ºÝºÝߣ

ºÝºÝߣShare a Scribd company logo
CUMHURÄ°YET
EDEBİYATI ŞİİRİ
YEDÄ°
MEÅžALECÄ°LER
SEBÄ°L VE GÃœVERCÄ°NLER
◦ Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...
Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...
En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiÅŸ meÄŸer.
Åžimdi bomboÅŸ sebilden selviler bir ÅŸey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.
◦ ZİYA OSMAN SABA – YEDİ MEŞALECİLER
ÖZ ŞİİR
BURSA’DA ZAMAN
Bursa'da eski bir cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hala bu taşlarda gülen rüyanın
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz nilüfer,
Türbeler, camileri eski bahçeler,
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengamelerin
Nakleder yadını gelen geçene.
Bu hayalde uyur bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtısından
Billur bir avize Bursa'da zaman,
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
Ä°sterdim bu eski yerde seninle
BaÅŸ baÅŸa uyumak son uykumuzu,
Bu hayal içinde... Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette
Belki de rüyası büyük cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.
AHMET HAMDÄ° TANPINAR
Bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buÄŸusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam
dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiÄŸim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiÄŸim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
Ahmet Hamdi Tanpınar
BÄ°R ADIN KALMALI
◦ Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin yasemin, karanfil, zambak..
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
AHMET MUHÄ°P DIRANAS
SERENAD
FAHRÄ°YE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne ÅŸirin komÅŸumuzdun sen, Fahriye Abla!
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye Abla!
Ahmet Muhip DRANAS
OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben deÄŸilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı TARANCI
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuÅŸlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
Necip Fazıl KISAKÜREK
SERBEST NAZIM
TOPLUMCU ŞİİR
DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
NAZIM HÄ°KMET RAN
26 AÄžUSTOS GECESÄ°NDE
SAATLER Ä°KÄ° OTUZDAN BEÅž OTUZA KADAR VE
Ä°ZMÄ°R RIHTIMINDAN AKDENÄ°Z'E BAKAN NEFER
Saat 2.30.
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği
için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler
yanıyor.
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin
hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var:
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir
nehirdir
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan
balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar.
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir,
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar.
Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda
bırakıp, gider.
Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere
inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eÄŸildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. NAZIM HİKMET
ÇOCUKLAR GİBİ
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim her dakika hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi
Bazı nur içinde, bazı sisteydim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi
Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
İçimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi
Hissedince sana vurulduÄŸumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
SakinleÅŸtiÄŸimi, durulduÄŸumu
Denize dökülen bir pınar gibi
Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi
Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi
SABAHATTÄ°N ALÄ°
MAHPUSHANE TÜRKÜSÜ
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
KurÅŸun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma
SABAHATTÄ°N ALÄ°
LEYLÄ°M LEY
Döndüm daldan düşen kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni
Aldım sazı çıkmış gurbet görmeye
Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye
Ne lüzum var şuna buna sormaya
Senden ayrı ne hal oldum gör beni
Ayın şavkı vurur sazım üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni
Yedi yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma
Kula değil yüreğine sor beni
Sabahattin Ali
BIR DALDA Ä°KI SALINCAK
Yürümüş otlar dizine
Kentin ışıkları gözüne
Herkes cümbüşüne sazına
İlmik senin boğazına
Vardı elbet bir merhaban bu kente
Geldiler gördüler mi sallandığını acaba
Salıncaklar kuruldu şimdi başka ağaca
Dirin kaça, ölün kaça
Ne dört kitap, nice mezhep, nice din
Bu ağacı insana insan diye gösterin CAHİT IRGAT
MÄ°LLÄ° EDEBÄ°YAT
ANLAYIÅžINI
SÜRDÜREN ŞİİR
SÖĞÜT
Dalın eğri büğrü yaprağın ince
Rengin iğdeleşir rüzgar esince
Yazın şemsiyesin yaşlıya gence
Güzün derelere verirsin öğüt.
Sılacı dibinde unutur çile
Esintin avutur bozkırı bile
Dökün tozlarını sabah yeliyle
Akşam güneşi ile boyunu büyüt.
Bir tünek olmadan kolların kara
Yollama gölgeni öbür bahara
Yaprak dökümünde uyup rüzgara
Yorgun dallarını sallama söğüt. KEMALETTİN KAMU
ORDA BIR KÖY VAR UZAKTA
Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var uzakta.
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalmasak da,
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir daÄŸ var uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var uzakta.
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
AHMET KUTSÄ° TECER
Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, ÅŸerefim, ÅŸiirim, herÅŸeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!
ARÄ°F NÄ°HAT ASYA
GARİP ŞİİRİ
DEDÄ°KODU
Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırımda, güpegündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz solugu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikayesi?
ORHAN VELÄ° KANIK
SAKAL
Hanginiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını;
Sedefli hançerler, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini;
Beyit düzmesini;
Mektup yazmasını;
Yatmasını,
Kalkmasını;
Bunca yılın Halimes'ini
Hanginiz bilir, benim kadar,
Memnun etmesini?
Değirmende ağartmadık biz bu sakalı!
RAHATI KAÇAN AĞAÇ
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceÄŸim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin. MELİH CEVDET ANDAY
Karıma
sofalar seninle serin
odalar seninle ferah
günüm sevinçle uzun
yatağında kalktığım sabah
elmanın yarısı sen yarısı ben
günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Ağzımın Tadı
Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum.
OKTAY RIFAT HOROZCU
MAVÄ°CÄ°LER
GARÄ°P DIÅžINDA YENÄ°LİĞİ ³§Ãœ¸é¶ÙÃœ¸é·¡±·³¢·¡¸é
Ayrılık Sevdaya Dahil
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler
unutulmuÅŸ
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe
yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk
tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı
bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça
sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir
zemberek AÅžKIMIZ
ATTÄ°LA Ä°LHAN
µþ´¡Äž±õ²Ñ³§±õ´Ü³¢´¡¸é
CAHÄ°T KÃœLEBÄ°
Mustafa Kemal
Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı
Sel'am durdu kayığı, çapari, takası
Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından, bir duman
Duman deÄŸildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir deÄŸil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selâm vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz'in halini bir görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
Ä°zin verseydi Kemal PaÅŸa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum'a kadar.
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Bu Eller Miydi
Bu eller miydi masallar arasından
Rüyalara uzattığım bu eller miydi.
Arzu dolu, yaÅŸamak dolu,
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.
Bilyaların aydınlık dünyacıkları
Bu eller miydi hayatı o dünyaların.
Altın bir oyun gibi eserdi
Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı.
Topraktan evler yapan bu eller miydi
Ki ÅŸimdi deÄŸmekte toprak olan evlere.
El işi vazifelerin önünde
Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.
Kaybolmuş o çizgilerden
Falcının saadet dedikleri.
O köylü çakısının kestiği yer
Söğüt dallarından düdük yaparken...
Bu eller miydi kesen mavi serçeyi
Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.
Yorganın altına saklanarak
Bu eller miydi sevmeyen geceyi.
Ayrılmış sevgili oyuncaklardan
Kırmış küçücük şişelerini.
Ve her ÅŸeyden ve her ÅŸeyden sonra
Bu eller miydi Allah’a açılan !;
BEHÇET NECATİGİL
Nilüfer
Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.
Kışken ilkyaz, sularımda açardı
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.
Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık- -
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
ÖZDEMİR ASAF
Yalnızlık Paylaşılmaz
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden baÅŸlayan...
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kaçtıkça kovalayan...
