ݺߣ

ݺߣShare a Scribd company logo
21 Aralık 2010 Salı<br />BİRİNCİ OTURUM<br />Açılma Saati: 11.03<br />BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU<br />KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van) <br />MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı üniversite bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. <br />2011 yılı bütçesinin her yönüyle bir seçim bütçesi olarak hazırlandığı açıktır. Sayın Maliye Bakanı The Economist tarafından Kasım 2010’da düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmasında 2011 bütçesiyle ilgili olarak “Gelecek yıl seçim yılı, bu nedenle yılın ilk yarısında biraz daha fazla harcamayı planlayabiliriz.” demiştir. İşte, bütçeyi tanımlayan gerçek itiraf budur.<br />Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe sunuş konuşmasında da üniversitelere personel ve kaynak desteğini artıran ve üniversite eğitimini ülke geneline yayan bir bütçe olarak nitelendirdiği 2011 yılı üniversiteler bütçesi, ekleri hariç, toplam 58 sayfalık konuşma metninde sadece 2 paragrafla, hacimsel olarak yüzde 1’den daha az bir yer bulabilmiştir. İşte, AKP anlayışının üniversiteye ayırdığı önem budur.<br />Değerli milletvekilleri, üniversiteler, temel olarak, bir ülkenin yükseköğretimde eğitim öğretim, araştırma ve yayım faaliyetlerini yürütmekten sorumludurlar. Bu faaliyetleriyle âdeta ülkenin dışa açılan yüzü, gözü ve kulağı olup ülkenin bilim ve teknoloji düzeyinin yükseltilmesinde önemli paya sahiptirler. <br />Bu açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Dünya İşadamları Kurumu ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan “The Global Information Technology Report 2009-2010” isimli yayında yer alan son verilere göre, kişi başına düşen millî gelir açısından ülkemiz 133 ülke arasında 63’üncü sırada ve dünya ortalaması düzeyinde yer alırken; “Bilim ve Teknoloji Yatkınlık ve Yararlanma İndeksi” olarak tanımlanan uluslararası bir göstergeye göre yapılan sıralamada ise Jamaika, Endonezya ve Kazakistan’ın ardından ancak 69’uncu sırada yer aldığı görülmektedir. Daha da kötü olanı, ülkemizin bu önemli bilim ve teknoloji göstergesi açısından son üç yılda tam 14 sıra birden gerilemiş olmasıdır. <br />Ülkemizde ARGE harcamalarının gayrisafi millî hasılaya oranı binde 7,3 düzeyinde olup dünya ortalamasının altında, ABD ve OECD ülkelerinin üçte 1’inden az, en yüksek ARGE payına sahip İsrail’in ise ancak yedide 1’i düzeyindedir. <br />Bu gerçeklere karşın, ne yazık ki AKP döneminde üniversitelere ayrılan ödenekler oldukça yetersiz kalmış ve reel olarak artırılamamıştır. 2002’de toplam 53 devlet üniversitesi ve YÖK için ayrılan toplam ödenek miktarının yılın bütçesine oranı yüzde 2,54 iken, 102 devlet üniversitesine ait 2011 bütçesinde bu değer yüzde 3,68 olmuştur. Bunun anlamı, 2003'den bu yana kırk dokuz yeni üniversite açılarak sağlanan yüzde 92'lik sayısal artışa karşılık bütçelerindeki yaklaşık yüzde 45 oranında reel bir artış olduğudur. Özetle, AKP döneminde devlet üniversitelerinin sayısındaki yaklaşık 1 kat artışa karşın, bütçelerindeki artış olması gerekenin yarısına bile ulaşamamıştır. <br />Bu bütçede artış oranlarının yeni kurulan üniversitelerimizde daha yüksek olması makul bir tercihtir. Ancak, AKP İktidarından önce ve aynı dönemlerde kurulmuş üniversitelerin bütçeleri ve artış oranları arasında önemli farkların bulunması, AKP'nin üniversiteler arasında da ayrım yaptığını göstermektedir. Örneğin, 1992 yılında kurulan yirmi iki üniversite içinde Balıkesir ve Celal Bayar üniversiteleri yüzde 30'un üstünde artışla bütçelerini en fazla artıran üniversiteler olurken, Galatasaray Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Harran ve Dumlupınar üniversiteleri yüzde 4,2 ile yüzde 7,3 