ݺߣ

ݺߣShare a Scribd company logo
1
1. TC. BARTIN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ
13010507015 HATİCE KIRBOĞA
KONU: ERMENİ SORUNU
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
2
ERMENİ SORUNU
Osmanlı Devleti’nin güvenlik sebebiyle 1915’te
Ermenileri Suriye ye sevk ve iskana tabi tutması, bazı
ülkelerce siyasi bir değerlendirmeyle “soykırım” olarak
kabul edilmekte ve bu sorun günümüze kadar gelmiştir.
Pek ki “SOYKIRIM “Nedir? Soykırım: Irk milliyet, etnik
ve din farklılıkları nedeniyle insan guruplarının yok
edilmesidir. Soykırım denilince Nazilerin, Yahudilere ve
diğer etnik guruplara karşı giriştikleri kitlesel yıkım akla
gelir. 1939-1945 yılları arasında 5-6 milyon Yahudi, 3
milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan
fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halkı, 200,000
civarında çingene ve 70.000 özürlü insanın canına
kıyılmıştır. İşte soykırım budur. Ermen Sorunu Özellikle
Türkiye’nin AB’ye giriş süreciyle eleştirilerek, bir baskı
unsuru haline dönüştürülmektedir Gerçekten 1915’te
neler olmuştur ve o tarihte meydana gelen olaylar
soykırım olarak adlandırabilir mi? Bu soruların cevabı
Osmanlı arşivlerinden başlayarak bir sürü kaynakta
bulabiliriz. Aslında Türkleri Ermeniler gerek Selçuklu
Devleti, gerekse de Osmanlı devletin de 850 yıl bir
problem olmadan birlikte yaşamışlar. Nitekim Osmanlı
3
döneminde” 29 paşa, 22 bakan 33 milletvekili 7 büyük
elçi 11 başkonsolos gibi pek çok Ermeni yüksek devlet
görevinde yer almıştır1 “bu durum 1915’ekadar devam
etmiştir bununla beraber Ermeniler için 1877-1782 de
meydana gelen Osmanlı Rus savaşı yeni bir dönemin
başlangıcı sayılabilir. Bu dönemde Ermeniler Rusların
kışkırtmasıyla isyan edip, Osmanlı toprağında devlet
kurmak istemişler. Ermenistan delegasyonu Başkanı A.
Aharonian bu durumu şöyle açıklamıştır.”1914.
17.yıllarında dünyanın her yerinden Ermeni gönüllüler
Rus ordusunda düzenli asker olan kendi soydaşlarıyla
birlikte omuz omuza savaşa katılmışlardır. Milletlerin
özgürlüğü için savaşa katılan bu Ermenilerin sayısı
180.000’den fazladır”2
seklinde ifade etmiştir. Zira
Ayestefanos Antlaşması’nın 16’ncımaddesine giren
ermeni ıslahat maddesi, daha sonra İngiltere ve Fransa
‘nın baskısıyla Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi olarak
kabul edildi. Aslında bu maddeye Rusya, İngiltere ve
Fransa aralarındaki rekabete Ermenileri de katarak
konuya uluslararası bir nitelik vermişler. Bu durumdan
cesaretlenen ve çoğu misyonerler tarafından kurulan
okullarda eğitilmiş bazı Ermenilerde yurt içi ve dışında
ihtilalci partiler ve dernekler kurmaya başlamışlar. Bu
1
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.1)
2
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.5)
4
dernekler bağımsız bir Ermenistan kurmayı amaçlayan
birer terör unsuru haline dönüştü. Bu dernekler
:”Van’da kurulan Kara Haç Cemiyeti Amerika’da ki Clu
Clux Clan benzer bir kuruluş olarak sahneye çıktı” ve
Rusya yönetimindeki Ermenistan’da kurulan dernekler
Anadolu Ermenilerine silah göndermeye başlamışlardı.
1887 de Cenevre’de Marksist Ermeniler tarafından
kurulan Hınçsak Partisi 1890 da ihtilalci Hınçsak Partisi
adını aldı3
. Partinin programındaki ilk hedef
Anadolu’daki Ermenilerin siyasi ve milli bağımsızlığını
sağlamaktı. Anadolu’da ihtilalle gerçekleştirilecek
hedeflere ulaşmak için takip edilecek usul; propaganda,
kışkırtma, terör, teşkilatlanma hareketidir. bu dernek
ve örgütler teşkilatlanmalarını tamamladıktan sonra,
seslerini duyurmak için eyleme giriştiler.1895 te çıkan
Sason isyanı, ermeni propagandasını milletler arası
boyut kazanmasında önemli rol oynamıştır. buna
karşılık kurulan milletler arası teşkilat komisyonu ,20
temmuz 1895’te yayınladığı raporunda Ermenilerin
masum olmadığını açıklamıştır. Ermeniler Sason
isyanını Babıali üzerinde Avrupa’nın fiili bir
müdahalesine yol açması üzerine, aynı yıl içinde,
özellikle Hınçsak komitesi üyelerinin örgütlenmesiyle
3
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.8)
5
İstanbul, Trabzon, kayseri, Malatya, Yozgat, Sivas, Urfa,
Bitlis, Bayburt ve Zeytun dahil Anadolu’nun 27 yerinde
olaylar çıkarmayı başardılar. bu olaylarda Türklerden
başka kendilerine katılmayan Ermenileri de öldürdüler.
Anadolu’nun iş yerlerini ve evlerini kundaklamışlar4
1915 tarihine kadar Ermenilerin sadece teröre bulaşmış
olanları ile Osmanlı devletinin mücadele ettiği
görülüyor. Nitekim bu mücadeleler bütün batılı
ülkelerin diplomatlarınca da yakından takip edilmiş
olmasına rağmen devlet adamlarına suikast tertip eden,
isyan çıkaran ve bombalamalarda bulunan ermeni
örgütlerine karşı menfi yönde bir tavır takınılmaması,
buna karşılık ıslahat için sürekli baskı uygulanması, bu
örgütlerin faaliyetlerinin bu devletler tarafından
destekletildiğini ortaya koymuştur. Esasen batılı
devletlerin Rusya’yla birlikte bir hedef belirledikleri ve
“Türk mezalim “ 5
propagandası ile manevi baskıya
başladıkları gözlemlenmiştir. 1. dünya savaşının
başladığı yıllarda Ermeniler yukarıda çerçevesini
çizdikleri desteği Ruslara verirken öte yandan Fransa ile
yakın ilişki içine girmişler ve Osmanlı devletini 3
cephede savaşırken cephe gerisinde sabotaj
faaliyetlerini artırmışlardır. nitekim Fransız dış işleri
4
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.20)
5
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.21)
6
bakanlığınca 3 kasım 1914 tarihinde hazırlanan Asya
Türklerinin etik alanlarını gösteren elle çizilmiş
haritalarda Çukurova’dan Van’a uzanan bir alan
Ermenistan olarak belirlenmiştir. Yine 8 ekim 1817’de
M.L. Meguerditchian imzasıyla İskenderiye’den çok
gizli olarak ermeni milli delegasyonu başkanı Boghos
Nubar Paşa’ya yollanan dosyada yer alan “Kafkasya’da
oluşturulan gönüllü ermeni alayları büyük
Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken milli hedeflerimiz
Büyük ve Küçük Ermenistan’ın kurulması…” ifadesiyle
Ermenilerin iki yönden hedeflerini açıklamıştır.6
NEDEN SEVK VE İSKAN EDİLDİLER:7 Osmanlı devleti
aleyhine faaliyetlerde bulunmaları ve arka planda bir
devlet kurmak düşüncesiyle Birinci Dünya Savaşının25 -
30 sene öncesinden başlayarak 20 den fazla örgüt
kurup silahlı mücadeleye girmeleri inde Anadolu’nun
çeşitli bölgelerinde isyan ederek sivil halkı
katletmeleri, suikast tertip edip ordu ikmal yollarına
baskın düzenlemeleri göz önüne alınarak Ermeniler
zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Osmanlı topraklarından
olan Suriye’ye nâkili kararı alınmıştır. Bu durum
Avusturya - Macaristan diplomatik belgelerinde özetle
6
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.22.23)
7
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.39.)
7
şu şekilde yer almaktadır :” Sert tedbirlerin alınmasının
suçu Ermenilerindir. Ermeniler savaş başladıktan
sonra Türk memurlarına ve Türk ordusuna karşı, akla
gelebilecek her türlü düşmanca faaliyette bulundular.8
ayrıca Rusların gelmesinde sonra VAN vilayetinde sevk
ve iskan şeklinde tanımlanan Ermenilerin zorunlu göç
kararının hemen ardından 28. 05.1915 tarihinde
vilayetlere gönderilen talimatnameyle, göçe tabi
tutulanların hangi şartlarda ve nasıl bir uygulamayla
nakil edilecekleri belirlenmiştir. Zorunlu göç, Çanakkale,
Kafkasya ve Suriye’de savaşın Osmanlı ordularını lojistik
destek yollarına yakın yerleri ve bu yolları birbirine
bağlayan üçgen içerisinde yer alan yerleşim
alanlarındaki Ermeniler ile örgütlere destek veren tüm
Ermenileri kapsamıştır. zorunlu göçten ermeni
örgütlerine destek vermeyen Ermeniler sanatkarlar, iş
adamları, askeri personel , yaşlı kadın ve erkekler ile
kimsesiz çocuklar Protestan ve Katolik Ermeniler muaf
tutulmuştur . Bizzat sevkiyat güzergahında görev yapan
ve tehcir hareketini izleyen Amerika’nın Mersin
konsolosu Edward I.Nathan, 11.09.1915 tarihli
raporunda 30.08.1915 tarihi 478 numaralı gönderiyi
yazdıktan sonra kuzeyden buraya daha binlerce
8
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.50)
8
ermeni ulaştığını ve Halep bölgesine taransfer
edildiğini belirtmektedir . Nathan , Morgennethau ‘ ya
gönderdiği rapora Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün
güzergahların Ermenilerle dolu olduğunu ve
Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyehat
ettiklerini , kalabalık yüzünden çektikleri zahmet ve
sefalete karşılık hükümetin bu işin son derece
intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu şiddete
imtiyazsız lığa yer vermediğini göçlere yeteri kadar
bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda
bulunduğunu da eklemiştir.9
NE KADAR ERMENİ SEVK EDİLMİŞTİR?