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de seni bana ayıran
Yalnızlık
Paylaşılsa yalnızlık olmaz
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
Karadut
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, diÅŸi mercan
Yoluna bir can koyduÄŸum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sitem
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme
sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
MÄ°STÄ°K
DUYARLILIKLA
YAZANLAR
1960 SONRASI
ERDEM BAYAZIT
HÄ°LMÄ° YAVUZ
CAHÄ°T ZARÄ°FOÄžLU
SEDAT UMRAN
HÄ°SARCILAR
MUNÄ°S FAÄ°K OZANSOY
BEKÄ°R SITKI ERDOÄžAN
MEHMET ÇINARLI
Ä°KÄ°NCÄ° YENÄ°
Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
CEMAL SÃœREYA
Ãœvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha
neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir deÄŸere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
deÄŸerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına
katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
CEMAL SÃœREYA
Yerçekimli Karanfil
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
BirleÅŸiyoruz sessizce.
EDÄ°P CANSEVER
Åžey Åžey Åžey Ve Åžeylerden
Bir adam kendi tiyatrosunda, tamam
Bir köpek sokak değiştirdi, korkak
İci süt dolu bir lokanta, ve kapandı
Ben ağzıma geleni söyledim, öyle
Gene bir ağaç öttü, bu kaçıncı.
Sevişsek olmaz mıydı, varan bir
Elbette olurdu, bir kır çiçeği bir bulut
Bir gülüş kanamak üzere, ve gizli
Ve çabuk tarafından bir şey, şarap
AÅŸk gene kelime deÄŸiÅŸtirdi, vahÅŸi.
Güneşe çıktık, bunu unutma, varan iki
Ne uzak bir sesimiz vardı, efsane
Gelince Çile geliyordu bir çay
Oysa biz iki demiştik, varan üç
Gözler ki demeye kalmadı, derin.
Kimbilir ne seviştik ki saat kaç
Elleri tetikte bütün gazetelerin. EDİP CANSEVER
SÄ°BERNETÄ°K
üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aÅŸk yoktur"
bilirsin
ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur TURGUT UYAR
Bakışsız Bir Kedi Kara
Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden.
Üfler lambayı.
Uzanır ağladığım yanıma.
Danyal yalvaç için.
Aşağıda bir kör kadın.
Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim.
Göğsünde ağır bir kelebek.
İçinde kırık çekmeceler.
İçer içki Üzünç Teyze tavan arasında.
İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun.
Geçer sokaktan bakışsız bir kedi kara.
Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk.
Kanatları sığmamış.
Bağırır Eskici Dede.
Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.
ECE AYHAN
Ne Böyle Sevdalar Gördüm, Ne Ayrılıklar
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm
Her akÅŸam seninle
YeÅŸil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları İLHAN BERK
ÅžAHDAMAR
Siz hürsünüz; siz şartsız ve kayıtsızsınız
Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın
İncecik kılçığı üzerine yemin edersiniz;
(K) harfi üzerine yemin edersiniz.
Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların
İyilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz.
İstakozların, kırmızı ve mavi istakozların
Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine,
Küçük ve büyük, acılı ve acısız
Yeminler yeminler yeminler edersiniz.
Siz siz üzre yeminler edersiniz.
Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz;
Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz
Ä°ki tane elimiz var deriz;
Bin tane elimiz olsaydı
Bini birbirinin aynı olurdu deriz.
999 elimiz kağıt gibi yansın,
Bir elimiz güneş gibi dursun..
Biz elbette dudak büker, hayret ederiz.
Biz inkar eder, inkarı severiz;
Bayram hediyenizi iade ederiz
Biz mahcup ve onurlu çocuklarız
Başımızı kaldırıp bir bakmayız
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
Siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan
yoÄŸurursunuz
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Toprağı zindana koyduk biz
Ãœzerine yedi kilit vurduk biz
Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz
Varsın yarın takılsın benim çene kemiğim
Bir köpeğin ön dişlerine
Ve Fahriye'nin kürek kemiği tam ortasından kırılsın
Biz inkar eder, ÅŸah inkarlar severiz.
Kafamızı kaldırıp bir bakmayız
...........................................
Ruhumuzun içinde kar yağar
Anamızdan doğduğumuz geceden beri
Heybemizi emektar makinelere yükleriz
Fikirlerimizi tifil vinçlere
İri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz
Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız
Siz kalbe hançer gibi giren
Siz kalpten ağaç gibi çıkan
Siz bize şahdamarımızdan yakın
Siz yüzükler içindeki kan
Siz inançların sedef kabuğunu
Ebabil kuşlarının gagalarıyla kıran
Bununla beraber üzülmediğinizi biliyoruz
Gün gelecek toprağın altına uzanacağız
Her gece saat beş sularında sizi
Toplardamarlarımızın içinde bekliyeceğiz SEZAİ KARAKOÇ
Ä°KÄ°NCÄ° YENÄ°
SONRASI
TOPLUMCU ŞİİR
Sevdan Beni
Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuÅŸ uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
AHMET ARÄ°F
Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim
Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduÄŸumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele iÅŸi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaÅŸmak ister elbet , diÄŸ'mi oÄŸluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
CAN YÃœCEL
EN ÖNCE VE İLLA Kİ SAĞLIK OLSUN!....
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama.
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin...
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin.
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart.
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine...
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis.
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden
yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle...
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de.
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık.
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak.
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al...
Sonra, şöyle bir düşün. Kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken?...
Kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?..
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?...
Hadi hemen uÄŸrayabilirsen uÄŸra, arayabilirsen ara!...
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor!...
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun...
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun...
Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden ala misafir mi var bu dünyada?..
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil.
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik
bıraktıklarını tamamlar gibi. Tadına var akşamının...
Gece evinde, dostların olsun.
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun...
Arkadaşım, hayat bu. Daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun! Can Yücel
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taÅŸ gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOĞLU
Propaganda
Köleler gördüm, karavaşlar
hayaları burulmuş bir adamın ayaklarını yıkamaktalardı
artık kelimeleri kalmamış fiyatları sormaktan
saçları taranılmaktan usanmışlar
sinemalarda saklanıyor kışın
yaz olunca denizin yalayışlarına
kaldırımlarda demokrat
otobüslerde dindar
geceyi
saatlerine bakarak anlıyorlar
ve sabah
gökyüzünün karnını gerdiği zaman
dağların kokusundan fabrikalar
acıkınca
Köleler!
gözleri camekânlarda.
Silâhlar gördüm
namlusu akla çevrilmiş sahra topları
mürekkebin utandığını gördüm basılı kâğıtlarda
tetiğe basan parmaklarda çare yok, gördüm mürekkebi:
Çare yok, radyoları kapatsam
çare yok, secde etsem anılarıma
bu bozulmuş yeminlerin bayrakları altında
olacak şey mi duymak portakal bahçelerini
mermiler araya girmeden anlayabilir miyiz artık
hangi kızlar hangi serin yerlerimize değdi:
Sanırdık saçlarımız kumrularla kaplanır
bir çocuk, İşte ırmak! diyerek haykırınca
o zaman belki çocuklar zabıtalardan daha çoktu
belki biz daha çok ağlardık bir aşk pıhtılanınca:
Gördüm
gözlerinde zındanlarla bana baktıklarını
düşündüm yaslanarak şehrin kasıklarına
düşündüm kafa kemiklerimi eritinceye kadar
nedir bu kölelerin olanca silâhları
silahların köleleri olmaktan başka.
Bıkmadım
koyu renkler kullanıyorum hayatımda
koyu mavi, acıyı anlatırken
sessizce öperken, koyu beyaz
ve saçlarım hakaretlerle okşanırken
koyu bir itiraf sarıyor beni.
susmak elbette zehirlidir
ve rahatlık getirir yazıklanmak da.
