir kişinin bir başka kişiyi sevdiğine karar vermesi ve bu aşkı devam ettirmesi; ancak, ilişkinin yakınlık ve tutku barındırmaması sonucu boş aşk ortaya çıkar. Uzun yıllar süren, ancak doğal duygusal içeriklerin ve fiziksel çekimin zaman içinde yok olduğu ilişkiler bu tür aşka girer. Kültürden kültüre değişmekle birlikte, bu tür aşklar uzun ilişkilerin sonunda ya da başında olabilir. 4. Romantik aşk (Yakınlık+Tutku): Romantik aşk, beğenmenin yanı sıra, kişilerin birbirlerine karşı fiziksel ve zihinsel açıdan çekici gelmesi durumunda oluşur. Bu aşkın olması için, fiziksel ve duygusal olarak eşlerin birbirine karşı ilgi duyması gerekir. Bağlanma gerekli değildir. Bu tür aşkta gelecekte birlikte olmama durumu söz konusu olabilir.
  • 30. 5. Arkadaşça aşk (Yakınlık+Bağlanma): Bu tür aşk, uzun süren bir arkadaşlık ilişkisine benzer. Tutku unsuru ilişkide söz konusu değildir. Bir çok romantik aşk ilişkisi arkadaşça aşk ilişkisine dönüşebilir ve tutku ortadan kalkınca yerini yakınlık alır. Tutku, uzun zaman sonra ilişkide derinden hissedilen bağlılığa dönüşebilir. İnsanların arkadaşlığa dönüşen ilişkiler yaşama düşüncesine alışmaları kişiden kişiye değişir.
  • 31. 6. Aptalca aşk (Tutku+Bağlanma): Bu tür aşk Hollywood tarzı bir aşktır, filmlerde olduğu gibi insanlar tanışıp, ardından kısa bir süre içinde evlenirler. Zaman içinde gelişen yakınlık unsuru göz ardı edilip, yalnızca tutkuya dayanarak bir bağlanma yaratılır. Aptalca aşk, stresin oluşmasına uygun bir ortam yaratır. Bu tür aşkta, bireyler tutkuyu ilişkinin temeline yerleştirirler ancak, tutku azaldığında hayal kırıklığına uğrarlar 7. Mükemmel aşk (Yakınlık+Tutku+Bağlanma): Özellikle romantik ilişkilerde her insanın istediği aşk türüdür.
  • 32. 8. Aşksızlık: Bu tür aşkta üç unsurun hiçbiri bulunmamaktadır. Bu tür ilişki, bilinen ve yaşanılan kişilerarası ilişkilere iyi birer örnektir. Bu tür ilişkiler nedensel etkileşimleri içerir ve hatta bu tür ilişkide arkadaşlık bile söz konusu değildir. Genellikle zorunlu ilişkilerdir
  • 33.  Evrimsel Kökenli Biyolojik Aşk Kuramı  Evrimsel bakış açısıyla aşk insanların başarılı üremelerini sağlayan bir uyum mekanizmasıdır  Bu uyum, iki insanı onların bakımına gereksinimi olan bir bebeğin ana babası olmaları için birbirine bağlamaktadır
  • 34.  Aşk eylemleri temel amacı türü devam ettirmek olan bugüne ilişkin amaçlara hizmet eder  Bu yakın amaçlar; kaynak sergileme, sadakat ve koruma, bağlılık ve evlilik, cinsel yakınlık, üreme, kaynak paylaşımı ve ana babalık yatırımıdır
  • 35.  İstenilen bir eşi kendine çekmek için temel kaynakları göstermek önemlidir  Kaynak sergileme türünden aşk eylemlerine örnek olarak, kadının erkeğe yemek hazırlaması ve erkeğin kadına bir çiçek alması gibi davranışlar gösterilebilir
  • 36.  Sadakat ve koruma amacına ulaşmayı sağlayan aşk eylemlerinin de evrimsel bir biyolojik temeli vardır  Sadakat ve koruma amaçlarından ilki, eşlere bağlılığı garanti etmektir