Bugün ermeni diasporasının veya onlara yakın
kimselerin yayınlarında bir milyon ermeni Osmanlı
tarafınadan tehcir edildiği ileri sürülmektedir . Oysaki;
Osmanlı tehcir kayıtlarında , tehcir kapsamında olan
Ermenilerin sayısı 450.000civarında verilmektedir. Bu
sayı Zenop Bezciyan ve Bozhan Nubar Paşa
tarafındandı doğrulanmaktadır. Yine Fransa’nın
Halep eski konsolosu M.Guys,11.09.1915’te Fransa
dış işleri bakanı Delcasse ‘ ye gönderdiği raporda
“taşrada 700.000 ermeninim sürgüne hedef
9
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.60)
9
olduğunu 400.000 nin kurtulduğunu “ 10
bildirmesi
hemen bütün bu türden bilgilerin birbirini tamamladığı
gösteriyor .
SURİYE’YE YOLCULUK
İskan ettirilen Ermenilerle ilgili olarak farklı bilgiler
bulunmaktadır. Misyonerlerden aldığımız bilgilere göre
bir milyon ermeninin birçoğunun yollarda açlıktan
öldüğünü belirtirken fahri konsolos Greg young gibi
bazılarıda suriye valisinin izniyle kampları dolaşmış ve
sevk edilenlerle ilgili olayları rapor etmiştir. Bu
roporda Young ,kamplarda hastaneler kurulmuş
olduğu ve hasta Ermenilerin tedavi edildigini
yazmaktadır. 11
Osmanlı arşivlerinde ise bu durum
Ermenilerin ziraat yapabilecekleri yerlere
yerleştirilmesi , alet ,sermaye verilmesi gibi bilgiler
bulunmaktadır . Ermeni göçmenlerin ihtiyaçlarının
giderilmesi için Muhaccirin Komisyonu
kurulmuştur. Bu komisyonun görevi Ermenilerin
ihtiyaçlarını temin etmektir. İhtiyaçlarının tespit temini
için Talat paşa tarafından muhaccirin müdürü Şükrü ey
10
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.65)
11
( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.68)
10
bizzat görevlendirilmiştir. Böylece bütün ihtiyaçları
karşılanmıştır.
SEVK VE İSKÂN AMAÇLI YAPILAN HARCAMALAR
Sevk ve iskana tabi göçmenlerin sevk, iskan, masrafları
1915 yılında 25 milyon 1916 da ise 230 milyon kuruş
harcamıştır. göç esnasın da teşekkül ettirilen kadifelere
vasıta veya binek hayvan temil edilmiştir kadın yaşlı ve
çocuklara özel ihtimam gösterilmiştir. O dönemde
salgın bulunan sıtma hastalığına karşı koruna bilmeleri
için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler in
yanında askeri hastanelerden de yararlanılmış
göçmenlerden ailelerini yitirmiş olan kimsesiz çocuklar
yetimhanelere veya göç edilen mahallelerdeki ailelere
yerleştirilmiş ve bunların iaşedeler sağlanarak meslek
sahibi olmaları için eğitim imkanı sağlamıştır.12
ERMENİ İDDİALARINA KARŞI
YABANCILAR TARAFINDAN YAPILAN İNCELEMELER VE
VARILAN SONUÇLAR
Birinci dünya savaşının hemen sonrasında itilaf
devletleri ordularının İstanbul ve diğer bölgeleri işkal
etmelerini müteakip, birkaç yüz Osmanlı siyasi ve askeri
lideri ile aydını savaş suçlusu oldukları iddiası ile
12
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 75)
11
İngilizler tarafından malta adasına gönderilerek
hapsedilmişlerdir. İstanbul’da ki hükümet, hem
saltanatın ve kendi varlığının muhafazası, hemde son
on yıl içinde 13imparatrlığu yöneten ve hükümete hakim
olan itihat ve teraki partisinin ortadan kaldırılması
amacıyla, itilaf devletleri ile her konuda iş birliğine
girme konusunda istekli davranmıştır. Sonuç olarak,
gerek itihat ve teraki rejimi gerek İstanbul’da da ve
malta da tutuklu bulunan kişiler hakında suç
kanıtlarının bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde
geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Bununla birlikte, ne
zamanın İstanbul hükümeti, nede malta da ki tutuklular
hakında ki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir
delil mahkemeye sunulmamıştır. İngiliz hükümeti
çaresizlik içinde kendi arşivlerinde ve ABD hükümetinin
Washington’daki arşivlerinde ki raporlar üzerinde de
araştırmalar yapmış, ancak yine hiçbir sonuca
ulaşamamıştır.
ABD arşiv raporlarında Washington’daki İngiliz
büyük elçisi R.C Craigie,Lord Curzon’a 13 temmuz 1921
de çektiği mesajda şöyle diyordu: “malta da tutuklu
bulunan türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek
hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü
13
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 77)
12
duyuyorum… yeterli delil oluşturulabilecek hiçbir
sorun vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar,
hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri
hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin
takviyesinden yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva
eder görünmemektedir.” Sonuç olarak 29 temmuz
1921 de kralın Londra da ki hukuk danışmanları:
dışişleri listesindeki kişilere karşı yönetilen
suçlamaların14
yarı siyasi bir mahiyet taşıdığına ve bu
nedenle haklarında, harp sırasında İngiliz savaş
esirlerine zulüm yapıldığı iddiasıyla İngiliz hukuk
danışmalarının önerisi üzerine savaş suçlusu olarak
tutuklardan Türklerden ayrı işlem yapılması gerektiğine
karar vermişlerdir. Ayrıca, “ şimdiye kadar hiçbir
şahitten tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğru
olduğunu kanıtlayan bir ifade alınmış değildir. Esasen
hiçbir şahit bulunup bulunamayacağı da belli
değildir,zira Ermenistan gibi uzak ve ulaşılması zor bir
ülkede ve özellikle bu kadar uzun bir zaman geçtikten
sonra şahit bulunması ne ölçüde zor olduğunu
belirtmek dahi gereksizdir” ifadeleride Kralın Londrada
ki hukuk danışmanlarına aittir. Sonuç olarak maltada ki
14
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 80)
13
tutuklular kendilerine hiçbir suçlama yönetilmeden ve
duruşma yapılmadan 1922 de serbest bırakılmışlardır.
Bu zaman zarfında İngiliz basınında Osmanlı hükümetini
sözde soykırım ile suçlayan bu konuyu ispata yeltenen
bazı belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin
General Allenby komutasında ki İngiliz işgal kuvvetleri
tarafından Suriye’deki Osmanlı Devlet Daireleri ortaya
çıkarıldığı iddia edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri
Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmaların,
İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu
tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris’teki
Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik
delegasyonlara yazılan uydurma belgeler olduğu
anlaşılmıştır.
OSMANLI DEVLETİNİN İDDİALAR
KARŞISINDAKİ TUTUMU
Önceki bölümlerde soykırım iddialarıyla yapılan
gösteriler ve eylemlerin, sözde soykırımın 50. Yılı
nedeniyle 1965 yılında başlatıldığını belirtmiştir.
Osmanlı Devleti Ermeniler gibi 50 yıl beklememiş ve 26
Mart 1919 tarihinde, 2. Dünya savaşında taraf olmamış
olan ispanya, İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç ‘e
14
gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu
gönderilmesini istemiştir. Belgelerin son bölümde
verilen bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine
sonuçsuz kalmış ve bu komisyonun kurulması,
dolayısıyla konu soruşturması engellemiş.
Bu konu, Osmanlı Devleti’nin icra etmiş olduğu
işlemlerde uluslar arası hukuk çerçevesinde yanlış bir
şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan ön
güvenin önemli bir göstergesidir.
Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması
istemiştir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk
milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını
bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bu
asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine
gömülebilecekti.
Osmanlı Devleti’nin girişimleri bununla da bitmemiş ve
Osmanlı hükümeti 7 Mart 1920 tarihli15 telgrafı ile
itilaf devletleri ve Amiral Bristol’den konunun
araştırılmasını, gerçeklerin tespit edilerek dünya
ve Türk kamuoyunun aydınlatılmasını talep
etmiştir. Bu başvurularda “uydurma ermeni katli
meselesinin uluslararası bir komisyon
15
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 82)
15
oluşturularak yerinde süratle tetkik edilmeli ve
kasıt ve ihtiras ürünü propagandaların
aydınlatarak Türk milletinin kötü ve adli
töhmetten aklanması için… ” yardım istenmiştir.
Aynı tarihlerde, tüm gazetelerde de açık duyuru
şeklinde yayınlanmıştır. Ayrıca 2. Dünya savaşının
sonlarına doğru Ahmet refik başkanlığında bir
gurup yabancı gazeteci mahallinde inceleme
yapılmak üzere doğu Anadolu’ya gönderilmiştir.
SOYKIRIM İDDİALARINA KARŞI BİLİM
ADAMLARININ TAVRI VE KONUMUNUN BİLİMSEL
ALANDA TARTIŞMA DURUMU
Bilim adamları: soykırım iddialarını bazıkonuyu
destek edip, siyasi ve mali kazanca dönüştüren bir
gurubun hezeyanı olarak görmektedirler. Bunu
yapan bilim adamları 1925 ten bugüne kadar bu
konudaki bilgi ve belgelerin orjinallerine ulaşmış,
canlı şahitleri dinlemiş, olay yerlerinde bizzat
gözlemde bulunmuş kişilerdi. Bunlar, 1925 ten bu
yana Osmanlı arşivlerinin yabancı araştırmacılara
açık olduğunu bilen ve belgelere bizzat ulaşan
16
bilim adamlarıdır. Batı Avrupa devletleriyle rusya
destekli ermeni iddiaları ve Ermenilerin ileri
sürdükleri belgelerin doğruluk durumunu
tartışmak üzere türkiye devleti tarafından değişik
zamanlarda çağrılar yapılmıştır. Bu çağrılar
doğrudan ermeni bilim adamlarına yapıldığı gibi
ermeniler adına onların propagandistliğini yapan
şahıslarada yapılmıştır. Ancak bunların önemli bir
bölümünün bu topraklara katılmaktan imtina
ettikleri ve gerekçe göstermeden toplantıya
katılmadıkları bilinmektedir. Bunun son örneği
1990 yılında XI. Türk tarih kongresinde ilk defa
olarak bir ermeni senksiyonu programlanmış ve bu
senksiyon’daki tartışmalara ermeni davası
savunucusu yabancı tarihçilerde davet edildiği
halde her biri çeşitli mazeretler ileri sürerek, bu
bilimsel tartışmalara katılmaktan kaçınmışlardır.