Ey tenimde uzak yolculukların lekeleri!
Ey çocuklarda uyuyan intizamsız güneşler!
gelin ve boğdurun bu köleleri.
İSMET ÖZEL
TERSÄ°NE MÃœSLÃœMAN
Bulanık bir sabah
Güneş çoktan doğmuş ama parlamıyor
Metropolümüzün dışına - varsa - yürüyorum
Yanımdan arabalı, çoluklu çocuklu aileler geçiyor
İmanına kadar dolu trenler, vapurlar, minibüsler geçiyor
Herkes o yana gidiyor
Ben eve dönüyorum
SÃœREYYA BERFE
YALNIZCA SÄ°TEM
Vurgun yemiş misali gönlüm tutuldu aşka
Ciğerimden yanıyorum ben bu defa başka
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Zannetme, bir gün geri dönmek değil niyetim ah
Hasrete teslim oldum asla gelmeyeceÄŸim
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın
Bu yangın benle ölünceye dek yaşasın varsın
Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
Doymadım doyamadım sevmelere seni ben
Kimseyi koyamadım yerine yeniden
Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem
AYSEL GÃœREL

More Related Content

What's hot (20)

Umbrele toamnei poezii
Umbrele toamnei poeziiUmbrele toamnei poezii
Umbrele toamnei poezii
Ionescu Ion
Ìý
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Ali Osman Öncel
Ìý
Farklılıkların Yönetimi
Farklılıkların YönetimiFarklılıkların Yönetimi
Farklılıkların Yönetimi
Ä°smet Barutcugil
Ìý
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
ClCN7
Ìý
Mutluluk
MutlulukMutluluk
Mutluluk
Umut Ahmet TARAKCI
Ìý
Motivasyon (1)
Motivasyon (1)Motivasyon (1)
Motivasyon (1)
kobikobi
Ìý
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
Zeynep Eren
Ìý
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
savaÅŸ kayar
Ìý
adler ve bireysel psikoloji
 adler ve bireysel psikoloji adler ve bireysel psikoloji
adler ve bireysel psikoloji
Ali Çekiç
Ìý
Seminer dersi
Seminer dersiSeminer dersi
Seminer dersi
Cumhuriyet Ãœniversitesi
Ìý
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü ÖzdemirBilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Ltfzdemir
Ìý
Mesterul Manole
Mesterul ManoleMesterul Manole
Mesterul Manole
Livia State
Ìý
Dede korkut sunumu
Dede korkut sunumuDede korkut sunumu
Dede korkut sunumu
Ahmet Kilic
Ìý
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesi
Selçuk Sarıcı
Ìý
Conflict Management, Çatışma Yönetimi
Conflict Management, Çatışma YönetimiConflict Management, Çatışma Yönetimi
Conflict Management, Çatışma Yönetimi
B&B Eğitim Koçluk ve Danışmanlık
Ìý
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri SunumuKiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
www.nkariyer.com
Ìý
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
www.tipfakultesi. org
Ìý
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
KeÅŸif Akademi
Ìý
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Ali Durmuşbilgeç
Ìý
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - AdlerPsikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Alsu Yalcintas
Ìý
Umbrele toamnei poezii
Umbrele toamnei poeziiUmbrele toamnei poezii
Umbrele toamnei poezii
Ionescu Ion
Ìý
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Ali Osman Öncel
Ìý
Farklılıkların Yönetimi
Farklılıkların YönetimiFarklılıkların Yönetimi
Farklılıkların Yönetimi
Ä°smet Barutcugil
Ìý
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
Şəkərli diabetin xroniki ağırlaşmaları
ClCN7
Ìý
Motivasyon (1)
Motivasyon (1)Motivasyon (1)
Motivasyon (1)
kobikobi
Ìý
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
MATERYALİZM Felsefe proje ödevi̇ GÖKHAN ÖZDEMİR
Zeynep Eren
Ìý
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
±·²¹³úı³¾+³ó¾±°ì..
savaÅŸ kayar
Ìý
adler ve bireysel psikoloji
 adler ve bireysel psikoloji adler ve bireysel psikoloji
adler ve bireysel psikoloji
Ali Çekiç
Ìý
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü ÖzdemirBilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Bilişsel davranışçı terapi ve uygulamaları - Lütfü Özdemir
Ltfzdemir
Ìý
Mesterul Manole
Mesterul ManoleMesterul Manole
Mesterul Manole
Livia State
Ìý
Dede korkut sunumu
Dede korkut sunumuDede korkut sunumu
Dede korkut sunumu
Ahmet Kilic
Ìý
İmam gazali ölüm ve ötesi
İmam gazali   ölüm ve ötesiİmam gazali   ölüm ve ötesi
İmam gazali ölüm ve ötesi
Selçuk Sarıcı
Ìý
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri SunumuKiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
KiÅŸisel Motivasyon Teknikleri Sunumu
www.nkariyer.com
Ìý
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Dehb (fazlası için www.tipfakultesi.org)
www.tipfakultesi. org
Ìý
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
Liderlik- Mustafa YILMAZ (KeÅŸif Akademi)
KeÅŸif Akademi
Ìý
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Pegem ölçme ve değerlendirme kitabı demo.
Ali Durmuşbilgeç
Ìý
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - AdlerPsikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Psikanaliz - Kişilik Kuramları / Freud - Jung - Adler
Alsu Yalcintas
Ìý

Similar to CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ (20)

üNlü şairlerin şiirleri
üNlü şairlerin şiirleriüNlü şairlerin şiirleri
üNlü şairlerin şiirleri
Tuba Tülek
Ìý
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
Tangül Müdok
Ìý
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLUBEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
hafize
Ìý
çocuk şarkıları
çocuk şarkılarıçocuk şarkıları
çocuk şarkıları
sevincalptekin
Ìý
°­´ÇÅŸ³Ü°ì
°­´ÇÅŸ³Ü°ì°­´ÇÅŸ³Ü°ì
°­´ÇÅŸ³Ü°ì
Kyriaki Samouil
Ìý
Ali püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğluAli püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğlu
Bilal Emrah
Ìý
Sagalassos: City of Fairies
Sagalassos: City of FairiesSagalassos: City of Fairies
Sagalassos: City of Fairies
beyazarifakbas
Ìý
Tdve Su Kasidesi
Tdve Su KasidesiTdve Su Kasidesi
Tdve Su Kasidesi
derslopedi
Ìý
Ölüme Şiirler
Ölüme ŞiirlerÖlüme Şiirler
Ölüme Şiirler
siirparki
Ìý
Sitki Tuncer
Sitki TuncerSitki Tuncer
Sitki Tuncer
siirparki
Ìý
Ağaçlı Şiirler
Ağaçlı ŞiirlerAğaçlı Şiirler
Ağaçlı Şiirler
siirparki
Ìý
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'yeLermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Yilmaz Mete
Ìý
KARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINAKARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINA
guestc5bda299
Ìý
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
heyl
Ìý
En ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirllerEn ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirller
Tuba Tülek
Ìý
En ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirllerEn ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirller
Tuba Tülek
Ìý
Necip fazıl kısakürek şiirleri
Necip fazıl kısakürek   şiirleriNecip fazıl kısakürek   şiirleri
Necip fazıl kısakürek şiirleri
ali-gose
Ìý
