EMBÄ°RYOLOJÄ° HÄ°STOLOJÄ° ANABÄ°LÄ°M DALI MEKKÄ° KOCABAÅž
1 of 24
Downloaded 107 times
More Related Content
BaÄŸ dokusu
1. BAĞ DOKUSU Bağ doku; mezenşimal kökenli, dokulararası alanları dolduran en temel dokulardandır. Bağ doku, hücrelerarası boşlukları doldurur, hücreleri birbirlerine bağlar, enfeksiyonlara karşı koruma sağlar ve hasarlanmaları durumunda onarılmalarını gerçekleştirir. epitel dokunun hemen altında bulunur. Bağ dokuları mekanik bir rol üstlenerek hücre ve organları birbirine bağlamaya yarayan bir matriks oluştururlar ve sonuçta vücuda destek sağlarlar. Bağ dokusunun ana bileşeni hücre dışı madde olup bu madde protein lifleri , amorf bir temel madde ve doku sıvısından oluşur.
2. Yapısal bileşimi bakımından bağ dokusu üç alt bileşene ayrılır.: hücreler , l ifler ve temel madde Bağ dokusu vücudun organlarını ve onların hücrelerini destekleyen iç kurguyu çevreleyen kapsüller,bağ dokusundan oluşur. Bağ dokusu matriksi hücrelerle onların kanlanma yolları arasında besinlerin ve metabolik atıkların değiş tokuş edildiği yerdir. Bağ dokusunun çoğu, embriyonun mezoderminden gelişir. Bunakarşın başın bağ dokularının bir kısmı ektodermden köken alan nöral kristadan köken alır.
3. Temel madde Amorf hücreler arası temel madde, hücreleri bağ dokusunun liflerine bağlamada rol alan glikoproteinlerin ve proteoglikanların kompleks bir karışımı olup renksiz, saydam ve homojendir. Bu madde bağ dokusunun hücre ve lifleri arasındaki boşlukları doldurur. Temel madde esas olarak iki elemandan oluşur. Glikozaminoglikanlar ve yapısal proteinler Glikozaminoglikanlar genellikle üronik asit ve bir de heksozamin tarafından oluşturulan tipik biçimde tekrarlayan disakkarit birimlerinden meydana getirilmiş doğrusal doğrusal polisakkaritlerdir.
4. ÖDEM Bağ dokusunun hücreler arası maddesi içindeki su, kandan dokunun hücreler arası bölgesine kapiller duvarından geçerek gelir. Kapiller duvarı makromoleküllere çok az düzeyde geçirgen olmasına karşın düşük molekül ağırlıklı proteinler dahil su ve küçük moleküllerin geçmesine olanak verir. Kapiller içinde bulunan suya etki eden iki kuvvet vardır. Suyun, kapiller duvardan geçmesini sağlayan, kalbin pompalayıcı etkisi sonucu ortaya çıkan kanın hidrostatik basınc ı ile kanı tekrar kapillere döndüren kan plazmasının kolloid osmatik basıncı .
5. Bazı patolojik durumlarda doku sıvısı miktarı önemli ölçüde artarak ödeme sebep olur. Histolojik olarak bu durum sıvı artışı nedeniyle bağ dokusu bileşenleri arasındaki genişlemiş boşluklar ile özellik kazanır. Makroskopik olarak ödem o bölgelere basınç uygulandığında kolaylıkla bir çöküntü oluşturan ve yavaş yavaş kaybolan hacim artışı ile özellik kazanır. Ödem venöz tıkanıklığı ya da venöz kan akışındaki azalmanın sonucunda meydana gelebilir, aynı zamnda kronik açlıktan kaynaklanabilir. Bunun sonucunda ortaya çıkan protein yetersizliği, plazma protein eksikliğine ve kolloidal osmatik basıçta düşmeye neden olur. Böylece su bağ dokusunda toplanır ve kapillere tekrar geri döndürülemez. Vücud içerisinde üretilen belirli maddelerin (histamin) serbest bırakılması ya da mekanik veya kimyasal yaralanmalar sonucu kan kapiller endotelinin geçirgenliğindeki artmadır.
6. lifler Kollajen insan vücudunda en çok bulunan proteindir. tipI kollajen: en bol ve en yaygın olanıdır. Dokularda klasik olarak kollajen lif adı verilen yapılar halinde bulunur. Tip II kollajen: hiyalin ve elastik kıkırdak içinde esas olarak bulunur. Sadece çok ince fibriller oluşturur. Tip III kollajen: genellikle dookularda Tip I kollajenle birlikte bulunur. Muhtemelen retikülar liflerin ana bileşenidir. Kollajen tip III diğer kollajen tipleri ile birlikte polimerize olabilir. Tip IV kollajen: bazal laminada vardır. Fibriller ya da lifler oluşturmaz. Tip V kollajen: fötal membranlarda, kan damarlarında ve az miktarda da diğer dokularda bulunur.