1948 TARİHLİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SOYKIRIM
SÖZLEŞMESİ AÇISINDAN ERMENİ SORUNUNA BİR
BAKIŞ
17
Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş
eylemler söz konusudur.peki Osmanlı soykırım
yapmış olsaydı Anadolu’daki şeri hükümleri hakim
olduğu dönemde, en eski Hristiyanlık mezhebi
Süryanilik tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi
inançlar yaşatılırken 1980 li yıllarda şer hükümlere
aykırı olmasına rağmen anadoludaki kiliseler
açılmıştır.hatta kardeşlerden biri Osmanlı
sadrazamı sokullu Mehmet paşa iken diğer kardeşi
makarije sırp kilisesine patrik tayin edilmiştir ve
sırp halkını diriltmiştir. Avrupadaki mezhepler
mücadelesi dönemin soykırımlarını, uzak doğuda
dili değişen halkları ( Hindular-peştun ) komple dili
ve dini değişen afrikayı ve güney amerikayı
görüyoruz. Türk geleneğinde kültürlerin
yaşatılması vardır.16 Katliamın veya soykırımın yeri
yoktur.bu konuyu Justin McCarthy’nin “ölüm ve
sürgün “ isimli kitabı açıkça ortaya koymaktadır.
Bu kitapta balkan ve Kafkas halklarının ölümden
kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl
sığındıklarını görürüz. Yine Osmanlı yönetimini
16
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 85)
18
soykırımla suçlayanlara sormak gerekir. Bugün
bize soykırım diyenler XXI. Yüzyıla girildiği bir
dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları,
Makedonları ve Bulgaristan türklerini yurtlarından
söküp atmışlardır. Bugün bizi soykırımla
suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten
gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına
kulaklarını tıkamıştır. Balkan halkları ile, batılı
kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal
gazı ile soykırıma kalkışan Saddam’ın elinden
kaçan ırak halkı, yine türkiyeye sığınmıştır. Türk
insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini
paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde
kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve
türkiye cumhuriyetinin diğer milletlere devletlere
örnek olacak temiz sicili budur.
Prof. Justin McCarthy de ABD temsilciler
meclisinde yaptığı savunma bilgilendirme
konuşmasında, 1.dünya savaşında türklerinde
büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde
saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir:
19
“… savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin
akıllarında intikam duygusu yer etmiştir.17 Yeni
türkiye cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi
halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı.
Mustafa kemal Atatürk hükümeti bu nedenle
geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski
düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya
koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve
diğerlerine karşı türk davasında baskı yapılmasının
eski nefretleri canlandıracağı ve savaşa davetiye
çıkaracağını hissetmiştir. Bu yüzden türkler dertleri
ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem
için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin
türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki
olumsuz sonucu oluşturmuştur… yapmadıklarına
inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen
türklerin ne düşünmesi gerekiyor … “ elbet bir gün
sağduyulu tarih yazarlarının gün ışığına çıkarıp
sergileyeceği gerçeklerle aydınlanacaktır. Aksi
takdirde Atatürk’ün dediği gibi “değişmeyen
17
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 87)
20
hakikatler, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet
kazanacaktır. “
IX. GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE ERMENİLERİN
DURUMU
Türkiye’deki Ermenilerin bugün de baskı altında
tutuldukları iddiası zaman zaman gündeme
gelmektedir. Ermeni propaganda çevreleri bu
iddiayı şu amaçlarla ileri sürmektedirler:
a)”Ermeni’ye zulmeden türk imajını” tarih içinde
kesintisiz olarak sürdürerek bugüne kadar
getirmek,18
b) genç ermeni kitlelerine uğruna mücadele
edilecek bir hedef göstermek,
c) propagandaya güncel bir kazandırmak,
d) yabancı ülkelere Türkiye’nin içişlerine müdahale
imkanı sağlayabilmek,
Bu iddia da, diğerleri gibi, hiçbir esasa
dayanmamaktadır.
18
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 88)
21
Türkiye’deki 40-50 bin ermeni vatandaşımız
bugün hiçbir ayırıma tabi tutulmadan, türk
vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve
özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven,
huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar.
Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi
okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte,
kendi derneklerinde sosyal ve kültürel
faaliyetlerini sürdürmektedirler. Türkiye’deki
ermeni toplumu 30 okula, 17 hayır ve kültür
derneğine, Jamanak ve Marmara adlı 2 günlük
gazeteye ve ayrıca bazı dergilere, şişli ve taksim
adlı iki spor kulübüne, çeşitli vakıflara ve sağlık
kuruluşlarına sahip bulunmaktadır.
Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu
Gregoryendir. Dini liderleri türkiye Ermenileri
patriği unvanı taşımaktadır. Bu Gregoryen
çoğunluğun yanında Katolik ve protestan
Ermenilerde vardır,19 bunlar da kendi kiliselerine
sahiptir.
19
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 89)
22
Ermeni vatandaşlarımızın çok büyük ekseriyeti
istanbul’da oturmaktadır. Bu nedenle
kurumlarının büyük çoğunluğu da İstanbul’da
bulunmaktadır.
Hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını, türkiye’de
yaşamaktan büyük bir memnunluk duyduklarını ve
türk vatandaşı olmakla iftihar ettiklerini her vesile
ile dile getiren ermeni vatandaşlarımız,
yurtdışındaki türk diplomatlarını hedef olan
ermeni terör örgütlerinin saldırılarını başta patrik
olmak üzere, her fırsatta şiddetle kınamışlar, bu
terörün açtığı acıları diğer Türklerle birlikte aynı
ortak duygularla paylaşarak ermeni propaganda ve
terör odaklarına en etkili yanıtı bizzat vermişlerdir.
1 kasım 1981 günü İstanbul’daki ermeni
patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının
anasına düzenlenen ve patrik tarafından yönetilen
dini ayin Türkiye Ermenilerinin ermeni terörü
karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini
teşkil etmiştir.
23
Avrupa konseyi’nin türkiyedeki azınlıklara baskı
yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 şubatında
ermeni patrikliğince yapılan açıklamada “Türkiye
Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak
Türkiye’de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü
inanç hürriyetinden yararlanarak dini ayinlerini
serbestçe yaptıkları” vurgulanmış,20 Los Angeles
başkonsolosumuz kemal Arıkan’ın 28 ocak 1982
günü ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine
patrik verdiği demetçe “Türk Ermenilerinin bu
cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir
üzüntüyle karşıladıklarını” ifade ile, “dışarıdaki
Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere
karşı çıkmaya” çağırmıştır.
Böylece ermeni propagandasının bu iddiası hak
ettiği cevabı Türkiye Ermenilerinden almış
olmaktadır.21
20
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 90)
21
(İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 90)
24
TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNİN PSİKOLOJİK
SAVAŞ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dünya tarihinde 30 yıllık, 100 yıllık savaşlar
yaşanmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
milyonlarca insanın ölümüne ve yaralanmasına
neden olmuştur. Karşı cephelerde bulunan halklar
veya devletler savaş bittikten sonra tekrar normal
ilişkilere dönmek için arayış içinde bulunmuş ve
kısa sürede bunu başarmışlardır.
Savaş yıllarında yaşanan bütün olumsuzluklar,
acılar ve kayıplar unutulmaya çalışılmış, ilişkileri
ileriye götürmek için yeni projeler geliştirilmiştir.
Ancak Ermenilerin Türkiye'ye yönelik görüşleri 20.
yüzyılın başlarından itibaren değişmemiş, aksine
Türk düşmanlığı görüşleri daha da artmıştır. Bu
gelişmede Ermeni milli kimliğinin oluşmasında
Türk düşmanlığının esas alınmış olması vardır.
Yüzyıllar boyunca Türk devletlerinin tebaası
konumunda bulunan Ermeniler, gayet rahat ve
sorunsuz bir hayat yaşamıştır. Ancak 19. yüzyılın
25
sonu, 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı
Devleti için ciddi sorun çıkaran Ermeniler, özellikle
Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkasya cephesinde Rus
ordusu ile işbirliği içinde bulunarak, Osmanlı
Devletinin güvenliğini tehdit etmiştir. Bu durum
karşısında Osmanlı Hükümeti 1915'te Doğu
bölgelerinde yaşayan ve Ruslarla işbirliği yapan
Ermenileri cephe bölgesinden alarak daha iç
bölgelere göç ettirmiştir. Yaklaşık 90 yıldır
Ermeniler dünya kamuoyunu 1915 tehcirinin
kendilerine karşı yapılmış "soykırım" olduğuna
inandırmaya çalışmaktadır. Öteki merkezli, mistik-
oryantalist zihniyetli bu yaklaşım tarzı kin
psikolojisini tetiklemektedir. Bağımsızlık sonrası
Türkiye'nin Ermenistan ile ekonomik ve diplomatik
ilişkiler kurmaya yönelik bütün iyi niyet
girişimlerine rağmen, Ermenistan sözde soykırım
propagandasına devam etmiş, Türkiye'nin toprak
bütünlüğünü tanımamış ve Kars Anlaşmasının iptal
edilmesi için propaganda faaliyetlerini
sürdürmektedir. Ermenistan'ın soykırım
26
propagandasına devam etmesi ve Türkiye'nin
toprak bütünlüğünü tanımaması, sınır anlaşması
yapmaması üzerine, Türkiye Nisan 1993'te Akyaka
Sınır Kapısını kapatmak zorunda kalmıştır. Ermeni
diasporası olmak üzere, Ermenistan Hükümeti ABD
ve Avrupa'daki çeşitli sivil toplum kuruluşları
aracılığı ile Türkiye'den sınır kapısını açmayı talep
etmektedir. Bunu talep ederken de, Ermenistan'ın
ekonomik sorunlarından daha çok, "Batı
Ermenistan" diye telakki ettikleri Türkiye'nin doğu
illerinin ekonomik sorunlarını öne çıkarmakta, sınır
kapısının açılması halinde özellikle Kars ve diğer
illerin ekonomik açıdan ciddi bir gelişme
kaydedeceğini dile getirmektedirler. Bu konu
zaman zaman Ermenistan ve Türkiye basınında da
gündeme taşınmaktadır. Ermeniler, Türkiye'deki
bazı medya kuruluşlarında sınır kapısının
açılmasının gerekliliği konusunda kendi
perspektiflerinden haber ve makaleleri rahatlıkla
yayınlatabilmektedir. Türkiye'de bazı köşe
yazarları da bu konuda Ermenilerin görüşlerini de
27
savunan yazılarla Türk kamuoyunu etkilemeye
çalışabilmektedirler. Bu arada medya organları bu
konuda Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi'nin de
görüşlerini de yansıtmaktadır. Akyaka Sınır
Kapısının açılması konusunda Agos gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Hrant Bink'in Birgün gazetesinin
15 Temmuz 2004 tarihli sayısında "Medzamor
kapatılsın...Sınır açılsın" adlı yorumu
yayınlanmıştır. Dink, Türkiye ve Ermenistan
arasındaki sorunları sadece Metsamor Nükleer
Santrali ve sınır kapısına endekslemekle çok daha
ciddi sorunlar olan "soykırım" propagandasını,
Ermenistan'ın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü
tanımamasını ve 1921 Kars Anlaşmasının iptal
edilmesi için yönünde propaganda çalışmalarını
göz ardı ettirmekle, Türk kamuoyunun görüşlerini
etkilemeye çalışmaktadır. Metsamor güvensizliği
tescil edilmiş Ermenistan'ın zayıf karnıdır.