arasındaki oranlarla en düşük bütçe artışlarına sahip üniversiteler olmuştur. <br />Öğrenci başına düşen üniversite ödenekleri açısından bir karşılaştırma yapıldığında ise bu farklar çok daha büyüktür. Örneğin, 1992'de kurulan Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünde öğrenci başına düşen ödenek yaklaşık 24 bin TL iken, Harran Üniversitesinde 10 bin TL, Dumlupınar Üniversitesinde ise bu değer ancak 3 bin TL'dir. Bu oldukça büyük farklar da, üniversite bütçelerinin objektif ölçütlerden uzak bir değerlendirmeyle hazırlandığının önemli göstergesidir. Tabiri caizse üniversite bütçeleri kapanın elinde kalmıştır. <br />Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin saymakla bitmeyecek kadar fazla olan sorunlardan önemli gördüğüm bazıları şunlardır:<br />Üniversite sisteminin en önemli girdisi olan öğrencilerin üniversiteye giriş sınavlarında ve mezun olduktan sonra girdikleri KPSS sınavlarında yaşadıkları ve son yıllarda âdeta ayyuka çıkan kopya veya soru hırsızlığı olayları ve bu olaylara adları karışanlara hiçbir işlem yapılamaması; böylece, ÖSYM'ye ve devlet kurumlarına karşı giderek artan güvensizlik. <br /> <br />İki: Yanlış uygulamalar nedeniyle boş kalan kontenjanlar ve ekonomik zorluklar nedeniyle açıkta kalan öğrenciler. Nitekim 2009 yılı ek yerleştirmeler için ilan edilen toplam 160 binden fazla kontenjanın yüzde 71’i, 2010’da ise 143 bine yakın kontenjanın yaklaşık yüzde 50’si boş kalmıştır. <br />Zor da olsa bir üniversiteye kayıt yaptırma hakkı kazanan öğrenciler için oldukça yüksek okul harçları ve devlet yurtlarının yetersiz yatak kapasiteleri yüzünden yaşanan mağduriyetler. <br />Bir diğer sorun: Az sayıdaki dikey geçiş kontenjanlarının çoğunlukla vakıf üniversitelerine kaydırılması. <br />Araştırma görevlisi kadrolarının yetersizliği ve sık sık değiştirilen atama kriterleri. <br />Öğretim elemanlarının yaşadığı kadro sorunları ve siyasi tercihlere kurban edilen kadro tahsisatları. <br />Az sayıdaki idari ve teknik personelin ağır iş yükleri ve yetersiz maaş ve özlük hakları. <br />Yardımcı doçentlerin iki yılda bir tekrarlanan geçici kadro atama çilesi, bir türlü verilemeyen 1. dereceden emeklilik hakkı, doçentlik için dayatılan yüksek ve gereksiz yabancı dil barajı. <br />Doçentlik sınavlarında bilim dallarına göre değişen kriterler ve sözlü sınavlarda yaşanan keyfîlikler. <br />Akademik yükselmeler için gerekli bilimsel yayınlardaki niteliği düşürücü uygulamalar. <br />Vakıf üniversitelerine olan öğretim üyesi transferleri nedeniyle giderek kan kaybeden devlet üniversiteleri. <br />Yeni kurulan üniversitelerdeki personel ve öğretim üyesi eksikliği nedeniyle yaşanan eğitim kalitesizliği ve altyapı yetersizliği. <br />Kapatılan teknik eğitim fakülteleri ve yerine kurulan teknoloji fakültelerindeki belirsizlikler. <br />Öğretim üyeleri arasında kavgalara yol açan ek ders ücreti muammaları ve yaz okulu uygulamaları. <br />Oldukça ağır sınav ve disiplin yönetmelikleri ve çeşitli mevzuat hükümleri.<br />Rektör ve dekan atamalarında öğretim üyelerini birbirine düşüren sözde seçimler ve antidemokratik uygulamalar. <br />Rektör adaylarının YÖK ve Cumhurbaşkanlığınca elenmesinde uygulanan subjektif ölçütler. Bunun en önemli delili, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer döneminde atanan 123 rektörün yüzde 23’ünün, Sayın Gül döneminde Ekim 2010’a kadar yeni kurulan üniversiteler dışında atanan toplam 35 rektörün ise yüzde 46’sının üniversitelerinde yapılan seçimlerde birinci sırada oy alamamış adaylar olmasıdır. <br />Bir başka sorun her türlü engeli aşarak mezun olan gençlerin karşılaştığı işsizlik sorunu, iptal edilen sınavlara rağmen, zanlıların hiçbir zarar görmeden öğretmen olarak atandığı iddiaları, birçok meslek grubunda, kamuda