Cumlesi Dusten Kareler
Cumlesi Dusten KarelerCumlesi Dusten Kareler
Cumlesi Dusten Kareler
PTMS IDEA
Ìý
çanakkale sunusu
çanakkale sunusuçanakkale sunusu
çanakkale sunusu
guest392825
Ìý
üNlü şairlerin şiirleri
üNlü şairlerin şiirleriüNlü şairlerin şiirleri
üNlü şairlerin şiirleri
Tuba Tülek
Ìý
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
2011 MAYIS-İNCİ YAMAN-GÖNÜL DOSTLARI-KONSERİ
Tangül Müdok
Ìý
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLUBEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU
hafize
Ìý
çocuk şarkıları
çocuk şarkılarıçocuk şarkıları
çocuk şarkıları
sevincalptekin
Ìý
°­´ÇÅŸ³Ü°ì
°­´ÇÅŸ³Ü°ì°­´ÇÅŸ³Ü°ì
°­´ÇÅŸ³Ü°ì
Kyriaki Samouil
Ìý
Ali püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğluAli püsküllüoğlu
Ali püsküllüoğlu
Bilal Emrah
Ìý
Sagalassos: City of Fairies
Sagalassos: City of FairiesSagalassos: City of Fairies
Sagalassos: City of Fairies
beyazarifakbas
Ìý
Tdve Su Kasidesi
Tdve Su KasidesiTdve Su Kasidesi
Tdve Su Kasidesi
derslopedi
Ìý
Ölüme Şiirler
Ölüme ŞiirlerÖlüme Şiirler
Ölüme Şiirler
siirparki
Ìý
Sitki Tuncer
Sitki TuncerSitki Tuncer
Sitki Tuncer
siirparki
Ìý
Ağaçlı Şiirler
Ağaçlı ŞiirlerAğaçlı Şiirler
Ağaçlı Şiirler
siirparki
Ìý
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'yeLermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Lermontov siirler. Rusca'dan Türkce'ye
Yilmaz Mete
Ìý
KARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINAKARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINA
guestc5bda299
Ìý
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
heyl
Ìý
En ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirllerEn ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirller
Tuba Tülek
Ìý
En ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirllerEn ünü şairler ve şiirller
En ünü şairler ve şiirller
Tuba Tülek
Ìý
Necip fazıl kısakürek şiirleri
Necip fazıl kısakürek   şiirleriNecip fazıl kısakürek   şiirleri
Necip fazıl kısakürek şiirleri
ali-gose
Ìý
Cumlesi Dusten Kareler
Cumlesi Dusten KarelerCumlesi Dusten Kareler
Cumlesi Dusten Kareler
PTMS IDEA
Ìý
çanakkale sunusu
çanakkale sunusuçanakkale sunusu
çanakkale sunusu
guest392825
Ìý

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ

  • 3. SEBÄ°L VE GÃœVERCÄ°NLER â—¦ Çözülen bir demetten indiler birer birer, Bırak, yorgun baÅŸları bu taÅŸlarda uyusun. TutuÅŸmuÅŸ ruhlarına bir damla gözyaşı sun, Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler... Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun, Ãœrkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun! Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler... En son ÅŸarkılarını dağıtarak rüzgâra, Beyaz boyunlarını uzattılar taslara... Bir damla suya hasret gideceklermiÅŸ meÄŸer. Åžimdi bomboÅŸ sebilden selviler bir ÅŸey sorar, Hatırlatır uzayan dem çekiÅŸleri rüzgâr Mermer basamaklarda uçuÅŸur beyaz tüyler. â—¦ ZÄ°YA OSMAN SABA – YEDÄ° MEÅžALECÄ°LER
  • 5. BURSA’DA ZAMAN Bursa'da eski bir cami avlusu, Küçük ÅŸadırvanda ÅŸakırdayan su. Orhan zamanından kalma bir duvar... Onunla bir yaÅŸta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü. Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinden gülüyor bana derinden. Yüzlerce çeÅŸmenin serinliÄŸinden Ovanın yeÅŸili göğün mavisi Ve mimarilerin en ilahisi. Bir zafer müjdesi burda her isim: Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşıyor sihrini geçmiÅŸ zamanın Hala bu taÅŸlarda gülen rüyanın Güvercin bakışlı sessizlik bile Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle. Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye, sabrın acı meyvası, Ömrünün timsali beyaz nilüfer, Türbeler, camileri eski bahçeler, Åžanlı hikayesi binlerce erin Sesi nabzım olmuÅŸ hengamelerin Nakleder yadını gelen geçene. Bu hayalde uyur bursa her gece, Her ÅŸafak onunla uyanır, güler Gümüş aydınlıkta serviler, güller Serin hülyasıyla çeÅŸmelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat ÅŸakırtısından Billur bir avize Bursa'da zaman, YeÅŸil türbesini gezdik dün akÅŸam, Duyduk bir musikî gibi zamandan Çinilere sinmiÅŸ Kur'an sesini. Fetih günlerinin saf neÅŸesini Aydınlanmış buldum tebessümünle. Ä°sterdim bu eski yerde seninle BaÅŸ baÅŸa uyumak son uykumuzu, Bu hayal içinde... Ve ufkumuzu Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk, Havayı dolduran uhrevi ahenk. Bir ilah uykusu olur elbette Ölüm bu tılsımlı ebediyette Belki de rüyası büyük cetlerin, Beyaz bahçesinde su seslerinin. AHMET HAMDÄ° TANPINAR
  • 6. Bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış ÅŸeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peÅŸinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç aÄŸlamadım hiç ateÅŸe tutmadım yüreÄŸimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün ÅŸiirler gözlerini bütün ÅŸarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaÅŸ yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buÄŸusu evet nisyan evet kahrolmuÅŸ sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekÅŸelerinde her akÅŸam daÄŸlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuÄŸu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiÄŸim zaman bu ÅŸehre yaÄŸmurlar yaÄŸdı yani ben seni sevdiÄŸim zaman ayrılık kurÅŸun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaÅŸamanın yine de bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış ÅŸeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peÅŸinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet kaybetmek için erken, sevmek için çok geç Ahmet Hamdi Tanpınar BÄ°R ADIN KALMALI
  • 7. â—¦ YeÅŸil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim iÅŸte mevsim gibi kapına, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiÄŸ. Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak Ben aÅŸkımla bahar getirdim sana. Tozlu yollardan geçtiÄŸim uzak iklimden ÅŸarkılar getirdim sana. Åžeffaf damlalarla titreyen ağır Goncanın altında bükülmüş her sak; Seninçin dallardan süzülen ıtır, Seninçin yasemin, karanfil, zambak.. Bir kuÅŸ sesi gelir dudaklarından Gözlerin gönlümde açar nergisler, Düşen bin öpüştür yanaklarından Mor akasyalarla ürperen seher. Pencerenden bir gül attığın zaman Işıklarla dolacak kalbimin içi.. Geçiyorum mevsim gibi kapından, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiÄŸ. AHMET MUHÄ°P DIRANAS SERENAD