Mevcudiyeti Ermenistan için bir koz değil,
zafiyettir, nakizedir.
28
Sınır kapısının açılması için Türkiye'de lobi
çalışmaları yapan çevreler, gruplara, romantik,
turistik bazı imkanlar sağlamakta böylece
gündeme getiricisi Ermeniler olması halinde
diplomatik, Kafkasya dezavantaja yer açabilecek
hususları Türk aydınının! Ve halkının talebi
imişcesine Türklere yaptırılmış olmaktadır.
Türkiye yapacağı açıklamalarla Ermenilerin kabul
etmedikleri Türk-Ermeni sınırındaki kapının
açılmasını anlatabilmelidir. Ermenistan Türkiye'nin
bu bölgesini "Batı Ermenistan" olarak
nitelendirirken, açılması üzerinde durulan kapının
Türk-Ermeni sınır kapısı değil, Ermenistan'ın iki
yakası arasındaki işgal edilerek geçit vermesi
engellenen Ermenilere ait kapının açılmasını
istemektedirler.22
22
Yaşar Kalafat, Kafkasya Araştırmaları Masa Başkanı, Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin psikolojik savaş açısından
değerlendirilmesi
29
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Türkiye,
Ermenistan ile ilişkileri geliştirmek için belli
talepler ileri sürmüştür. Bu taleplere baktığımızda
30
birisi dışındakilerin nitelik itibarıyla “negatif
talepler” olduğunu görmekteyiz. Yani Türkiye, bu
talepleriyle Ermenistan’dan bir şey yapmasını
değil, yapmamasını istemektedir. Türkiye,
Ermenistan’ın yayılmacılıktan, işgalcilikten, dünya
genelinde Türkiye’ye karşı politikalar
geliştirmekten ve geliştirilmesine yardımcı
olmaktan vazgeçmesini istemektedir. Türkiye,
Ermenistan’dan kendisine yönelik toprak
taleplerinden vazgeçmesini istemektedir. Türkiye
gibi en azından bölgesel açıdan önemli bir
devletin, kendisine karşı sürekli saldırgan
davranan ve politikalarının uygulanmasına engel
teşkil eden küçük bir komşusuna yönelik ileri
sürdüğü “negatif talepler”in bile hiçbirisi
gerçekleşmeden ve ciddî bir ekonomik çıkarı
yokken, bu devletle ilişki geliştirmesi
beklenmemelidir. Hatta, bu bağlamda, hava
koridorunun açılması ve uçak seferlerinin
başlatılması bile karşılıksız tavizler olarak
değerlendirilebilir. Türkiye, zaten ambargosunun
31
üç boyutundan ikisinden taviz vermiştir. Türkiye,
hava koridorunu açmış, uçak seferlerini
başlatmıştır. Buna karşın hiçbir olumlu adım
atmayan, tam tersine saldırganlığını artıran
Ermenistan ile sınır kapılarını açması olanaksızdır.
Ayrıca, son dönemlerde de sık-sık görüldüğü
üzere, konuyu sürekli olarak Azerbaycan boyutuna
indirgeme çabaları, aslında bilimsel temellerden
uzak nitelikte olup kamuoyunu yanlış
yönlendirmeye hizmet etmektedir. Nitekim
yukarıda da ifade edildiği gibi, Türkiye’nin
Ermenistan ile sınırları açmak için ileri sürdüğü
şartlar öncelikle kendisi ile ilgilidir. Tüm yukarıda
ifade edilenler ışığında, Türkiye’nin mevcut şartlar
altında Ermenistan ile sınır kapılarını açması,
tamamen mantık ve ihtimal dışı bir durum olarak
değerlendirilebilir.23
23
Araz ASLANLI TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ
32
ERMENİSTAN SÖZDE SOYKIRIM KONUSUNDA
'KANITLAR PAKETİ' HAZIRLAMAK ÇABASINDADIR
Sözde Ermeni soykırımını meselesini Ermeni
halkının milli birlik ve beraberliğinin, dayanışma,
işbirliği ve Ermenistan dış politikasının köşe taşı
olarak gören hükümet, iddialarının uluslararası
kamu oyu tarafından kabul edilmesi için verdiği
destekle Ermenistan Milli Bilimler Akademisi ve
Dünya Ermenileri Organizasyonu 'Kanıtlar Paketi'
hazırlama çalışmalarına başlamıştır.
Bu amaçla Dünya Ermenileri Organizasyonu,
Ermenistan Milli Bilimler Akademisi salonunda 6-7
Mayıs 2004 tarihinde 'Ermenistan-Türkiye
33
İlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü'
adlı konferans düzenlemiştir. Dünya Ermenileri
Organizasyonu Başkanı Ara Abramyan düzenlediği
basın toplantısında konferansa Ermenistan,
Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya, ABD, Rusya,
Avusturya, Kanada ve İsviçre'den "soykırım"
konusunda uzman olan kişilerin katılacağını
açıklamıştır.
Konferansın başlıca amacı Ermenilerin i9ddiasını
uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde
tanımlamak ve dünya kamu oyuna duyurmaktır.
Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha
geniş bir şekilde öğrenilmesi için çeşitli ülkelerde
bu konuda uzman olan kişilerden oluşan özel bir
komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu
komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen
belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan'ın
sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması
için resmi belge ve kaynak teşkil edecektir. Bu
kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar
sonucunda uluslararası alanda ciddi baskılarla
34
karşılaşan Türkiye'ye sözde soykırımın kabul
ettirilmesi amaçlanmıştır.
Konu ile ilgili görüşlerini açıklayan tarih Profesörü
Andranik Migranyan, bu konferansın
düzenlenmesinin Ermenistan'a uluslararası alanda
destek sağlayacağına inandığını bildirmiştir.
Ermeni 'soykırımının' uluslararası alanda
tanınmasının, Türkiye'nin de 'soykırımı' tanıması
yönünde ciddi etkisi olacağını ifade eden
Migranyan, Türkiye'den toprak ve tazminat taleb
edilmesi gerektiğini de savunmuştur. Ancak bu
konuda hem Ermeni diasporası hem de
Ermenistan devletinin değişik görüşleri olduğunu
ve henüz ortak paydaya gelinmediğini dile getiren
Migranyan, Devlet Başkanı Robert Koçaryan'ın
sözde soykırım konusunda 'Bizim için soykırımın
kabul edilmesi önemlidir. Toprak ve tazminat
talebi ise Ermenistan devletinin değil, diasporanın
talebidir' şeklinde yaptığı açıklamayı doğru
bulmadığını bildirmiştir.
35
Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması için
Türkiye'nin ön koşulları olduğunu ifade eden
Migranyan, Ermenistan'ın ise sözde soykırımın
Türkiye tarafından kabul edilmesi politikasının
doğru olduğunu bildirmiş, iki ülke arasında
diplomatik ilişkiler kurulduktan, sınır kapısı
açıldıktan ve ekonomik ilişkiler geliştikten sonra
bile Ermenistan hükümetinin 'soykırım'
propagandası ve Türkiye'den 'soykırımı' tanıma
talebinden bir saniye bile olsun vazgeçmemesi
gerektiğini özellikle vurgulamıştır.