7. Kolajen lifler Kollajen lifler bağ dokusunda en çok bulunan liflerdir. Taze kolajen lifleri renksizdir. Çok sayıda bulunduklarında yer aldıkları dokuların beyaz bir görünüm almasına neden olur.
8. Kollajen fibriller; bağ dokusunun tüm çeşitlerinde değişik miktarlarda yer alan, kollajenden yapılmış fibrillerdir. En çok fibroplastlar tarafından sentezlenir. Bununla beraber, osteoplast, tarafından da sentezlenirler. Belirli bir uzunluğu yoktur, gerilme ve çekilmelere karşı çok dayanıklıdır. Bu özelliklerinden dolayı , kemik, diş ve deride görülürler. Kaynatıldığında eriyerek yapışkan bir madde olan jelatine dönüşür. Beş tip collogen fibril bulunur. Collogen tip1, tip2, tip3, tip4 ve tip 5. Vücutta en fazla bulunanı tip 1 olup toplamın %30 kadarını oluşturur. Osteoblas ve odonto blastlar tarafından sentezlenir.Kemik ve tendonlarda bulunur. Tip 2 kondroblastlar tarafından üretilip kıkırdak dokuya özgüldür. Tip 3 embriyonal safhada birçok tabakada bulunurken gelişim esnasında collogen tip1 e dönüşür. Fibroblastlar tarafından sentezlenir ve ergin dönemde kan damarları ve bağırsak duvarlarında bulunur. Tip 4 bazal lamina yapı elemanıdır ve epitel ve endotel hücreleri tarafından üretilir. Tip 5 i neyin ürettiği bilinmemekle birlikte embriyonik zar ve kan damarlarında bulunur.
9. Retiküler fibriller Retiküler fibriller; çeşitli doku ve organları destekleyen bir çeşit iskelet görevindeki fibrillerdir. Oldukça ince ağlar oluşturarak, yağ hücrelerinin, düz kas hücrelerinin, çizgili kas sarkolemmasının ve sinirlerin etrafını sararlar. Bezlerin stromasında yer alıp, bazal lamina ile yakın ilişkilidirler. Kan ve lenf hücrelerini oluşturan organların (timus hariç) destek dokusunu oluştururlar. Embriyonik mezenşimde farklılaşan ilk fibrillerdir. Erginde yerlerini kollajen fibrillere bırakırlar. Fibroplastlar, kas hücreleri, Schwann hücreleri, hepatositler ve retiküler hücreler tarafından sentezlenirler. Özellikle gümüşlü boyalarla boyadıklarından gümüşü seven anlamında arjirofil fibriller olarak da adlandırılırlar. Karbonhidrat içermediklerinden bazik boyalarla reaksiyona girmezler.
10. Elastik lif sistemi Elastik fibriller; bazı organlarda kuvvet ya da basınçla organın hacminin genişlemesini ve tekrar daralmasını sağlayan esnek yapılardır. Akciğer, mesane, mide, damar etrafı, ligament, ses telleri gibi yapılarda bulunan ve gerilmeye karşı esneyebilme özelliğiyle onları yırtılmalara karşı koruyan fibrillerdir. Kendi uzunluklarının yaklaşık olarak iki katına uzayabilirler. Fibroblast, düz kas hücreleri ve diğer fibrilleri üreten hücrelerce üretilirler. Kollajen fibrillere göre çok incedirler. Bantlaşma veya çizgilenme göstermezler. Fibril alt birimlerinden oluşmadığı için, homojen bir görüntüleri vardır. Elastik fibriller, iki kısımdan oluşurlar: Elastin Fibrilin
11. Bağ doku hücreleri Sabit hücreler Hareketli hücreler olarak iki sınıfta incelenir Sabit hücreler Fibroblastlar (hücrelerarası maddenin üretilmesinden sorumlu hücreler) Mezenşimal kök hücreler (bağ dokusunun tüm hücrelerine dönüşebilen hücreler) Yağ hücreleri (adipositler) (yağ depolayan hücreler) Retiküler hücreler (retiküler fibril oluşturan hücreler) Mast hücreleri
13. Fibroblast Fibroblast, bağ dokusunun ana hücreleri de denebilir. Yassı uzun ya da ovalimsidirler. Gövde kısımlarından sitoplazmik uzantılar çıkar, çekirdekleri oval olan hücrelerdir. Bağ dokunun ana maddesi olan ve yaraların iyileşmesinde işlevi olan kollajen adlı proteinin yapımından sorumlu hücrelerdendirler. Fibroblastlar, farklı hücre çeşitlerinin öncüllerine (osteoblastlar) dönüşebilirler. Fibrobast lifleri oluşturur. Mast hücresi, heparin ve histamin üretir. Heparin kanın damar içinde pıhtılaşmasını önler