  • 8. FAHRÄ°YE ABLA Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, Kapanırdı daha gün batmadan kapılar. Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! Hülyasındaki geniÅŸ aydınlığa gülen Gözlerin, diÅŸlerin ve ak pak gerdanınla Ne güzel komÅŸumuzdun sen, Fahriye Abla! Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi, Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi; GüneÅŸin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. Yaz, kış yeÅŸil bir saksı ıtır pencerede; Bahçende akasyalar açardı baharla. Ne ÅŸirin komÅŸumuzdun sen, Fahriye Abla! Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı; Tenin buÄŸdaysı, boyun bir baÅŸak kadardı. İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin. Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin; Açık saçık ÅŸarkılar söylerdin en fazla. Ne çapkın komÅŸumuzdun sen, Fahriye Abla! Gönül verdin derlerdi o delikanlıya, En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya. Bilmem ÅŸimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, Hâlâ daÄŸları karlı Erzincan'da mısın? Bırak, geçmiÅŸ günleri gönlüm hatırlasın; Hâtırada kalan ÅŸey deÄŸiÅŸmez zamanla. Ne vefalı komÅŸumdun sen, Fahriye Abla! Ahmet Muhip DRANAS
  • 9. OTUZ BEÅž YAÅž ŞİİRÄ° YaÅŸ otuz beÅŸ! yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Åžakaklarıma kar mı yaÄŸdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiÄŸim aynalar? Zamanla nasıl deÄŸiÅŸiyor insan! Hangi resmime baksam ben deÄŸilim. Nerde o günler, o ÅŸevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben deÄŸilim; Yalandır kaygısız olduÄŸum yalan. Hayal meyal ÅŸeylerden ilk aÅŸkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber baÅŸladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün baÅŸka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduÄŸunu. Su insanı boÄŸar, ateÅŸ yakarmış! Her doÄŸan günün bir dert olduÄŸunu, Ä°nsan bu yaÅŸa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediÄŸim. Ne dönüp duruyor havada kuÅŸlar? Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında. Cahit Sıtkı TARANCI
  • 10. SAKARYA TÃœRKÃœSÃœ Ä°nsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuÅŸlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuÅŸlarda susamak. Her ÅŸey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiÅŸ, büyük, küçük, kâinat; Åžu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya baÅŸka, yokuÅŸ mu çıkıyor ne, KurÅŸundan bir yük binmiÅŸ, köpükten gövdesine; Çatlıyor, yırtınıyor yokuÅŸu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiÅŸ suya vurulmaz perçin? Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Binbir baÅŸlı kartalı nasıl taşır kanarya? Ä°nsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle piÅŸmiÅŸ aÅŸtan; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaÅŸtan. Åžimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; KehkeÅŸanlara kaçmış eski güneÅŸleri an! Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu; Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeÅŸlerin, cömert Nil, yeÅŸil Tuna; Giden ÅŸanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eÅŸ, kayna kayna Sakarya, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! Ä°nsan üç beÅŸ damla kan, ırmak üç beÅŸ damla su; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuÅŸ pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leÅŸler, sizi kim diriltecek? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya; sâf çocuÄŸu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaÅŸiyle ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoÄŸurmuÅŸ bizi kader; Aldırma, böyle gelmiÅŸ, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayaÄŸa kalk, Sakarya!.. Necip Fazıl KISAKÃœREK
  • 12. DAVET Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, diÅŸler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluÄŸunu, bu dâvet bizim.... YaÅŸamak bir aÄŸaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim... NAZIM HÄ°KMET RAN
  • 13. 26 AÄžUSTOS GECESÄ°NDE SAATLER Ä°KÄ° OTUZDAN BEÅž OTUZA KADAR VE Ä°ZMÄ°R RIHTIMINDAN AKDENÄ°Z'E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne aÄŸaç, ne kuÅŸ sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneÅŸin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve ÅŸimdi gece olduÄŸu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aÅŸkımıza ve kendimize dair sesler geldiÄŸi için kayalıklarda ÅŸayak kalpaklı nöbetçi okÅŸayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar ÅŸehrinin ışıklan gözükecek. KuzeydoÄŸuda Güzelim daÄŸları ve daÄŸlarda tek tek ateÅŸler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve ÅŸayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde ÅŸimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir Akarçay DereboÄŸazı’ında deÄŸirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla YediÅŸehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haÅŸhaÅŸların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoÄŸuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi saÄŸda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? BirçoÄŸunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel SelimÅŸahlar çiftliÄŸinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. DaÄŸlarda tek tek ateÅŸler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki ÅŸayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceÄŸini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beÅŸ adım sağında onu gördü. PaÅŸalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu PaÅŸalar: 'Üç', dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eÄŸildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. NAZIM HÄ°KMET
  • 14. ÇOCUKLAR GÄ°BÄ° Bende hiç tükenmez bir hayat vardı Kırlara yayılan ilkbahar gibi Kalbim her dakika hızla çarpardı Göğsümün içinde ateÅŸ var gibi Bazı nur içinde, bazı sisteydim Bazı beni seven bir göğüsteyim Kah el üstündeydim, kah hapisteydim Her yere sokulan bir rüzgar gibi AÅŸkım iki günlük iptilalardı Hayatım tükenmez maceralardı İçimde binlerce istekler vardı Bir ÅŸair, yahut bir hükümdar gibi Hissedince sana vurulduÄŸumu Anladım ne kadar yorulduÄŸumu SakinleÅŸtiÄŸimi, durulduÄŸumu Denize dökülen bir pınar gibi Åžimdi ÅŸiir bence senin yüzündür Åžimdi benim tahtım senin dizindir Sevgilim, saadet ikimizindir Göklerden gelen bir yadigar gibi Sözün ÅŸiirlerin mükemmelidir Senden baÅŸkasını seven delidir Yüzün çiçeklerin en güzelidir Gözlerin bilinmez bir diyar gibi Başını göğsüme sakla sevgilim Güzel saçlarında dolaÅŸsın elim Bir gün aÄŸlayalım, bir gün gülelim SeviÅŸen yaramaz çocuklar gibi SABAHATTÄ°N ALÄ°
  • 15. MAHPUSHANE TÃœRKÃœSÃœ Başın öne eÄŸilmesin Aldırma gönül aldırma AÄŸladığın duyulmasın Aldırma gönül, aldırma Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar Seni bu sesler oyalar Aldırma gönül, aldırma Görmesen bile denizi Yukarıya çevir gözü Deniz dibidir gökyüzü Aldırma gönül, aldırma Dertlerin kalkınca ÅŸaha Bir sitem yolla Allah’a Görecek günler var daha Aldırma gönül, aldırma KurÅŸun ata ata biter Yollar gide gide biter Ceza yata yata biter Aldırma gönül, aldırma SABAHATTÄ°N ALÄ°