Ermenistan hükümeti sözde soykırımın uluslararası
alanda ve Türkiye tarafından tanınması için
çalışmalarına hız verdiği, toprak ve tazminat
taleplerine, 1921 Kars Anlaşmasının feshedilmesi
için özellikle Rusya ve Avrupa'da yaptığı
propagandaya devam ettiği bir dönemde,
Türkiye'de bazı siyasi ve akademik çevrelerin iki
ülke arasında sınır kapısının açılması yönünde
görüş bildirmeleri Türkiye'nin ulusal güvenliğini
tehlikeye sokmaktadır. Migranyan'ın yukarıda
36
ifade edilen görüşleri, Ermenistan'ın iki ülke
arasında ilişkilerin normalleşmesi döneminde bile
sözde soykırım propagandasına devam edeceğini
göstermektedir. Bu durumda Türkiye'nin sınır
kapısını açması ve diplomatik ilişkiler kurması
Ermenistan devleti ve kamu oyu tarafından zafer
olarak tanımlanacak ve mücadelelerinin haklı
olduğuna inanacaklardır. Ayrıca bugün iç
politikada yaşanan sorunlar nedeni ile ciddi
zorluklarla karşılaşan Koçaryan rejimi, Türkiye'ye
karşı baskılarının sonuç verdiğini ileri sürerek
konumunu güçlendirmeye çalışacaktır. Her hangi
bir nedenle olursa olsun (Sınır kapısının kapalı
olması veya Ermenistan ekonomisinde yaşanan
yolsuzluklar) Ermenistan hükümetinin ekonomik
ve sosyal sorunları halledememesi, Türkiye'ye
karşı düşman tavır takınan Koçaryan rejiminin
zayıflamasına ve hatta iktidardan gitmesine neden
olabilir ki, bu tür bir gelişme Türkiye'nin yararına
olacaktır.24
24
Hatem CABBARLI Ermenistan sözde soykırım konusunda 'kanıtlar paketi' hazırlamak çabasındadır
37
38
KAYNAKÇA
HALAÇOĞLU Yusuf Ermeni İddiaları
ISBN-ISSN 97584869
Yayın Bilgisi İstanbul 69
Babiali Kültür Bakanlığı 2006
Yer Numarası: DR 435A7/H157
ÖZÇELİK İsmail Ermeni İddiaları ve Gerçekler Ankara 2007
YAMAN Abdullah Ermeni Meseleleri ve Türkiye İstanbul 1973
KÜÇÜK Cevdet Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Orteya Çıkışı 1878-1897 İstanbul 1987,sayfa 3,8
www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale37.html
www.orhancekic.com/makale.asp?id=457
www.academia.edu/.../Ittihatci_Belgelerinde_Ermeni_Sorunu_Makale
Referans: www.HABERANALIZ.com
39

More Related Content

Ermeni̇ sorunu

  • 1. 1 1. TC. BARTIN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ 13010507015 HATİCE KIRBOĞA KONU: ERMENİ SORUNU ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
  • 2. 2 ERMENİ SORUNU Osmanlı Devleti’nin güvenlik sebebiyle 1915’te Ermenileri Suriye ye sevk ve iskana tabi tutması, bazı ülkelerce siyasi bir değerlendirmeyle “soykırım” olarak kabul edilmekte ve bu sorun günümüze kadar gelmiştir. Pek ki “SOYKIRIM “Nedir? Soykırım: Irk milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan guruplarının yok edilmesidir. Soykırım denilince Nazilerin, Yahudilere ve diğer etnik guruplara karşı giriştikleri kitlesel yıkım akla gelir. 1939-1945 yılları arasında 5-6 milyon Yahudi, 3 milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halkı, 200,000 civarında çingene ve 70.000 özürlü insanın canına kıyılmıştır. İşte soykırım budur. Ermen Sorunu Özellikle Türkiye’nin AB’ye giriş süreciyle eleştirilerek, bir baskı unsuru haline dönüştürülmektedir Gerçekten 1915’te neler olmuştur ve o tarihte meydana gelen olaylar soykırım olarak adlandırabilir mi? Bu soruların cevabı Osmanlı arşivlerinden başlayarak bir sürü kaynakta bulabiliriz. Aslında Türkleri Ermeniler gerek Selçuklu Devleti, gerekse de Osmanlı devletin de 850 yıl bir problem olmadan birlikte yaşamışlar. Nitekim Osmanlı
  • 3. 3 döneminde” 29 paşa, 22 bakan 33 milletvekili 7 büyük elçi 11 başkonsolos gibi pek çok Ermeni yüksek devlet görevinde yer almıştır1 “bu durum 1915’ekadar devam etmiştir bununla beraber Ermeniler için 1877-1782 de meydana gelen Osmanlı Rus savaşı yeni bir dönemin başlangıcı sayılabilir. Bu dönemde Ermeniler Rusların kışkırtmasıyla isyan edip, Osmanlı toprağında devlet kurmak istemişler. Ermenistan delegasyonu Başkanı A. Aharonian bu durumu şöyle açıklamıştır.”1914. 17.yıllarında dünyanın her yerinden Ermeni gönüllüler Rus ordusunda düzenli asker olan kendi soydaşlarıyla birlikte omuz omuza savaşa katılmışlardır. Milletlerin özgürlüğü için savaşa katılan bu Ermenilerin sayısı 180.000’den fazladır”2 seklinde ifade etmiştir. Zira Ayestefanos Antlaşması’nın 16’ncımaddesine giren ermeni ıslahat maddesi, daha sonra İngiltere ve Fransa ‘nın baskısıyla Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi olarak kabul edildi. Aslında bu maddeye Rusya, İngiltere ve Fransa aralarındaki rekabete Ermenileri de katarak konuya uluslararası bir nitelik vermişler. Bu durumdan cesaretlenen ve çoğu misyonerler tarafından kurulan okullarda eğitilmiş bazı Ermenilerde yurt içi ve dışında ihtilalci partiler ve dernekler kurmaya başlamışlar. Bu 1 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.1) 2 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.5)
  • 4. 4 dernekler bağımsız bir Ermenistan kurmayı amaçlayan birer terör unsuru haline dönüştü. Bu dernekler :”Van’da kurulan Kara Haç Cemiyeti Amerika’da ki Clu Clux Clan benzer bir kuruluş olarak sahneye çıktı” ve Rusya yönetimindeki Ermenistan’da kurulan dernekler Anadolu Ermenilerine silah göndermeye başlamışlardı. 1887 de Cenevre’de Marksist Ermeniler tarafından kurulan Hınçsak Partisi 1890 da ihtilalci Hınçsak Partisi adını aldı3 . Partinin programındaki ilk hedef Anadolu’daki Ermenilerin siyasi ve milli bağımsızlığını sağlamaktı. Anadolu’da ihtilalle gerçekleştirilecek hedeflere ulaşmak için takip edilecek usul; propaganda, kışkırtma, terör, teşkilatlanma hareketidir. bu dernek ve örgütler teşkilatlanmalarını tamamladıktan sonra, seslerini duyurmak için eyleme giriştiler.1895 te çıkan Sason isyanı, ermeni propagandasını milletler arası boyut kazanmasında önemli rol oynamıştır. buna karşılık kurulan milletler arası teşkilat komisyonu ,20 temmuz 1895’te yayınladığı raporunda Ermenilerin masum olmadığını açıklamıştır. Ermeniler Sason isyanını Babıali üzerinde Avrupa’nın fiili bir müdahalesine yol açması üzerine, aynı yıl içinde, özellikle Hınçsak komitesi üyelerinin örgütlenmesiyle 3 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.8)
  • 5. 5 İstanbul, Trabzon, kayseri, Malatya, Yozgat, Sivas, Urfa, Bitlis, Bayburt ve Zeytun dahil Anadolu’nun 27 yerinde olaylar çıkarmayı başardılar. bu olaylarda Türklerden başka kendilerine katılmayan Ermenileri de öldürdüler. Anadolu’nun iş yerlerini ve evlerini kundaklamışlar4 1915 tarihine kadar Ermenilerin sadece teröre bulaşmış olanları ile Osmanlı devletinin mücadele ettiği görülüyor. Nitekim bu mücadeleler bütün batılı ülkelerin diplomatlarınca da yakından takip edilmiş olmasına rağmen devlet adamlarına suikast tertip eden, isyan çıkaran ve bombalamalarda bulunan ermeni örgütlerine karşı menfi yönde bir tavır takınılmaması, buna karşılık ıslahat için sürekli baskı uygulanması, bu örgütlerin faaliyetlerinin bu devletler tarafından destekletildiğini ortaya koymuştur. Esasen batılı devletlerin Rusya’yla birlikte bir hedef belirledikleri ve “Türk mezalim “ 5 propagandası ile manevi baskıya başladıkları gözlemlenmiştir. 1. dünya savaşının başladığı yıllarda Ermeniler yukarıda çerçevesini çizdikleri desteği Ruslara verirken öte yandan Fransa ile yakın ilişki içine girmişler ve Osmanlı devletini 3 cephede savaşırken cephe gerisinde sabotaj faaliyetlerini artırmışlardır. nitekim Fransız dış işleri 4 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.20) 5 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.21)
  • 6. 6 bakanlığınca 3 kasım 1914 tarihinde hazırlanan Asya Türklerinin etik alanlarını gösteren elle çizilmiş haritalarda Çukurova’dan Van’a uzanan bir alan Ermenistan olarak belirlenmiştir. Yine 8 ekim 1817’de M.L. Meguerditchian imzasıyla İskenderiye’den çok gizli olarak ermeni milli delegasyonu başkanı Boghos Nubar Paşa’ya yollanan dosyada yer alan “Kafkasya’da oluşturulan gönüllü ermeni alayları büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken milli hedeflerimiz Büyük ve Küçük Ermenistan’ın kurulması…” ifadesiyle Ermenilerin iki yönden hedeflerini açıklamıştır.6 NEDEN SEVK VE İSKAN EDİLDİLER:7 Osmanlı devleti aleyhine faaliyetlerde bulunmaları ve arka planda bir devlet kurmak düşüncesiyle Birinci Dünya Savaşının25 - 30 sene öncesinden başlayarak 20 den fazla örgüt kurup silahlı mücadeleye girmeleri inde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde isyan ederek sivil halkı katletmeleri, suikast tertip edip ordu ikmal yollarına baskın düzenlemeleri göz önüne alınarak Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Osmanlı topraklarından olan Suriye’ye nâkili kararı alınmıştır. Bu durum Avusturya - Macaristan diplomatik belgelerinde özetle 6 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.22.23) 7 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.39.)