istihdamın sınırlanması ve uzun dönemdir atama yapılmaması, üniversitelerde yeniden başlatılan öğrenci kavgaları ve sokak eylemleri. Bu konunun en canlı örnekleri rahmetle andığım -Dumlupınar Üniversitesi- Kütahyalı hemşehrim Hasan Şimşek’in yasadışı örgüt militanlarınca bıçaklanarak katli ve İstanbul ve Ankara’da yaşanan polis, öğrenci kavgalarıdır. <br />Değerli milletvekilleri, peki, bu sorunların çözümüne yönelik olarak sekiz yıldır ne yapıldı sorusuna verilebilecek en iyi cevap çok az bir şeyin yapıldığıdır. Yapılanlar her yıl belirli miktardaki devlet kadrolarına yanlı atamalar, ardı ardına açılan ve hemen öğrenci alınarak eğitim, öğretime  başlanan yeni üniversiteler ile hızla değiştirilen gündemle üzeri örtülen sorunlardır. <br />Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Sayın YÖK Başkanının kısa bir süre önce otuz yaşını doldurmuş gençlerin ikinci üniversite olarak vakıf üniversitelerine sınavsız girebilecekleri ve yeni kurulacak üniversitelerle birlikte boşta kalan öğrenci kavramının tarih olacağı yönündeki talihsiz açıklamalarıdır. Bunun anlamı birinci üniversiteyi bitirmiş işsiz olan gençlere bir dört yıl daha oyalamadır. <br />Yapılması gerekenler, üniversitelerden sorumlu bir üst kurul yöneticisinin dürüstçe bu görevi derhâl bırakması ve ülke yönetiminden sorumlu iktidarın zaman kaybetmeden çözüm aramasıdır. Bu amaçla YÖK yeniden yapılandırılmalı, rektör ve dekanların doğrudan seçimle belirlenmelerini sağlayacak mali ve bilimsel özerkliğin esas alınacağı üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesini özendirici Anayasal ve yasal düzenlemeler hızla gerçekleştirilmeli, vakıf üniversitelerinin kendi yöneticilerini kendilerinin atayabilmeleri sağlanmalıdır. <br />Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) <br />
üNi̇versi̇teler bütçe konuşma metni̇
üNi̇versi̇teler bütçe konuşma metni̇
üNi̇versi̇teler bütçe konuşma metni̇

More Related Content

üNi̇versi̇teler bütçe konuşma metni̇

  • 1. 21 Aralık 2010 Salı<br />BİRİNCİ OTURUM<br />Açılma Saati: 11.03<br />BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU<br />KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van) <br />MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı üniversite bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. <br />2011 yılı bütçesinin her yönüyle bir seçim bütçesi olarak hazırlandığı açıktır. Sayın Maliye Bakanı The Economist tarafından Kasım 2010’da düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmasında 2011 bütçesiyle ilgili olarak “Gelecek yıl seçim yılı, bu nedenle yılın ilk yarısında biraz daha fazla harcamayı planlayabiliriz.” demiştir. İşte, bütçeyi tanımlayan gerçek itiraf budur.<br />Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe sunuş konuşmasında da üniversitelere personel ve kaynak desteğini artıran ve üniversite eğitimini ülke geneline yayan bir bütçe olarak nitelendirdiği 2011 yılı üniversiteler bütçesi, ekleri hariç, toplam 58 sayfalık konuşma metninde sadece 2 paragrafla, hacimsel olarak yüzde 1’den daha az bir yer bulabilmiştir. İşte, AKP anlayışının üniversiteye ayırdığı önem budur.<br />Değerli milletvekilleri, üniversiteler, temel olarak, bir ülkenin yükseköğretimde eğitim öğretim, araştırma ve yayım faaliyetlerini yürütmekten sorumludurlar. Bu faaliyetleriyle âdeta ülkenin dışa açılan yüzü, gözü ve kulağı olup ülkenin bilim ve teknoloji düzeyinin yükseltilmesinde önemli paya sahiptirler. <br />Bu açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Dünya İşadamları Kurumu ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan “The Global Information Technology Report 2009-2010” isimli yayında yer alan son verilere göre, kişi başına düşen millî gelir açısından ülkemiz 133 ülke arasında 