  • 16. LEYLÄ°M LEY Döndüm daldan düşen kuru yapraÄŸa Seher yeli dağıt beni kır beni Götür tozlarımı burdan uzaÄŸa Yarin çıplak ayağına sür beni Aldım sazı çıkmış gurbet görmeye Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye Ne lüzum var ÅŸuna buna sormaya Senden ayrı ne hal oldum gör beni Ayın ÅŸavkı vurur sazım üstüne Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne Gel ey hilal kaÅŸlım dizim üstüne Ay bir yandan sen bir yandan sar beni Yedi yıldır uÄŸramadım yurduma Dert ortağı aramadım derdime Geleceksen bir gün düşüp ardıma Kula deÄŸil yüreÄŸine sor beni Sabahattin Ali
  • 17. BIR DALDA Ä°KI SALINCAK Yürümüş otlar dizine Kentin ışıkları gözüne Herkes cümbüşüne sazına Ä°lmik senin boÄŸazına Vardı elbet bir merhaban bu kente Geldiler gördüler mi sallandığını acaba Salıncaklar kuruldu ÅŸimdi baÅŸka aÄŸaca Dirin kaça, ölün kaça Ne dört kitap, nice mezhep, nice din Bu aÄŸacı insana insan diye gösterin CAHÄ°T IRGAT
  • 19. SÖĞÜT Dalın eÄŸri büğrü yaprağın ince Rengin iÄŸdeleÅŸir rüzgar esince Yazın ÅŸemsiyesin yaÅŸlıya gence Güzün derelere verirsin öğüt. Sılacı dibinde unutur çile Esintin avutur bozkırı bile Dökün tozlarını sabah yeliyle AkÅŸam güneÅŸi ile boyunu büyüt. Bir tünek olmadan kolların kara Yollama gölgeni öbür bahara Yaprak dökümünde uyup rüzgara Yorgun dallarını sallama söğüt. KEMALETTÄ°N KAMU
  • 20. ORDA BIR KÖY VAR UZAKTA Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür. Orda bir ev var uzakta. O ev bizim evimizdir. Yatmasak da, kalmasak da, O ev bizim evimizdir. Orda bir ses var uzakta, O ses bizim sesimizdir. Duymasak da, tınmasak da O ses bizim sesimizdir. Orda bir daÄŸ var uzakta, O daÄŸ bizim dağımızdır. Ä°nmesek de, çıkmasak da O daÄŸ bizim dağımızdır. Orda bir yol var uzakta. O yol bizim yolumuzdur. Dönmesek de, varmasak da O yol bizim yolumuzdur. AHMET KUTSÄ° TECER
  • 21. Bayrak Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü Kız kardeÅŸimin gelinliÄŸi, ÅŸehidimin son örtüsü. Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuÅŸun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver! Sabah olmasın, günler doÄŸmasın ne çıkar! Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter. SavaÅŸ bizi karlı daÄŸlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; DaÄŸlardan çöllere düşürdüğü gün Gölgene sığındık. Ey ÅŸimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeÄŸim; Senin altında doÄŸdum, Senin dibinde öleceÄŸim. Tarihim, ÅŸerefim, ÅŸiirim, herÅŸeyim; Yer yüzünde yer beÄŸen: Nereye dikilmek istersen Söyle seni oraya dikeyim! ARÄ°F NÄ°HAT ASYA
  • 23. DEDÄ°KODU Kim söylemiÅŸ beni Süheyla'ya vurulmuÅŸum diye? Kim görmüş, ama kim, Eleni'yi öptüğümü, Yüksekkaldırımda, güpegündüz? Melahat'i almışım da sonra Alemdar'a gitmiÅŸim, öyle mi? Onu sonra anlatırım, fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Güya bir de Galataya dadanmışız; Kafaları çekip çekip Orada alıyormuÅŸuz solugu; Geç bunları, anam babam, geç; Geç bunları bir kalem; Bilirim ben yaptığımı. Ya o, Mualla'yı sandala atıp, Ruhumda hicranın'ı söyletme hikayesi? ORHAN VELÄ° KANIK
  • 24. SAKAL Hanginiz bilir, benim kadar, Karpuzdan fener yapmasını; Sedefli hançerler, üstüne, Gülcemal resmi çizmesini; Beyit düzmesini; Mektup yazmasını; Yatmasını, Kalkmasını; Bunca yılın Halimes'ini Hanginiz bilir, benim kadar, Memnun etmesini? DeÄŸirmende aÄŸartmadık biz bu sakalı!
  • 25. RAHATI KAÇAN AÄžAÇ Tanıdığım bir aÄŸaç var Etlik baÄŸlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının iÅŸine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceÄŸim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aÅŸkı AÄŸacı o vakit seyredin. MELÄ°H CEVDET ANDAY
  • 26. Karıma sofalar seninle serin odalar seninle ferah günüm sevinçle uzun yatağında kalktığım sabah elmanın yarısı sen yarısı ben günümüz gecemiz evimiz barkımız bir mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter yalnızlık gittiÄŸin yoldan gelir AÄŸzımın Tadı AÄŸzımın tadı yoksa, hasta gibiysem, BoÄŸazımda düğümleniyorsa lokma, Buluttan nem kapıyorsam, vara yoÄŸa Alınıyorsam, geçimsiz ve iÅŸkilli, Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa, Denize bile iÅŸtahsız bakıyorsam, Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen, Bu daraÄŸacı suratlı toplum. OKTAY RIFAT HOROZCU
  • 27. MAVÄ°CÄ°LER GARÄ°P DIÅžINDA YENÄ°LİĞİ ³§Ãœ¸é¶ÙÃœ¸é·¡±·³¢·¡¸é
  • 28. Ayrılık Sevdaya Dahil Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın En görkemli saatinde yıldız alacasının Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader Uzak bir telefonda aÄŸlayan yaÄŸmurlu genç kadın Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan Onu çok arıyorum onu çok arıyorum Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları Bir yerlere yıldırım düşüyorum Ayrılığımızı hisettiÄŸim an demirler eriyor hırsımdan Ay ışığına batmış karabiber aÄŸaçları gümüş tozu Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuÅŸ Tedirgin gülümser Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili Hiç bir anı tek başına yaÅŸayamazlar Her an ötekisiyle birlikte herÅŸey onunla ilgili TelaÅŸlı karanlıkta yumuÅŸak yarasalar Gittikçe geniÅŸliyen yakılmış ot kokusu Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte Yansımalar tutmuÅŸ bütün sahili Çünkü ayrılmanın da vahÅŸi bir tadı var Öyle vahÅŸi bir tad ki dayanılır gibi deÄŸil Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil Çünkü ayrılanlar hala sevgili Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık Hava ağır toprak ağır yaprak ağır Su tozları yağıyor üstümüze Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuÅŸattı ormanı Karanlık çöktü denize Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan Bilekleri bembeyaz kuÄŸu boynu parmakları uzun ve ince Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne iÅŸe yarayacak Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soÄŸuk tenhalığına Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız Ä°kimiz sanmıştık ki tek kiÅŸilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardaÄŸ aÄŸzı Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateÅŸten bir tebessüm zehir zemberek AÅžKIMIZ ATTÄ°LA Ä°LHAN
  • 30. CAHÄ°T KÃœLEBÄ° Mustafa Kemal Bir gemi yanaÅŸtı Samsun'a sabaha karşı Sel'am durdu kayığı, çapari, takası Selam durdu tayfası. Bir duman tüterdi bu geminin bacasından, bir duman Duman deÄŸildi bu! Memleketin uçup giden kaygılarıydı. Samsun limanına bu gemiden atılan Demir deÄŸil! Sarılan anayurda Kemal PaÅŸanın kollarıydı. Selâm vererek Anadolu çocuklarına Çıkarken yüce komutan Karadeniz'in halini bir görmeliydi. Kalkıp ayaÄŸa ardı sıra baktı dalgalar Kalktı takalar, Ä°zin verseydi Kemal PaÅŸa Ardından gürleyip giderlerdi Erzurum'a kadar.