  • 7. 7 şu şekilde yer almaktadır :” Sert tedbirlerin alınmasının suçu Ermenilerindir. Ermeniler savaş başladıktan sonra Türk memurlarına ve Türk ordusuna karşı, akla gelebilecek her türlü düşmanca faaliyette bulundular.8 ayrıca Rusların gelmesinde sonra VAN vilayetinde sevk ve iskan şeklinde tanımlanan Ermenilerin zorunlu göç kararının hemen ardından 28. 05.1915 tarihinde vilayetlere gönderilen talimatnameyle, göçe tabi tutulanların hangi şartlarda ve nasıl bir uygulamayla nakil edilecekleri belirlenmiştir. Zorunlu göç, Çanakkale, Kafkasya ve Suriye’de savaşın Osmanlı ordularını lojistik destek yollarına yakın yerleri ve bu yolları birbirine bağlayan üçgen içerisinde yer alan yerleşim alanlarındaki Ermeniler ile örgütlere destek veren tüm Ermenileri kapsamıştır. zorunlu göçten ermeni örgütlerine destek vermeyen Ermeniler sanatkarlar, iş adamları, askeri personel , yaşlı kadın ve erkekler ile kimsesiz çocuklar Protestan ve Katolik Ermeniler muaf tutulmuştur . Bizzat sevkiyat güzergahında görev yapan ve tehcir hareketini izleyen Amerika’nın Mersin konsolosu Edward I.Nathan, 11.09.1915 tarihli raporunda 30.08.1915 tarihi 478 numaralı gönderiyi yazdıktan sonra kuzeyden buraya daha binlerce 8 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.50)
  • 8. 8 ermeni ulaştığını ve Halep bölgesine taransfer edildiğini belirtmektedir . Nathan , Morgennethau ‘ ya gönderdiği rapora Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün güzergahların Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyehat ettiklerini , kalabalık yüzünden çektikleri zahmet ve sefalete karşılık hükümetin bu işin son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu şiddete imtiyazsız lığa yer vermediğini göçlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu da eklemiştir.9 NE KADAR ERMENİ SEVK EDİLMİŞTİR? Bugün ermeni diasporasının veya onlara yakın kimselerin yayınlarında bir milyon ermeni Osmanlı tarafınadan tehcir edildiği ileri sürülmektedir . Oysaki; Osmanlı tehcir kayıtlarında , tehcir kapsamında olan Ermenilerin sayısı 450.000civarında verilmektedir. Bu sayı Zenop Bezciyan ve Bozhan Nubar Paşa tarafındandı doğrulanmaktadır. Yine Fransa’nın Halep eski konsolosu M.Guys,11.09.1915’te Fransa dış işleri bakanı Delcasse ‘ ye gönderdiği raporda “taşrada 700.000 ermeninim sürgüne hedef 9 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.60)
  • 9. 9 olduğunu 400.000 nin kurtulduğunu “ 10 bildirmesi hemen bütün bu türden bilgilerin birbirini tamamladığı gösteriyor . SURİYE’YE YOLCULUK İskan ettirilen Ermenilerle ilgili olarak farklı bilgiler bulunmaktadır. Misyonerlerden aldığımız bilgilere göre bir milyon ermeninin birçoğunun yollarda açlıktan öldüğünü belirtirken fahri konsolos Greg young gibi bazılarıda suriye valisinin izniyle kampları dolaşmış ve sevk edilenlerle ilgili olayları rapor etmiştir. Bu roporda Young ,kamplarda hastaneler kurulmuş olduğu ve hasta Ermenilerin tedavi edildigini yazmaktadır. 11 Osmanlı arşivlerinde ise bu durum Ermenilerin ziraat yapabilecekleri yerlere yerleştirilmesi , alet ,sermaye verilmesi gibi bilgiler bulunmaktadır . Ermeni göçmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesi için Muhaccirin Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun görevi Ermenilerin ihtiyaçlarını temin etmektir. İhtiyaçlarının tespit temini için Talat paşa tarafından muhaccirin müdürü Şükrü ey 10 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.65) 11 ( HALAÇOĞLU Yusuf SÜRGÜNDEN SOYKIRIMA S.68)
  • 10. 10 bizzat görevlendirilmiştir. Böylece bütün ihtiyaçları karşılanmıştır. SEVK VE İSKÂN AMAÇLI YAPILAN HARCAMALAR Sevk ve iskana tabi göçmenlerin sevk, iskan, masrafları 1915 yılında 25 milyon 1916 da ise 230 milyon kuruş harcamıştır. göç esnasın da teşekkül ettirilen kadifelere vasıta veya binek hayvan temil edilmiştir kadın yaşlı ve çocuklara özel ihtimam gösterilmiştir. O dönemde salgın bulunan sıtma hastalığına karşı koruna bilmeleri için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler in yanında askeri hastanelerden de yararlanılmış göçmenlerden ailelerini yitirmiş olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen mahallelerdeki ailelere yerleştirilmiş ve bunların iaşedeler sağlanarak meslek sahibi olmaları için eğitim imkanı sağlamıştır.12 ERMENİ İDDİALARINA KARŞI YABANCILAR TARAFINDAN YAPILAN İNCELEMELER VE VARILAN SONUÇLAR Birinci dünya savaşının hemen sonrasında itilaf devletleri ordularının İstanbul ve diğer bölgeleri işkal etmelerini müteakip, birkaç yüz Osmanlı siyasi ve askeri lideri ile aydını savaş suçlusu oldukları iddiası ile 12 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 75)
  • 11. 11 İngilizler tarafından malta adasına gönderilerek hapsedilmişlerdir. İstanbul’da ki hükümet, hem saltanatın ve kendi varlığının muhafazası, hemde son on yıl içinde 13imparatrlığu yöneten ve hükümete hakim olan itihat ve teraki partisinin ortadan kaldırılması amacıyla, itilaf devletleri ile her konuda iş birliğine girme konusunda istekli davranmıştır. Sonuç olarak, gerek itihat ve teraki rejimi gerek İstanbul’da da ve malta da tutuklu bulunan kişiler hakında suç kanıtlarının bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Bununla birlikte, ne zamanın İstanbul hükümeti, nede malta da ki tutuklular hakında ki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulmamıştır. İngiliz hükümeti çaresizlik içinde kendi arşivlerinde ve ABD hükümetinin Washington’daki arşivlerinde ki raporlar üzerinde de araştırmalar yapmış, ancak yine hiçbir sonuca ulaşamamıştır. ABD arşiv raporlarında Washington’daki İngiliz büyük elçisi R.C Craigie,Lord Curzon’a 13 temmuz 1921 de çektiği mesajda şöyle diyordu: “malta da tutuklu bulunan türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü 13 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 77)
  • 12. 12 duyuyorum… yeterli delil oluşturulabilecek hiçbir sorun vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinden yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir.” Sonuç olarak 29 temmuz 1921 de kralın Londra da ki hukuk danışmanları: dışişleri listesindeki kişilere karşı yönetilen suçlamaların14 yarı siyasi bir mahiyet taşıdığına ve bu nedenle haklarında, harp sırasında İngiliz savaş esirlerine zulüm yapıldığı iddiasıyla İngiliz hukuk danışmalarının önerisi üzerine savaş suçlusu olarak tutuklardan Türklerden ayrı işlem yapılması gerektiğine karar vermişlerdir. Ayrıca, “ şimdiye kadar hiçbir şahitten tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğru olduğunu kanıtlayan bir ifade alınmış değildir. Esasen hiçbir şahit bulunup bulunamayacağı da belli değildir,zira Ermenistan gibi uzak ve ulaşılması zor bir ülkede ve özellikle bu kadar uzun bir zaman geçtikten sonra şahit bulunması ne ölçüde zor olduğunu belirtmek dahi gereksizdir” ifadeleride Kralın Londrada ki hukuk danışmanlarına aittir. Sonuç olarak maltada ki 14 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 80)
  • 13. 13 tutuklular kendilerine hiçbir suçlama yönetilmeden ve duruşma yapılmadan 1922 de serbest bırakılmışlardır. Bu zaman zarfında İngiliz basınında Osmanlı hükümetini sözde soykırım ile suçlayan bu konuyu ispata yeltenen bazı belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby komutasında ki İngiliz işgal kuvvetleri tarafından Suriye’deki Osmanlı Devlet Daireleri ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmaların, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris’teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara yazılan uydurma belgeler olduğu anlaşılmıştır. OSMANLI DEVLETİNİN İDDİALAR KARŞISINDAKİ TUTUMU Önceki bölümlerde soykırım iddialarıyla yapılan gösteriler ve eylemlerin, sözde soykırımın 50. Yılı nedeniyle 1965 yılında başlatıldığını belirtmiştir. Osmanlı Devleti Ermeniler gibi 50 yıl beklememiş ve 26 Mart 1919 tarihinde, 2. Dünya savaşında taraf olmamış olan ispanya, İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç ‘e
  • 14. 14 gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Belgelerin son bölümde verilen bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış ve bu komisyonun kurulması, dolayısıyla konu soruşturması engellemiş. Bu konu, Osmanlı Devleti’nin icra etmiş olduğu işlemlerde uluslar arası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan ön güvenin önemli bir göstergesidir. Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması istemiştir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bu asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine gömülebilecekti. Osmanlı Devleti’nin girişimleri bununla da bitmemiş ve Osmanlı hükümeti 7 Mart 1920 tarihli15 telgrafı ile itilaf devletleri ve Amiral Bristol’den konunun araştırılmasını, gerçeklerin tespit edilerek dünya ve Türk kamuoyunun aydınlatılmasını talep etmiştir. Bu başvurularda “uydurma ermeni katli meselesinin uluslararası bir komisyon 15 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 82)
  • 15. 15 oluşturularak yerinde süratle tetkik edilmeli ve kasıt ve ihtiras ürünü propagandaların aydınlatarak Türk milletinin kötü ve adli töhmetten aklanması için… ” yardım istenmiştir. Aynı tarihlerde, tüm gazetelerde de açık duyuru şeklinde yayınlanmıştır. Ayrıca 2. Dünya savaşının sonlarına doğru Ahmet refik başkanlığında bir gurup yabancı gazeteci mahallinde inceleme yapılmak üzere doğu Anadolu’ya gönderilmiştir. SOYKIRIM İDDİALARINA KARŞI BİLİM ADAMLARININ TAVRI VE KONUMUNUN BİLİMSEL ALANDA TARTIŞMA DURUMU Bilim adamları: soykırım iddialarını bazıkonuyu destek edip, siyasi ve mali kazanca dönüştüren bir gurubun hezeyanı olarak görmektedirler. Bunu yapan bilim adamları 1925 ten bugüne kadar bu konudaki bilgi ve belgelerin orjinallerine ulaşmış, canlı şahitleri dinlemiş, olay yerlerinde bizzat gözlemde bulunmuş kişilerdi. Bunlar, 1925 ten bu yana Osmanlı arşivlerinin yabancı araştırmacılara açık olduğunu bilen ve belgelere bizzat ulaşan
  • 16. 16 bilim adamlarıdır. Batı Avrupa devletleriyle rusya destekli ermeni iddiaları ve Ermenilerin ileri sürdükleri belgelerin doğruluk durumunu tartışmak üzere türkiye devleti tarafından değişik zamanlarda çağrılar yapılmıştır. Bu çağrılar doğrudan ermeni bilim adamlarına yapıldığı gibi ermeniler adına onların propagandistliğini yapan şahıslarada yapılmıştır. Ancak bunların önemli bir bölümünün bu topraklara katılmaktan imtina ettikleri ve gerekçe göstermeden toplantıya katılmadıkları bilinmektedir. Bunun son örneği 1990 yılında XI. Türk tarih kongresinde ilk defa olarak bir ermeni senksiyonu programlanmış ve bu senksiyon’daki tartışmalara ermeni davası savunucusu yabancı tarihçilerde davet edildiği halde her biri çeşitli mazeretler ileri sürerek, bu bilimsel tartışmalara katılmaktan kaçınmışlardır. 1948 TARİHLİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ AÇISINDAN ERMENİ SORUNUNA BİR BAKIŞ