  • 37.  Cinsel yakınlık duygusal yakınlığı da içerebilir ve en azından ilişkinin ileri dönemlerinde heteroseksüel aşkın önemli bir parçasıdır  Cinsel yakınlık ve üreme bir kadının üretici değerinin göstergesi olarak görülebilirken, erkeğin de kaynaklarını (maddi destek, koruma) paylaşması üreticiliğinin yerine getirilmesi olarak görülmektedir
  • 38.  Erkeğin para, yiyecek, barınak gibi kaynakları paylaşması, kadının güvenliğini ve çocuklara yapılacak yatırımın nesnesini sağlama amacına hizmet eder  Evrimsel yaklaşıma göre aşık olan iki birey tarafından dünyaya getirilen çocuklar bir eş bulup, kendileri de üreyebilecek olgunluğa gelemezlerse, aşkın ilk altı görevi evrimsel olarak başarıyla tamamlanmış sayılmamaktadır
  • 39.  Romantik aşk kuramları incelendiğinde tutkulu aşk ve romantik yakınlık olmak üzere iki kuram dikkati çekmektedir
  • 40.  Tutkulu Aşk Kuramları a) Stendhall’ın Tutkulu Aşk Kuramı Stendhall, tutkulu aşkı yedi süreçte ele alarak açıklamalarda bulunmuştur 1. Birinci süreç olan beğenme sürecinde aşıklar, sevgilileriyle etkileşime girer ve birey, sevdiğini fiziksel olarak çekici bulmaya başlar. 2. İkinci süreç beklenti sürecidir. Sevenler, sevdikleriyle geçirecekleri mutlu anlarını düşünürler. Bu bağlamda bireyler hayal kurarlar.
  • 41. 3. Ümit süreci üçüncü süreci oluşturmaktadır. Taraflar aşık olup olmayacaklarına ilişkin yeterli ümidin olup olmadığını göz önünde bulundururlar. Bu süreçten sonra aşk doğmaktadır 4. Tutkulu aşkın doğmasıyla birlikte görülen süreç de romantik çekicilik sürecidir 5. Billurlaşma sürecinde aşık, sevgilisiyle birlikte yeni güzellikleri keşfeder. Birey, sevdiğiyle yaşamın daha da güzel olduğunu anlar. Bu sürecin sonunda, güçlü bir istek olan tutku ortaya çıkar
  • 42. 6. Birey, sevdiği tarafından geri çevrilme korkusu yaşamaya başlayarak ayrılma sürecine girmektedir. Belirsizlik ve uzaklık, bu süreci başlatmaktadır. Birey sevgisinden şüphe duyarak, sevgisinin karşılıklı olup olmadığını düşünmeye başlar 7. İkinci billurlaşma sürecinde bireyler, bu aşkın sürüp sürmeyeceğini gerçekçi bir şekilde düşünmeye başlarlar. Sonuçta doğan aşk ya ölecektir ya da çabalarla yaşamaya devam edecektir
  • 43. b) Hatfield, Berscheid ve Walster’ın Tutkulu ve Arkadaşça Aşk Kuramı Hatfield ve Walster’e göre tutkulu aşk diğerleriyle bir bütün olmak için duyulan yoğun istektir Tutkulu aşkta bireyin sevgiliye ulaşması bireyde, mutluluk duygusuna, heyecana, fiziksel uyarılmaya ve bireyin cinsel olarak doyum yaşamasına neden olmaktadır Karşılık görmediğinde ise, boşluk, kaygı, endişe, kıskançlık duygusu, kuşku, acı, düş kırıklığına ve umutsuzluk duygularına yol açar
  • 44. Tutkulu aşk psikolojik olarak derin uyarılma durumudur Arkadaşça aşkın tutkulu aşktan belki de en önemli farkı, yakınlık kavramı konusundadır Tutkulu aşkta bireyler yakınlık özlemi içindeyken, arkadaşça aşkta kişiler yakınlığı çoktan elde etmişlerdir Tutkulu aşk haz ve gizemle beslenirken, arkadaşça aşk yalnızca keyifle beslenir Tutkulu aşk, bir süre, insanın bütün varlığını egemenliği altına alır ve günlük yaşamın diğer alanlarına çok az bir enerji kalır