63’üncü sırada ve dünya ortalaması düzeyinde yer alırken; “Bilim ve Teknoloji Yatkınlık ve Yararlanma İndeksi” olarak tanımlanan uluslararası bir göstergeye göre yapılan sıralamada ise Jamaika, Endonezya ve Kazakistan’ın ardından ancak 69’uncu sırada yer aldığı görülmektedir. Daha da kötü olanı, ülkemizin bu önemli bilim ve teknoloji göstergesi açısından son üç yılda tam 14 sıra birden gerilemiş olmasıdır. <br />Ülkemizde ARGE harcamalarının gayrisafi millî hasılaya oranı binde 7,3 düzeyinde olup dünya ortalamasının altında, ABD ve OECD ülkelerinin üçte 1’inden az, en yüksek ARGE payına sahip İsrail’in ise ancak yedide 1’i düzeyindedir. <br />Bu gerçeklere karşın, ne yazık ki AKP döneminde üniversitelere ayrılan ödenekler oldukça yetersiz kalmış ve reel olarak artırılamamıştır. 2002’de toplam 53 devlet üniversitesi ve YÖK için ayrılan toplam ödenek miktarının yılın bütçesine oranı yüzde 2,54 iken, 102 devlet üniversitesine ait 2011 bütçesinde bu değer yüzde 3,68 olmuştur. Bunun anlamı, 2003'den bu yana kırk dokuz yeni üniversite açılarak sağlanan yüzde 92'lik sayısal artışa karşılık bütçelerindeki yaklaşık yüzde 45 oranında reel bir artış olduğudur. Özetle, AKP döneminde devlet üniversitelerinin sayısındaki yaklaşık 1 kat artışa karşın, bütçelerindeki artış olması gerekenin yarısına bile ulaşamamıştır. <br />Bu bütçede artış oranlarının yeni kurulan üniversitelerimizde daha yüksek olması makul bir tercihtir. Ancak, AKP İktidarından önce ve aynı dönemlerde kurulmuş üniversitelerin bütçeleri ve artış oranları arasında önemli farkların bulunması, AKP'nin üniversiteler arasında da ayrım yaptığını göstermektedir. Örneğin, 1992 yılında kurulan yirmi iki üniversite içinde Balıkesir ve Celal Bayar üniversiteleri yüzde 30'un üstünde artışla bütçelerini en fazla artıran üniversiteler olurken, Galatasaray Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Harran ve Dumlupınar üniversiteleri yüzde 4,2 ile yüzde 7,3 arasındaki oranlarla en düşük bütçe artışlarına sahip üniversiteler olmuştur. <br />Öğrenci başına düşen üniversite ödenekleri açısından bir karşılaştırma yapıldığında ise bu farklar çok daha büyüktür. Örneğin, 1992'de kurulan Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünde öğrenci başına düşen ödenek yaklaşık 24 bin TL iken, Harran Üniversitesinde 10 bin TL, Dumlupınar Üniversitesinde ise bu değer ancak 3 bin TL'dir. Bu oldukça büyük farklar da, üniversite bütçelerinin objektif ölçütlerden uzak bir değerlendirmeyle hazırlandığının önemli göstergesidir. Tabiri caizse üniversite bütçeleri kapanın elinde kalmıştır. <br />Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin saymakla bitmeyecek kadar fazla olan sorunlardan önemli gördüğüm bazıları şunlardır:<br />Üniversite sisteminin en önemli girdisi olan öğrencilerin üniversiteye giriş sınavlarında ve mezun olduktan sonra girdikleri KPSS sınavlarında yaşadıkları ve son yıllarda âdeta ayyuka çıkan kopya veya soru hırsızlığı olayları ve bu olaylara adları karışanlara hiçbir işlem yapılamaması; böylece, ÖSYM'ye ve devlet kurumlarına karşı giderek artan güvensizlik. <br /> <br />İki: Yanlış uygulamalar nedeniyle boş kalan kontenjanlar ve ekonomik zorluklar nedeniyle açıkta kalan öğrenciler. Nitekim 2009 yılı ek yerleştirmeler için ilan edilen toplam 160 binden fazla kontenjanın yüzde 71’i, 2010’da ise 143 bine yakın kontenjanın yaklaşık yüzde 50’si boş kalmıştır. <br />Zor da olsa bir üniversiteye kayıt yaptırma hakkı kazanan öğrenciler için oldukça yüksek okul harçları ve devlet yurtlarının yetersiz yatak kapasiteleri yüzünden yaşanan mağduriyetler. <br />Bir diğer sorun: Az sayıdaki dikey geçiş kontenjanlarının çoğunlukla vakıf üniversitelerine kaydırılması. <br />Araştırma görevlisi kadrolarının yetersizliği