  • 17. 17 Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.peki Osmanlı soykırım yapmış olsaydı Anadolu’daki şeri hükümleri hakim olduğu dönemde, en eski Hristiyanlık mezhebi Süryanilik tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken 1980 li yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen anadoludaki kiliseler açılmıştır.hatta kardeşlerden biri Osmanlı sadrazamı sokullu Mehmet paşa iken diğer kardeşi makarije sırp kilisesine patrik tayin edilmiştir ve sırp halkını diriltmiştir. Avrupadaki mezhepler mücadelesi dönemin soykırımlarını, uzak doğuda dili değişen halkları ( Hindular-peştun ) komple dili ve dini değişen afrikayı ve güney amerikayı görüyoruz. Türk geleneğinde kültürlerin yaşatılması vardır.16 Katliamın veya soykırımın yeri yoktur.bu konuyu Justin McCarthy’nin “ölüm ve sürgün “ isimli kitabı açıkça ortaya koymaktadır. Bu kitapta balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz. Yine Osmanlı yönetimini 16 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 85)
  • 18. 18 soykırımla suçlayanlara sormak gerekir. Bugün bize soykırım diyenler XXI. Yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan türklerini yurtlarından söküp atmışlardır. Bugün bizi soykırımla suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır. Balkan halkları ile, batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile soykırıma kalkışan Saddam’ın elinden kaçan ırak halkı, yine türkiyeye sığınmıştır. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve türkiye cumhuriyetinin diğer milletlere devletlere örnek olacak temiz sicili budur. Prof. Justin McCarthy de ABD temsilciler meclisinde yaptığı savunma bilgilendirme konuşmasında, 1.dünya savaşında türklerinde büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir:
  • 19. 19 “… savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir.17 Yeni türkiye cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağı ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir. Bu yüzden türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur… yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen türklerin ne düşünmesi gerekiyor … “ elbet bir gün sağduyulu tarih yazarlarının gün ışığına çıkarıp sergileyeceği gerçeklerle aydınlanacaktır. Aksi takdirde Atatürk’ün dediği gibi “değişmeyen 17 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 87)
  • 20. 20 hakikatler, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet kazanacaktır. “ IX. GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE ERMENİLERİN DURUMU Türkiye’deki Ermenilerin bugün de baskı altında tutuldukları iddiası zaman zaman gündeme gelmektedir. Ermeni propaganda çevreleri bu iddiayı şu amaçlarla ileri sürmektedirler: a)”Ermeni’ye zulmeden türk imajını” tarih içinde kesintisiz olarak sürdürerek bugüne kadar getirmek,18 b) genç ermeni kitlelerine uğruna mücadele edilecek bir hedef göstermek, c) propagandaya güncel bir kazandırmak, d) yabancı ülkelere Türkiye’nin içişlerine müdahale imkanı sağlayabilmek, Bu iddia da, diğerleri gibi, hiçbir esasa dayanmamaktadır. 18 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 88)
  • 21. 21 Türkiye’deki 40-50 bin ermeni vatandaşımız bugün hiçbir ayırıma tabi tutulmadan, türk vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven, huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar. Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte, kendi derneklerinde sosyal ve kültürel faaliyetlerini sürdürmektedirler. Türkiye’deki ermeni toplumu 30 okula, 17 hayır ve kültür derneğine, Jamanak ve Marmara adlı 2 günlük gazeteye ve ayrıca bazı dergilere, şişli ve taksim adlı iki spor kulübüne, çeşitli vakıflara ve sağlık kuruluşlarına sahip bulunmaktadır. Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu Gregoryendir. Dini liderleri türkiye Ermenileri patriği unvanı taşımaktadır. Bu Gregoryen çoğunluğun yanında Katolik ve protestan Ermenilerde vardır,19 bunlar da kendi kiliselerine sahiptir. 19 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 89)
  • 22. 22 Ermeni vatandaşlarımızın çok büyük ekseriyeti istanbul’da oturmaktadır. Bu nedenle kurumlarının büyük çoğunluğu da İstanbul’da bulunmaktadır. Hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını, türkiye’de yaşamaktan büyük bir memnunluk duyduklarını ve türk vatandaşı olmakla iftihar ettiklerini her vesile ile dile getiren ermeni vatandaşlarımız, yurtdışındaki türk diplomatlarını hedef olan ermeni terör örgütlerinin saldırılarını başta patrik olmak üzere, her fırsatta şiddetle kınamışlar, bu terörün açtığı acıları diğer Türklerle birlikte aynı ortak duygularla paylaşarak ermeni propaganda ve terör odaklarına en etkili yanıtı bizzat vermişlerdir. 1 kasım 1981 günü İstanbul’daki ermeni patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının anasına düzenlenen ve patrik tarafından yönetilen dini ayin Türkiye Ermenilerinin ermeni terörü karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini teşkil etmiştir.
  • 23. 23 Avrupa konseyi’nin türkiyedeki azınlıklara baskı yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 şubatında ermeni patrikliğince yapılan açıklamada “Türkiye Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak Türkiye’de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü inanç hürriyetinden yararlanarak dini ayinlerini serbestçe yaptıkları” vurgulanmış,20 Los Angeles başkonsolosumuz kemal Arıkan’ın 28 ocak 1982 günü ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine patrik verdiği demetçe “Türk Ermenilerinin bu cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir üzüntüyle karşıladıklarını” ifade ile, “dışarıdaki Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere karşı çıkmaya” çağırmıştır. Böylece ermeni propagandasının bu iddiası hak ettiği cevabı Türkiye Ermenilerinden almış olmaktadır.21 20 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 90) 21 (İsmail ÖZÇELİK İsmail Ermeni iddiaları ve gerçekleri s. 90)
  • 24. 24 TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNİN PSİKOLOJİK SAVAŞ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Dünya tarihinde 30 yıllık, 100 yıllık savaşlar yaşanmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları milyonlarca insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmuştur. Karşı cephelerde bulunan halklar veya devletler savaş bittikten sonra tekrar normal ilişkilere dönmek için arayış içinde bulunmuş ve kısa sürede bunu başarmışlardır. Savaş yıllarında yaşanan bütün olumsuzluklar, acılar ve kayıplar unutulmaya çalışılmış, ilişkileri ileriye götürmek için yeni projeler geliştirilmiştir. Ancak Ermenilerin Türkiye'ye yönelik görüşleri 20. yüzyılın başlarından itibaren değişmemiş, aksine Türk düşmanlığı görüşleri daha da artmıştır. Bu gelişmede Ermeni milli kimliğinin oluşmasında Türk düşmanlığının esas alınmış olması vardır. Yüzyıllar boyunca Türk devletlerinin tebaası konumunda bulunan Ermeniler, gayet rahat ve sorunsuz bir hayat yaşamıştır. Ancak 19. yüzyılın
  • 25. 25 sonu, 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti için ciddi sorun çıkaran Ermeniler, özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkasya cephesinde Rus ordusu ile işbirliği içinde bulunarak, Osmanlı Devletinin güvenliğini tehdit etmiştir. Bu durum karşısında Osmanlı Hükümeti 1915'te Doğu bölgelerinde yaşayan ve Ruslarla işbirliği yapan Ermenileri cephe bölgesinden alarak daha iç bölgelere göç ettirmiştir. Yaklaşık 90 yıldır Ermeniler dünya kamuoyunu 1915 tehcirinin kendilerine karşı yapılmış "soykırım" olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Öteki merkezli, mistik- oryantalist zihniyetli bu yaklaşım tarzı kin psikolojisini tetiklemektedir. Bağımsızlık sonrası Türkiye'nin Ermenistan ile ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurmaya yönelik bütün iyi niyet girişimlerine rağmen, Ermenistan sözde soykırım propagandasına devam etmiş, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamış ve Kars Anlaşmasının iptal edilmesi için propaganda faaliyetlerini sürdürmektedir. Ermenistan'ın soykırım
  • 26. 26 propagandasına devam etmesi ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımaması, sınır anlaşması yapmaması üzerine, Türkiye Nisan 1993'te Akyaka Sınır Kapısını kapatmak zorunda kalmıştır. Ermeni diasporası olmak üzere, Ermenistan Hükümeti ABD ve Avrupa'daki çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığı ile Türkiye'den sınır kapısını açmayı talep etmektedir. Bunu talep ederken de, Ermenistan'ın ekonomik sorunlarından daha çok, "Batı Ermenistan" diye telakki ettikleri Türkiye'nin doğu illerinin ekonomik sorunlarını öne çıkarmakta, sınır kapısının açılması halinde özellikle Kars ve diğer illerin ekonomik açıdan ciddi bir gelişme kaydedeceğini dile getirmektedirler. Bu konu zaman zaman Ermenistan ve Türkiye basınında da gündeme taşınmaktadır. Ermeniler, Türkiye'deki bazı medya kuruluşlarında sınır kapısının açılmasının gerekliliği konusunda kendi perspektiflerinden haber ve makaleleri rahatlıkla yayınlatabilmektedir. Türkiye'de bazı köşe yazarları da bu konuda Ermenilerin görüşlerini de
  • 27. 27 savunan yazılarla Türk kamuoyunu etkilemeye çalışabilmektedirler. Bu arada medya organları bu konuda Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi'nin de görüşlerini de yansıtmaktadır. Akyaka Sınır Kapısının açılması konusunda Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Bink'in Birgün gazetesinin 15 Temmuz 2004 tarihli sayısında "Medzamor kapatılsın...Sınır açılsın" adlı yorumu yayınlanmıştır. Dink, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunları sadece Metsamor Nükleer Santrali ve sınır kapısına endekslemekle çok daha ciddi sorunlar olan "soykırım" propagandasını, Ermenistan'ın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamasını ve 1921 Kars Anlaşmasının iptal edilmesi için yönünde propaganda çalışmalarını göz ardı ettirmekle, Türk kamuoyunun görüşlerini etkilemeye çalışmaktadır. Metsamor güvensizliği tescil edilmiş Ermenistan'ın zayıf karnıdır. Mevcudiyeti Ermenistan için bir koz değil, zafiyettir, nakizedir.