14. Mast hücreleri Mast hücresi veya mastosit, bazik boyalarla boyanan, histamin ve heparin açısından zengin granüllere sahip bir hücredir. bağışıklık sisteminde önemli bir rolü vardır, özellikle alerji ve anafilaksideki yeriyle tanınır. Mast hücreleri kemik iliğnde köken alır ve dolaşıma öncü hücreler olarak girerler. Daha sonra değişik dokulara yerleşip, farklı olgun mastosit tiplerine farklılaşırlar. Vücuttaki dokularda, özellikle kan damarları ve sinirlere yakınında bulunurlar. Dışarısıyla direkt temasın olduğu solunum ve sindirim sistemi ve deri gibi yüzeylerin altında büyük sayılarda bulunurlar. Mast hücreleri çeşitli kimyasal, fiziksel veya biyolojik uyarılarla aktive olurlar. Aktive olduklarında sentezlemiş oldukları mediatörleri salgılarlar. Mast hücreleri genellikle allerjik reaksiyonlarda oynadıkları rol ile tanınmakla beraber; kazanılmış bağışıklık (immünite), doku tamiri, pıhtılaşma, fibrinöliz ve anjiogenes gibi durumlarda da rol almaktadır. Ayrıca mast hücreleri paraziter enfeksiyonlarda da önemli bir rol alırlar.
15. Mast hücreleri genellikle yuvarlak veya şekilde, 10-30 μm çapındadırlar. Sahip oldukları salgı granülleri 0.3-2.0 μm çapındadır. Mast hücreleri yine bağışıklık sisteminde yer alan ve kanda bulunan bazofil granülositlerine benzerler. Benzerlikleri dolayısıyla mast hücrelerinin yerleşmiş bazofil hücreleri olduğu varsayımı ortaya atılmıştır. Fakat daha sonraki bulgular mast hücrelerinin kemik iliğinde köken aldığını göstermiştir. Bazofil hücreleri kemik iliğinden olgunlaşmış olarak ayrılırken mast hücreleri olgunlaşmamış (immatür) olarak ayrılırlar. Dokuların yanına yerleşince olgunlaşır, farklı olgun mast hücrelerine farklılaşırlar. İki tip mast hücresi tanımlanmıştır; bağ dokusunda bulunan mast hücreleri ve mukozal mast hücreleri. Mukozal mast hücrelerinin aktiviteleri T hücrelerine bağımlıdır. Bağ dokularında bulunan mast hücreleri çok sayıda bazofilik granüller içerir. Mast hücreleri fagositoz yapar, antijen işler, sitokin üretir, vazoaktif madde salgılarlar. Fagositoz yaparak bakterileri öldürebildiği bilinse de bu etkisi fagositlerden daha azdır.
16. Yağ hücreleri (adipöz) Yağ hücreleri diğer adıyla adipositler petek şeklinde içleri yağ dolu olan yapılardır. Hücrenin çekirdeği kenara itilmiştir. Bölünmeyen bu hücrelerdeki yağ miktarı kişinin metabolizmasına bağlıdır
17. Retiküler hücreler Bağ dokusunun retiküler fibrilleriyle yakın komşu olan, yıldız biçiminde hücrelerdir. Komşu hücrelerin uzantıları birbirine değerek bir hücre ağının yani retikulumun şekillenmesine neden olurlar. İki tipi vardır: Primitif retiküler hücreler; değişik hücrelere dönüşebilirler. Bazen retiküler fibrilleri sentezlerler, fagositoz özellikleri yoktur. Fagositik retiküler hücreler; Sabir makrofajlardır. Fagositoz yetenekleri olan hücrelerdir.
18. Lökositler Akyuvarlar çoğunlukla bağ dokusu içinde bulunurlar. Genellikle kandan kapiller ve venül duvarlarını geçerek göç ederler. Kandan bağ dokusuna doğru lökositlerin sürekli hareketi söz konusu olup bu işlev inflamasyon esnasında büyük ölçüde artar. Bu hücreler bağ dokusuna yerleştikten sonra tekrar kana dönmezler. Bu kuralın tek istisnası vücudun çeşitli bölmelerinde sürekli dolaşan lenfositlerdir.