  • 31. FAZIL HÃœSNÃœ DAÄžLARCA Bu Eller Miydi Bu eller miydi masallar arasından Rüyalara uzattığım bu eller miydi. Arzu dolu, yaÅŸamak dolu, Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan. Bilyaların aydınlık dünyacıkları Bu eller miydi hayatı o dünyaların. Altın bir oyun gibi eserdi Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı. Topraktan evler yapan bu eller miydi Ki ÅŸimdi deÄŸmekte toprak olan evlere. El iÅŸi vazifelerin önünde Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi. KaybolmuÅŸ o çizgilerden Falcının saadet dedikleri. O köylü çakısının kestiÄŸi yer Söğüt dallarından düdük yaparken... Bu eller miydi kesen mavi serçeyi Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık. Yorganın altına saklanarak Bu eller miydi sevmeyen geceyi. Ayrılmış sevgili oyuncaklardan Kırmış küçücük ÅŸiÅŸelerini. Ve her ÅŸeyden ve her ÅŸeyden sonra Bu eller miydi Allah’a açılan !;
  • 32. BEHÇET NECATÄ°GÄ°L Nilüfer Ben oraya koymuÅŸtum, almışlar, Arasına sıkışık saatlerin. Çıkarır bakardım kimseler yokken; Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar. Kışken ilkyaz, sularımda açardı Buzlu daÄŸlar gerisine kaçıracak ne vardı? Eski defterlerde sararırmış yaprak. Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar. Bir ışıktı yanardı gecelerde; AkÅŸam, çiçekler uykuya yattı, Sardı karşı kıyıları karanlık- - Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
  • 33. ÖZDEMÄ°R ASAF Yalnızlık Paylaşılmaz Yalnızlık, yaÅŸamda bir an, Hep yeniden baÅŸlayan... Dışından anlaşılmaz. Ya da kocaman bir yalan, Kaçtıkça kovalayan... Paylaşılmaz. Bir düşün'de seni bana ayıran Yalnızlık Paylaşılsa yalnızlık olmaz
  • 34. BEDRÄ° RAHMÄ° EYÃœBOÄžLU Karadut Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem AÄŸaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın aÄŸulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, diÅŸi mercan Yoluna bir can koyduÄŸum Gökte ararken yerde bulduÄŸum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, aÄŸlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. Sitem Önde zeytin aÄŸaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin aÄŸaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar DeÄŸirmen misali döner başım Sevda deÄŸil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım Yar yar... Canımın çekirdeÄŸinde diken Gözümün bebeÄŸinde sitem var
  • 36. ERDEM BAYAZIT HÄ°LMÄ° YAVUZ CAHÄ°T ZARÄ°FOÄžLU SEDAT UMRAN
  • 37. HÄ°SARCILAR MUNÄ°S FAÄ°K OZANSOY BEKÄ°R SITKI ERDOÄžAN MEHMET ÇINARLI
  • 39. Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Şöylelemesine maviydi kör oldum TaÅŸlara gelince hamam taÅŸlarına TaÅŸlar pırıl pırıldı ayna gibiydi TaÅŸlarda yüzümün yarısını gördüm Bir ÅŸey gibiydi bir ÅŸey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken aÄŸladınız mı? CEMAL SÃœREYA
  • 40. Ãœvercinka Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doÄŸru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreÄŸimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreÄŸimi eller ellemez SeviÅŸmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiÄŸin kadar Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler BoÅŸunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir deÄŸere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Bir çok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse deÄŸerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her ÅŸey düzelecek Ä°ki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurÅŸuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akÅŸama kadar kurÅŸuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün ÅŸarkısına katılırkenki PadiÅŸah gibi cesaretti o alımlı deÄŸme kadında yok Aklıma kadeh tutuÅŸların geliyor Çiçek Pasajı'nda akÅŸam üstleri Asıl yoksulluk ondan sonra baÅŸlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç deÄŸil CEMAL SÃœREYA
  • 41. Yerçekimli Karanfil Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var ÖrneÄŸin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir aÄŸaç iÅŸliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı ÅŸu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eÄŸilimlisin, alıp sana veriyorum iÅŸte Sen de bir baÅŸkasına veriyorsun daha güzel O baÅŸkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana deÄŸiniyorum, sana ısınıyorum, bu o deÄŸil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk BirleÅŸiyoruz sessizce. EDÄ°P CANSEVER
  • 42. Åžey Åžey Åžey Ve Åžeylerden Bir adam kendi tiyatrosunda, tamam Bir köpek sokak deÄŸiÅŸtirdi, korkak Ä°ci süt dolu bir lokanta, ve kapandı Ben aÄŸzıma geleni söyledim, öyle Gene bir aÄŸaç öttü, bu kaçıncı. SeviÅŸsek olmaz mıydı, varan bir Elbette olurdu, bir kır çiçeÄŸi bir bulut Bir gülüş kanamak üzere, ve gizli Ve çabuk tarafından bir ÅŸey, ÅŸarap AÅŸk gene kelime deÄŸiÅŸtirdi, vahÅŸi. GüneÅŸe çıktık, bunu unutma, varan iki Ne uzak bir sesimiz vardı, efsane Gelince Çile geliyordu bir çay Oysa biz iki demiÅŸtik, varan üç Gözler ki demeye kalmadı, derin. Kimbilir ne seviÅŸtik ki saat kaç Elleri tetikte bütün gazetelerin. EDÄ°P CANSEVER
  • 43. SÄ°BERNETÄ°K üç kere üç dokuz eder bilirsin birin karesi birdir kare kökü de bilirsin "mutlu aÅŸk yoktur" bilirsin ama baharda ya da dışarda sonsuz göğün altında aÅŸkın aÅŸkla çarpımı nedendir bilinmez garip bir biçimde hep sonsuzdur TURGUT UYAR
  • 44. Bakışsız Bir Kedi Kara Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Ãœfler lambayı. Uzanır aÄŸladığım yanıma. Danyal yalvaç için. AÅŸağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediÄŸim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Ãœzünç Teyze tavan arasında. Ä°ÅŸler gergef. Ä°nsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir kedi kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiÅŸ körfeze. ECE AYHAN
  • 45. Ne Böyle Sevdalar Gördüm, Ne Ayrılıklar Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm Her akÅŸam seninle YeÅŸil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin deÄŸdiÄŸi yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum daÄŸları Ä°LHAN BERK
  • 46. ÅžAHDAMAR Siz hürsünüz; siz ÅŸartsız ve kayıtsızsınız Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın Ä°ncecik kılçığı üzerine yemin edersiniz; (K) harfi üzerine yemin edersiniz. Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların Ä°yilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz. Ä°stakozların, kırmızı ve mavi istakozların Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine, Küçük ve büyük, acılı ve acısız Yeminler yeminler yeminler edersiniz. Siz siz üzre yeminler edersiniz. Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz; Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz Ä°ki tane elimiz var deriz; Bin tane elimiz olsaydı Bini birbirinin aynı olurdu deriz. 999 elimiz kağıt gibi yansın, Bir elimiz güneÅŸ gibi dursun.. Biz elbette dudak büker, hayret ederiz. Biz inkar eder, inkarı severiz; Bayram hediyenizi iade ederiz Biz mahcup ve onurlu çocuklarız Başımızı kaldırıp bir bakmayız Siz rüyalarınızda yaÅŸayıp durursunuz Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz Siz ekmeÄŸin hamurunu, aÅŸkın hamurunu samandan yoÄŸurursunuz Siz rüyalarınızda yaÅŸayıp durursunuz Toprağı zindana koyduk biz Ãœzerine yedi kilit vurduk biz Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz Varsın yarın takılsın benim çene kemiÄŸim Bir köpeÄŸin ön diÅŸlerine Ve Fahriye'nin kürek kemiÄŸi tam ortasından kırılsın Biz inkar eder, ÅŸah inkarlar severiz. Kafamızı kaldırıp bir bakmayız ........................................... Ruhumuzun içinde kar yaÄŸar Anamızdan doÄŸduÄŸumuz geceden beri Heybemizi emektar makinelere yükleriz Fikirlerimizi tifil vinçlere Ä°ri buÄŸday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz Biz yangında koÅŸuyu kaybeden atlarız Biz kirli ve temiz çamaşırları Aynı zaman aynı minval üzere katlarız Biz koÅŸu bittikten sonra da koÅŸan atlarız Siz kalbe hançer gibi giren Siz kalpten aÄŸaç gibi çıkan Siz bize ÅŸahdamarımızdan yakın Siz yüzükler içindeki kan Siz inançların sedef kabuÄŸunu Ebabil kuÅŸlarının gagalarıyla kıran Bununla beraber üzülmediÄŸinizi biliyoruz Gün gelecek toprağın altına uzanacağız Her gece saat beÅŸ sularında sizi Toplardamarlarımızın içinde bekliyeceÄŸiz SEZAÄ° KARAKOÇ