  • 45.  Romantik Yakınlık Kuramı Moss ve Schwebel’e göre yakınlık, bireylerin sosyal gelişimlerini, kendilerini ayarlama düzeylerini ve fiziksel sağlıklarını etkilemektedir Yakınlığın fiziksel hastalıkların ve zihinsel bozukluklar oluşmasında da engelleyici olduğu da ortaya konulmuştur Moss ve Schwebel romantik yakınlığı beş etkenle açıklayarak bu etkenlerin tamamı bir ilişkide bulunursa, o ilişkinin ideal ilişki olabileceğini belirtmişlerdir Ancak, her zaman bu etkenlerin hepsi aynı ilişkide yer almamaktadır
  • 46. Moss ve Schwebel’e göre ideal ilişkiyi sağlayan etkenler; 1. Bağlılık 2. Duygusal yakınlık 3. Bilişsel yakınlık 4. Fiziksel yakınlık 5. Karşılıklılık
  • 47.  Araştırmacılar, beyin içindeki bazı biyokimyasalların, aşkla ilgili olduğunu bulmuşlardır  Nöropsikolojik bakış açısına göre, aşık olma süreci genetik, hormonlar ve psikolojik deneyimlerle oluşmaktadır  Bu etkenlerin bileşimi, uygun eşi bulduran içsel bir rehberdir  İçsel yol göstericiler “aşk haritası” olarak adlandırılır
  • 48.  Hormonal açıdan bakıldığında romantik aşkın sinyalleri, yanakların kızarması, kalp atışının hızlanması ve ellerin terlemesi şeklinde kendini belli etmektedir  Aşık olunduğunda asıl etki, beynin hipotalamus bölgesinden salınan çeşitli kimyasalların etkisiyle vücudun içinde meydana gelmektedir  Aşık olmaya başlandığında hipotalamustan salgılanan kimyasallar beynin hipofiz bölgesine bir mesaj iletmekte, hipofiz ise kendi hormonlarını kan dolaşımına vermektedir  Bu aşamadan sonra ise cinsellikle ilgili hormonlar hızlı bir şekilde kana karışmaktadır
  • 49.  Adrenalin, aşığın kalp atışının hızlanmasından ve terlemesinden sorumludur  Dopamin, aşık birinin karşısındaki insanı aklından çıkaramamasından ve ona büyük bir tutkuyla bağlı olmasından sorumludur  Aşkın bağımlılık evresinde oksitozin ve vazopressin etkili olmaktadır  Oksitozin, doğum sırasında da salgılanır ve anne ile bebeği arasındaki bağın oluşmasında da etkilidir
  • 50.  Androstenol denilen erkek teninde bulunan kimyasal ve onun kokusu kadınlara çekici gelmektedir. Ancak, bu kimyasal, kadınlar yumurtlama döneminde değilse itici bir etki yaratmaktadır  Uzun süreli ilişkilerde eşler arasında bağlanma gerçekleşir. Bu aşamada sevgilinin yanında olmak, beyinde endorfin salgılanmasını uyarır bu da, güvenlik ve sükunet duygusu verir
  • 51.  Aşkın en önemli özelliği, aşkın her zaman bitmesi ve ardından sevgi, öfke ya da nefret gibi başka duygulara dönüşmesidir
  • 52.  Atak H., Taştan N. (2012). Romantik İlişkiler ve Aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry, 4(4), 520-546.  Uzun-Özer, B. ve Tezer, E. (2008). Aşka İlişkin Tutum Biçimlerinin Olumlu ve Olumsuz Duyguları Yordayıcılığı. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, III, 30, 19-29.