19. Gevşek bağ doku Gevşek bağ doku, embriyo gelişmesine devam ederken, diğer dokular oluştuktan sonra kalan mezenşimden meydana gelir. Diğer dokuların aralarını dolduran, deriyi organlara bağlayan, kas aralarındaki boşlukları dolduran, epiteli içerdiği kan damarlarıyla besleyen ve solunum ve sindirim sistemindeki miköz zarları oluşturan dokudur. Seröz zarların yapısında bulunur. Yapısında en çok fibroplast hücreleri bulunmakla beraber, mezenşimden farklılaşan ya da kandan geçen makrofajlar, mast hücreleri, yağ hücreleri ve plazma hücreleri de yapısında yer alır. Süngerimsi bir yapıda olan dokuda içlerinde az miktarda zemin maddesi bulunan boşluklar vardır. Bu boşluklara areola, boşluklu dokuya ise, areolar doku denir. Areolar doku, gevşek bağ dokusu ile aynı anlamda kullanılabilmektedir. Kollajen, elastik fibriller daha yoğun olmakla beraber, retiküler fibriller de zemin maddesinde bulunmaktadır.
20. Sıkı bağ dokusu Sıkı bağ dokusu; gevşek bağ dokusundan içerdiği fibrillerin, hücrelere ve zemin maddesine göre daha fazla olmasıyla ayrılır. Dokuda en çok bulunan hücre fibroblastlardır. Bağ dokuda bulunan serbest hücreler genellikle bulunmaz. İki çeşidi vardır: Düzenli sıkı bağ dokusu Düzensiz sıkı bağ dokusu
21. Düzenli sıkı bağ doku Düzenli sıkı bağ doku; yapısındaki kollajen fibriller düzenli ve paralel demetler halindedir. Yoğun ve düzenli yerleşmiş fibril demetleri dokuda büyük yer kaplar. Kasların kemiklere bağlanma yerleri olan tendonların yapısı sıkı bağ dokusundadır. Tendondaki fibriller eğilip, bükülebilir ve çekmeye karşı dayanıklıdır. Kemikleri kemiklere bağlayan ligamentlerde kollajen fibriller ve elastik fibriller bulunur. En çok; fasiya (kasların üstünü örten bağ dokusu kılıfı), aponörozlar (kasları kaslara bağlayan yoğun kollajen fibrillerden oluşan bağ dokusu örtüsü), (kemik zarı), periosteum (gözakı) gibi yerlerde bulunur.
22. Düzensiz sıkı bağ doku Düzensiz sıkı bağ doku; kalın demetler oluşturan kollajen fibrillerin farklı yönlere doğru yerleşim gösterdiği ve dağınık halde bulunduğu dokudur. Elastik fibriller de ağ şeklinde bir yapı göstererek bu dokuyu destekler. Zemin maddesi düzenli sıkı bağ dokusuna göre daha az yoğunluktadır. Hücreler, yoğun olarak bulunan fibrillerin arasından zorlukla ayırt edilirler. Farklılaşmamış mezenşimal hücreler ve makrofajlar dokuda bulunan hücrelerdir. Düzensiz sıkı bağ dokusu,dermiste, birçok organın kapsülünde, sinirlerin etrafındaki kılıfta, idrar yollarını döşeyen epitelin altında ve vücudun birçok bölgesinde yer alır
23. Elastik bağ doku Elastik bağ doku; bol miktarda elastik fibril (elastin...) demetlerinin bulunduğu dokudur. Elastik fibril demetleri paralel şekilde ya da birbirleriyle ilişkili ağlar şeklinde yapılar oluştururlar. Fibrillerin arasında fibroblast hücreleri ve kollajen fibriller bulunur. Elastik bağ doku; omurgada omurlar arasındaki bağlarda, içi boşalabilen organların duvarlarında, kalbin bazı bölgelerinde ve solunum yollarında kısmen bulunur
24. Retiküler bağ doku Retiküler bağ doku; çoğunluğu retiküler fibrillerden oluşan, bunları sentezleyen retiküler hücreler ve ince kollajen fibril ağları bulunduran bağ dokusu çeşididir. Bulunduğu organlara destek verir. Karaciğer sinuzoitleri etrafında, timus, lenf, dalak ve hemapoietik organlarda retiküler bağ dokusuna rastlanır.