  • 48. Sevdan Beni Terk etmedi sevdan beni, Aç kaldım, susuz kaldım, Hayın, karanlıktı gece, Can garip, can suskun, Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede, Tütünsüz uykusuz kaldım, Terketmedi sevdan beni... Hasretinden Prangalar Eskittim Seni, anlatabilmek seni. Ä°yi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuÅŸ uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül-gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. YitirmiÅŸ tılsımını ilk sevmelerin, YitirmiÅŸ öpücükleri, Payı yok, apansız inen akÅŸamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... YokluÄŸun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini... AHMET ARÄ°F
  • 49. Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim Ben hayatta en çok babamı sevdim Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek Nasıl koÅŸarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim Bilmezdi ki oturduÄŸumuz semti Geldi mi de gidici - hep, hep acele iÅŸi Çağın en güzel gözlü maarif müfettiÅŸi Atlastan bakardım nereye gitti Öyle öyle ezber ettim gurbeti Sevinçten uçardım hasta oldum mu, Kırkı geçerse ateÅŸ, çağırırlar Ä°stanbul'a Bi helallaÅŸmak ister elbet , diÄŸ'mi oÄŸluyla! Tifoyken baÅŸardım bu aÅŸk oy'nunu, Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu, En son teftiÅŸine çıkana deÄŸin KoÅŸtururken ardından o uçmaktaki devin, Daha baÅŸka tür aÅŸklar, geniÅŸ sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim Hayatta ben en çok babamı sevdim. CAN YÃœCEL
  • 50. EN ÖNCE VE Ä°LLA KÄ° SAÄžLIK OLSUN!.... Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama. Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin... Pencereni aç, yaÄŸmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin. Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceÄŸin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart. Çek kızarmış ekmek kokusunu içine Bak güzelim kahvaltının keyfine... Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis. Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin. Çık evinden neÅŸeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koÅŸ git iÅŸine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden yarım ne kadar iÅŸin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle... Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de. Hiç iÅŸin olmasa da öğle üzeri dışarı çık. YaÄŸmur varsa ıslan, güneÅŸ varsa ısın, hatta üşü hava soÄŸuksa... Yürü, yürürken saÄŸa sola bak, öylesine deÄŸil, görerek bak. Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okÅŸa, çocuk görürsen yanağından makas al... Sonra, şöyle bir düşün. Kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken?... Kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?.. Ne kadar uzun zamandır aramadın onları deÄŸil mi?... Hadi hemen uÄŸrayabilirsen uÄŸra, arayabilirsen ara!... Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye deÄŸil, kucaklar gibi sor!... Bu sadece onların deÄŸil, senin de yüreÄŸini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.. Günün güzeldi deÄŸil mi? AkÅŸamın da güzel olsun... YemeÄŸin ne olursa olsun, masanda illaki kumaÅŸ örtü olsun... Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden ala misafir mi var bu dünyada?.. Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele deÄŸil, vazife yapar gibi hiç deÄŸil. Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi. Tadına var akÅŸamının... Gece evinde, dostların olsun. Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun... Arkadaşım, hayat bu. Daha ne olsun? Ama en önce ve illa ki saÄŸlık olsun! Can Yücel
  • 51. YAÅžADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BÄ°R ÅžEY VAR YaÅŸadıklarımdan öğrendiÄŸim bir ÅŸey var: YaÅŸadın mı, yoÄŸunluÄŸuna yaÅŸayacaksın bir ÅŸeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeÄŸi Ä°nsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuÅŸa, bir çocuÄŸa YaÅŸamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taÅŸ gibi dinleneceksin Ä°nsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiÄŸine Hem de tüm benliÄŸi seslerle, ezgilerle dolarcasına Ä°nsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın DeÄŸiÅŸmemelisin hiçbir ÅŸeyle bir bardak su içmenin mutluluÄŸunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaÅŸamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaÅŸamalısın, namusluca, bütün benliÄŸinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaÅŸtırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına DolaÅŸmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı YaÅŸadıklarımdan öğrendiÄŸim bir ÅŸey var: YaÅŸadın mı büyük yaÅŸayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediÄŸimiz ÅŸey, hayata sunulmuÅŸ bir armaÄŸandır Ve hayat, sunulmuÅŸ bir armaÄŸandır insana ATAOL BEHRAMOÄžLU
  • 52. Propaganda Köleler gördüm, karavaÅŸlar hayaları burulmuÅŸ bir adamın ayaklarını yıkamaktalardı artık kelimeleri kalmamış fiyatları sormaktan saçları taranılmaktan usanmışlar sinemalarda saklanıyor kışın yaz olunca denizin yalayışlarına kaldırımlarda demokrat otobüslerde dindar geceyi saatlerine bakarak anlıyorlar ve sabah gökyüzünün karnını gerdiÄŸi zaman daÄŸların kokusundan fabrikalar acıkınca Köleler! gözleri camekânlarda. Silâhlar gördüm namlusu akla çevrilmiÅŸ sahra topları mürekkebin utandığını gördüm basılı kâğıtlarda tetiÄŸe basan parmaklarda çare yok, gördüm mürekkebi: Çare yok, radyoları kapatsam çare yok, secde etsem anılarıma bu bozulmuÅŸ yeminlerin bayrakları altında olacak ÅŸey mi duymak portakal bahçelerini mermiler araya girmeden anlayabilir miyiz artık hangi kızlar hangi serin yerlerimize deÄŸdi: Sanırdık saçlarımız kumrularla kaplanır bir çocuk, Ä°ÅŸte ırmak! diyerek haykırınca o zaman belki çocuklar zabıtalardan daha çoktu belki biz daha çok aÄŸlardık bir aÅŸk pıhtılanınca: Gördüm gözlerinde zındanlarla bana baktıklarını düşündüm yaslanarak ÅŸehrin kasıklarına düşündüm kafa kemiklerimi eritinceye kadar nedir bu kölelerin olanca silâhları silahların köleleri olmaktan baÅŸka. Bıkmadım koyu renkler kullanıyorum hayatımda koyu mavi, acıyı anlatırken sessizce öperken, koyu beyaz ve saçlarım hakaretlerle okÅŸanırken koyu bir itiraf sarıyor beni. susmak elbette zehirlidir ve rahatlık getirir yazıklanmak da. Ey tenimde uzak yolculukların lekeleri! Ey çocuklarda uyuyan intizamsız güneÅŸler! gelin ve boÄŸdurun bu köleleri. Ä°SMET ÖZEL
  • 53. TERSÄ°NE MÃœSLÃœMAN Bulanık bir sabah GüneÅŸ çoktan doÄŸmuÅŸ ama parlamıyor Metropolümüzün dışına - varsa - yürüyorum Yanımdan arabalı, çoluklu çocuklu aileler geçiyor Ä°manına kadar dolu trenler, vapurlar, minibüsler geçiyor Herkes o yana gidiyor Ben eve dönüyorum SÃœREYYA BERFE
  • 54. YALNIZCA SÄ°TEM Vurgun yemiÅŸ misali gönlüm tutuldu aÅŸka CiÄŸerimden yanıyorum ben bu defa baÅŸka Bu yangın benle ölünceye dek yaÅŸasın varsın Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın Bu yangın benle ölünceye dek yaÅŸasın varsın Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem Zannetme, bir gün geri dönmek deÄŸil niyetim ah Hasrete teslim oldum asla gelmeyeceÄŸim Bu yangın benle ölünceye dek yaÅŸasın varsın Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın Bu yangın benle ölünceye dek yaÅŸasın varsın Dünyanın o son günü sen beni arayacaksın Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem Doymadım doyamadım sevmelere seni ben Kimseyi koyamadım yerine yeniden Saymadım sayamadım sensiz geçen yılları Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem AYSEL GÃœREL