  • 28. 28 Sınır kapısının açılması için Türkiye'de lobi çalışmaları yapan çevreler, gruplara, romantik, turistik bazı imkanlar sağlamakta böylece gündeme getiricisi Ermeniler olması halinde diplomatik, Kafkasya dezavantaja yer açabilecek hususları Türk aydınının! Ve halkının talebi imişcesine Türklere yaptırılmış olmaktadır. Türkiye yapacağı açıklamalarla Ermenilerin kabul etmedikleri Türk-Ermeni sınırındaki kapının açılmasını anlatabilmelidir. Ermenistan Türkiye'nin bu bölgesini "Batı Ermenistan" olarak nitelendirirken, açılması üzerinde durulan kapının Türk-Ermeni sınır kapısı değil, Ermenistan'ın iki yakası arasındaki işgal edilerek geçit vermesi engellenen Ermenilere ait kapının açılmasını istemektedirler.22 22 Yaşar Kalafat, Kafkasya Araştırmaları Masa Başkanı, Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin psikolojik savaş açısından değerlendirilmesi
  • 29. 29 TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ Yukarıda da ifade edildiği üzere, Türkiye, Ermenistan ile ilişkileri geliştirmek için belli talepler ileri sürmüştür. Bu taleplere baktığımızda
  • 30. 30 birisi dışındakilerin nitelik itibarıyla “negatif talepler” olduğunu görmekteyiz. Yani Türkiye, bu talepleriyle Ermenistan’dan bir şey yapmasını değil, yapmamasını istemektedir. Türkiye, Ermenistan’ın yayılmacılıktan, işgalcilikten, dünya genelinde Türkiye’ye karşı politikalar geliştirmekten ve geliştirilmesine yardımcı olmaktan vazgeçmesini istemektedir. Türkiye, Ermenistan’dan kendisine yönelik toprak taleplerinden vazgeçmesini istemektedir. Türkiye gibi en azından bölgesel açıdan önemli bir devletin, kendisine karşı sürekli saldırgan davranan ve politikalarının uygulanmasına engel teşkil eden küçük bir komşusuna yönelik ileri sürdüğü “negatif talepler”in bile hiçbirisi gerçekleşmeden ve ciddî bir ekonomik çıkarı yokken, bu devletle ilişki geliştirmesi beklenmemelidir. Hatta, bu bağlamda, hava koridorunun açılması ve uçak seferlerinin başlatılması bile karşılıksız tavizler olarak değerlendirilebilir. Türkiye, zaten ambargosunun
  • 31. 31 üç boyutundan ikisinden taviz vermiştir. Türkiye, hava koridorunu açmış, uçak seferlerini başlatmıştır. Buna karşın hiçbir olumlu adım atmayan, tam tersine saldırganlığını artıran Ermenistan ile sınır kapılarını açması olanaksızdır. Ayrıca, son dönemlerde de sık-sık görüldüğü üzere, konuyu sürekli olarak Azerbaycan boyutuna indirgeme çabaları, aslında bilimsel temellerden uzak nitelikte olup kamuoyunu yanlış yönlendirmeye hizmet etmektedir. Nitekim yukarıda da ifade edildiği gibi, Türkiye’nin Ermenistan ile sınırları açmak için ileri sürdüğü şartlar öncelikle kendisi ile ilgilidir. Tüm yukarıda ifade edilenler ışığında, Türkiye’nin mevcut şartlar altında Ermenistan ile sınır kapılarını açması, tamamen mantık ve ihtimal dışı bir durum olarak değerlendirilebilir.23 23 Araz ASLANLI TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ
  • 32. 32 ERMENİSTAN SÖZDE SOYKIRIM KONUSUNDA 'KANITLAR PAKETİ' HAZIRLAMAK ÇABASINDADIR Sözde Ermeni soykırımını meselesini Ermeni halkının milli birlik ve beraberliğinin, dayanışma, işbirliği ve Ermenistan dış politikasının köşe taşı olarak gören hükümet, iddialarının uluslararası kamu oyu tarafından kabul edilmesi için verdiği destekle Ermenistan Milli Bilimler Akademisi ve Dünya Ermenileri Organizasyonu 'Kanıtlar Paketi' hazırlama çalışmalarına başlamıştır. Bu amaçla Dünya Ermenileri Organizasyonu, Ermenistan Milli Bilimler Akademisi salonunda 6-7 Mayıs 2004 tarihinde 'Ermenistan-Türkiye
  • 33. 33 İlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü' adlı konferans düzenlemiştir. Dünya Ermenileri Organizasyonu Başkanı Ara Abramyan düzenlediği basın toplantısında konferansa Ermenistan, Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya, ABD, Rusya, Avusturya, Kanada ve İsviçre'den "soykırım" konusunda uzman olan kişilerin katılacağını açıklamıştır. Konferansın başlıca amacı Ermenilerin i9ddiasını uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde tanımlamak ve dünya kamu oyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha geniş bir şekilde öğrenilmesi için çeşitli ülkelerde bu konuda uzman olan kişilerden oluşan özel bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan'ın sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için resmi belge ve kaynak teşkil edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar sonucunda uluslararası alanda ciddi baskılarla
  • 34. 34 karşılaşan Türkiye'ye sözde soykırımın kabul ettirilmesi amaçlanmıştır. Konu ile ilgili görüşlerini açıklayan tarih Profesörü Andranik Migranyan, bu konferansın düzenlenmesinin Ermenistan'a uluslararası alanda destek sağlayacağına inandığını bildirmiştir. Ermeni 'soykırımının' uluslararası alanda tanınmasının, Türkiye'nin de 'soykırımı' tanıması yönünde ciddi etkisi olacağını ifade eden Migranyan, Türkiye'den toprak ve tazminat taleb edilmesi gerektiğini de savunmuştur. Ancak bu konuda hem Ermeni diasporası hem de Ermenistan devletinin değişik görüşleri olduğunu ve henüz ortak paydaya gelinmediğini dile getiren Migranyan, Devlet Başkanı Robert Koçaryan'ın sözde soykırım konusunda 'Bizim için soykırımın kabul edilmesi önemlidir. Toprak ve tazminat talebi ise Ermenistan devletinin değil, diasporanın talebidir' şeklinde yaptığı açıklamayı doğru bulmadığını bildirmiştir.
  • 35. 35 Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması için Türkiye'nin ön koşulları olduğunu ifade eden Migranyan, Ermenistan'ın ise sözde soykırımın Türkiye tarafından kabul edilmesi politikasının doğru olduğunu bildirmiş, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulduktan, sınır kapısı açıldıktan ve ekonomik ilişkiler geliştikten sonra bile Ermenistan hükümetinin 'soykırım' propagandası ve Türkiye'den 'soykırımı' tanıma talebinden bir saniye bile olsun vazgeçmemesi gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Ermenistan hükümeti sözde soykırımın uluslararası alanda ve Türkiye tarafından tanınması için çalışmalarına hız verdiği, toprak ve tazminat taleplerine, 1921 Kars Anlaşmasının feshedilmesi için özellikle Rusya ve Avrupa'da yaptığı propagandaya devam ettiği bir dönemde, Türkiye'de bazı siyasi ve akademik çevrelerin iki ülke arasında sınır kapısının açılması yönünde görüş bildirmeleri Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Migranyan'ın yukarıda
  • 36. 36 ifade edilen görüşleri, Ermenistan'ın iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi döneminde bile sözde soykırım propagandasına devam edeceğini göstermektedir. Bu durumda Türkiye'nin sınır kapısını açması ve diplomatik ilişkiler kurması Ermenistan devleti ve kamu oyu tarafından zafer olarak tanımlanacak ve mücadelelerinin haklı olduğuna inanacaklardır. Ayrıca bugün iç politikada yaşanan sorunlar nedeni ile ciddi zorluklarla karşılaşan Koçaryan rejimi, Türkiye'ye karşı baskılarının sonuç verdiğini ileri sürerek konumunu güçlendirmeye çalışacaktır. Her hangi bir nedenle olursa olsun (Sınır kapısının kapalı olması veya Ermenistan ekonomisinde yaşanan yolsuzluklar) Ermenistan hükümetinin ekonomik ve sosyal sorunları halledememesi, Türkiye'ye karşı düşman tavır takınan Koçaryan rejiminin zayıflamasına ve hatta iktidardan gitmesine neden olabilir ki, bu tür bir gelişme Türkiye'nin yararına olacaktır.24 24 Hatem CABBARLI Ermenistan sözde soykırım konusunda 'kanıtlar paketi' hazırlamak çabasındadır
  • 37. 37
  • 38. 38 KAYNAKÇA HALAÇOĞLU Yusuf Ermeni İddiaları ISBN-ISSN 97584869 Yayın Bilgisi İstanbul 69 Babiali Kültür Bakanlığı 2006 Yer Numarası: DR 435A7/H157 ÖZÇELİK İsmail Ermeni İddiaları ve Gerçekler Ankara 2007 YAMAN Abdullah Ermeni Meseleleri ve Türkiye İstanbul 1973 KÜÇÜK Cevdet Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Orteya Çıkışı 1878-1897 İstanbul 1987,sayfa 3,8 www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale37.html www.orhancekic.com/makale.asp?id=457 www.academia.edu/.../Ittihatci_Belgelerinde_Ermeni_Sorunu_Makale Referans: www.HABERANALIZ.com
  • 39. 39