ve sık sık değiştirilen atama kriterleri. <br />Öğretim elemanlarının yaşadığı kadro sorunları ve siyasi tercihlere kurban edilen kadro tahsisatları. <br />Az sayıdaki idari ve teknik personelin ağır iş yükleri ve yetersiz maaş ve özlük hakları. <br />Yardımcı doçentlerin iki yılda bir tekrarlanan geçici kadro atama çilesi, bir türlü verilemeyen 1. dereceden emeklilik hakkı, doçentlik için dayatılan yüksek ve gereksiz yabancı dil barajı. <br />Doçentlik sınavlarında bilim dallarına göre değişen kriterler ve sözlü sınavlarda yaşanan keyfîlikler. <br />Akademik yükselmeler için gerekli bilimsel yayınlardaki niteliği düşürücü uygulamalar. <br />Vakıf üniversitelerine olan öğretim üyesi transferleri nedeniyle giderek kan kaybeden devlet üniversiteleri. <br />Yeni kurulan üniversitelerdeki personel ve öğretim üyesi eksikliği nedeniyle yaşanan eğitim kalitesizliği ve altyapı yetersizliği. <br />Kapatılan teknik eğitim fakülteleri ve yerine kurulan teknoloji fakültelerindeki belirsizlikler. <br />Öğretim üyeleri arasında kavgalara yol açan ek ders ücreti muammaları ve yaz okulu uygulamaları. <br />Oldukça ağır sınav ve disiplin yönetmelikleri ve çeşitli mevzuat hükümleri.<br />Rektör ve dekan atamalarında öğretim üyelerini birbirine düşüren sözde seçimler ve antidemokratik uygulamalar. <br />Rektör adaylarının YÖK ve Cumhurbaşkanlığınca elenmesinde uygulanan subjektif ölçütler. Bunun en önemli delili, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer döneminde atanan 123 rektörün yüzde 23’ünün, Sayın Gül döneminde Ekim 2010’a kadar yeni kurulan üniversiteler dışında atanan toplam 35 rektörün ise yüzde 46’sının üniversitelerinde yapılan seçimlerde birinci sırada oy alamamış adaylar olmasıdır. <br />Bir başka sorun her türlü engeli aşarak mezun olan gençlerin karşılaştığı işsizlik sorunu, iptal edilen sınavlara rağmen, zanlıların hiçbir zarar görmeden öğretmen olarak atandığı iddiaları, birçok meslek grubunda, kamuda istihdamın sınırlanması ve uzun dönemdir atama yapılmaması, üniversitelerde yeniden başlatılan öğrenci kavgaları ve sokak eylemleri. Bu konunun en canlı örnekleri rahmetle andığım -Dumlupınar Üniversitesi- Kütahyalı hemşehrim Hasan Şimşek’in yasadışı örgüt militanlarınca bıçaklanarak katli ve İstanbul ve Ankara’da yaşanan polis, öğrenci kavgalarıdır. <br />Değerli milletvekilleri, peki, bu sorunların çözümüne yönelik olarak sekiz yıldır ne yapıldı sorusuna verilebilecek en iyi cevap çok az bir şeyin yapıldığıdır. Yapılanlar her yıl belirli miktardaki devlet kadrolarına yanlı atamalar, ardı ardına açılan ve hemen öğrenci alınarak eğitim, öğretime  başlanan yeni üniversiteler ile hızla değiştirilen gündemle üzeri örtülen sorunlardır. <br />Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Sayın YÖK Başkanının kısa bir süre önce otuz yaşını doldurmuş gençlerin ikinci üniversite olarak vakıf üniversitelerine sınavsız girebilecekleri ve yeni kurulacak üniversitelerle birlikte boşta kalan öğrenci kavramının tarih olacağı yönündeki talihsiz açıklamalarıdır. Bunun anlamı birinci üniversiteyi bitirmiş işsiz olan gençlere bir dört yıl daha oyalamadır. <br />Yapılması gerekenler, üniversitelerden sorumlu bir üst kurul yöneticisinin dürüstçe bu görevi derhâl bırakması ve ülke yönetiminden sorumlu iktidarın zaman kaybetmeden çözüm aramasıdır. Bu amaçla YÖK yeniden yapılandırılmalı, rektör ve dekanların doğrudan seçimle belirlenmelerini sağlayacak mali ve bilimsel özerkliğin esas alınacağı üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesini özendirici Anayasal ve yasal düzenlemeler hızla gerçekleştirilmeli, vakıf üniversitelerinin kendi yöneticilerini kendilerinin atayabilmeleri sağlanmalıdır. <br />Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) <br />